Samstag, 26. Juli 2014

MUSUL ŞİMDİ YİTİP, GİDEN EVLATLARINA AĞLIYOR!



22.7.2014
Orta Doğu yanıyor, yanıyor ve düşüyor. Yakanlar ve yananlar… Tıpkı ezenler ve ezilenler gibi. Yananlar hep aynı. Yüzyıl evvel yazılmış bir senaryo 1990'lı yıllardan bu yana Orta Doğu'da gösterimde. Emperyallerin rant savaşı uğruna it izinin, at izine karıştığı kanlı coğrafyada, İslam ve Arap olmayan her halka, her inanca kan kusturuyorlar. Zengin petrol yataklarına sahip bu yaralı coğrafyada şimdi kadim halklar ve inançlar son nefeslerini vermek üzere yok ediliyor. Son dönemlerde sosyal medyaya düşen dehşet fotoğraflarında görünen o ki Orta doğu adeta ölüm makinesine dönüşmüş. Öğütmediği halk yok gibi.
İnsanlık adına kimse yok mu?
Neredesiniz ey vicdanlı insanlar?
Neredesiniz insan hakları savunucuları?
Neredesiniz barışseverler?
Neredesiniz enternasyonalist devrimciler neredesiniz?
Neden her yer Musul, Kobane, Kessab değil? Şimdi. Kanla sulanan bereketli topraklarda insan yoksa bana ne petrolden ve diğer yer altı zenginliklerinden. İnsan hayatta iki şeye tapamaz. Para ve din yan yana durmayacak iki şeydir. Ama nedense hep din savaşları ekonomik sebeplerle çıkarılır, din kisvesi adı altında katliamlar yaşatılır.
İŞİD'de 3000 Türk olduğunu ve son 1 haftadır 5000 Türk'ün de İŞİD'e katılması ile Türkiye'nin Irak'ta yaşatılan vahşetteki rolünü medya aracılığı ile hepimiz biliyoruz. Bundandır, Irak’taki acıyı görmeyen, Filistin’dekini göremez.
Musul yanıyor!
1400 yıldır yazgısı ölüm olan bu topraklarda Ermeniler, Süryaniler, Aleviler, Ezidiler, Şebekler, Şiiler tarih oluyor. Orta doğunun demografik haritası değişiyor. Kadim inançlar anayurtlarından tamamen siliniyor. Kimseden ses çıkmıyor. Orta doğu'da emperyal çıkarlar uğruna feda edilen doğu Hıristiyanları, yaşadıkları topraklardan radikal İslamcı terör örgütleri ( El Nusra- El Kaide- Öso- İŞİD ) tarafından ya bir bir ele geçiriliyor, ya din değiştirmeye zorlanıyor ya da cizye vergisi isteniyor. Hıristiyansızlaştırılan bir coğrafya şimdi evlatlarına ağlıyor… Orta Doğu en kadim yerinden kanıyor. Irak’ta yaşatılan bu vahşet karşısında Avrupa susuyor, Amerika susuyor ve de en acısı insanlık susuyor.
Orta Doğu'da insan kanı; sudan, petrolden daha ucuz. ABD’nin ve TC’nin besleyip, Suudi Arabistan ve Katar’ın semirttiği İŞİD terör örgütü, Musul’da kan kusmaya devam ediyor. Sadece İnsan katliamı mı yapıyorlar?. Musul’da Süryani Katolik Metropolitliğini, Süryanilerin ve Ermenilerin kilise ve de manastırlarını yıkmaya devam ediyorlar. Musul ve Suriye'de yaşatılan sadece etno-dinsel bir soykırım değil, tarih ve kültür soykırımı da beraberinde yaşatılıyor bu topraklarda.
Musul’da kadınlar, çocuklar gözlerimizin önünde tecavüz edilip öldürülüyor. Musul’daki katliama sessiz kalanlar ( !) mübarek Ramazan ayında sizler iftarınızı kanla açıyorsunuz kanla. İnsan etiyle sahur yapıyorsunuz. İslam; sözde barış ve hoşgörü dini! ...hangi barış, hangi hoşgörü savunmasız bu insanları öldürtüyorsa ben o dinden değilim. Hani İslam’da zorlama yoktu… Zorlama yoksa, bu insanları neden o zaman zorla müslümanlaştırıyorsunuz ?. Musul Süryani Katolik Metropolitliği'ni ateşe vererek mi Musul’a barış getireceksiniz. Ya da din değiştirmeyenlerin dillerini, kollarını keserek mi hoşgörü gösteriyorsunuz? Söyleyin lütfen! Nerede hoş görü, nerede barış, umut nerede ?. Hangi dağın ardında söyleyin ne olur? Hemen bulup getirelim barışı ve hoşgörüyü bu mazlum ve güzel halklara.
Katledilen bu insanların tek bir suçu var. O’ da Doğu Hristiyanı olmak... Vatikan’a bağlı Hıristiyanlar bu acıları yaşıyorsa, Musul'da diğer mezheplerden olan Hıristiyanların başına neler gelir varın siz düşünün...
Acı ama gerçek. Bu halklar ve inançlar çoktan gözden çıkarılmış. Tıpkı 1915’te olduğu gibi ABD ve Avrupa bu katliamı görmüyor, duymuyor, ses çıkarmıyor. Ölenler nasılsa Doğu Hıristiyanları…
Şimdi de İŞİD, sosyal medya aracılığı ile doğu Hıristiyanlarına taleplerini sıralıyor. Musul’da yaşayan Hıristiyanların derhal kenti terk etmesini istiyor. Terk etmeyenlerin ise kellesi alınacak fetvaları veriliyor. Bu çağrı üzerine yerini, yurdunu, evini terk eden Hıristiyan aileler, son kontrol noktasında durdurularak araç, altın, cep telefonlarına ve değerli eşyalarına el konularak dönüşü olmayan bir yolculuğa gönderiliyor. Bu da yetmiyor İŞİD terör örgütüne, kalan Hıristiyanların evlerine Arapça N harfi (Nasranî= Hıristiyan) yazılıyor. Son kalanları da tek tek katletmek için olsa gerek bu işaretler. Süryani/ Keldaniler, Vatikan’a bağlı bu toprakların en kadim halkıdır. Mezopotamya ve Orta doğu coğrafyasında birçok medeniyete beşiklik etmiş. Babil kulelerini ve asma bahçelerini inşa etmiş yaralarından keder damıtan bu halk, şimdi kendi topraklarında acımasızca katledilip, terke zorlanmıştır. Bu topraklarda 1915 bitmedi tam gaz sürüyor.
Musul'da son kalan Hıristiyanlar tamamen gidiyorlar. Yaşatılan vahşet karşısında sözcüklerin bir anlamının olmadığı, kelimelerin öldüğü bir dünyada insanlığımız da gidenlerle ölüyor. Hep birlikte ölüyoruz..
Bunca acı, bunca gözyaşı, bunca kan içerisinde tek sevincimiz İŞİD’e karşı, Kürt halkı Kobane’de direnişin destanını yazıyor. Günlerdir kuşatma altında olan Kobane’de YPG/YPJ güçleri olağanüstü bir direnişle İŞİD’le savaşıyor.
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Musul’un en eski halkı olan Süryani-Keldanileri kentten kovduktan sonra bu defa da Kürtlerin kenti terk etmesi için süre verdi. IŞİD, kenti terk etmemeleri halinde Kürtlerin mal varlıklarına el koyacağını ve kalanların ölümle cezalandıracağını söyledi. IŞİD’in Kürtlerin mal varlıklarına el koymak için onları kâfirlikle ve Peşmerge Güçleri’ne destek vermekle suçladığını belirtti. Irak ve Orta Doğu coğrafyasında savunmasız olan Doğu Hıristiyan halklara göre Kürtler, çok şükür ki emperyallerin destekledikleri İŞİD'e karşı direnebilen tek halktır. İki ay gibi bir sürede Hrıstiyansızlaştırılan Irak’ta sıra Kürtlere geldi… Irak’taki Kürt halkının direnişi kırmak için İŞİD- TC el ele,  elinden geleni yapmaktadır. Ama bu kez kıramayacaklar çünkü Kürtler Rojava’da olduğu gibi kanlarıyla yeni bir tarih yazıyor Kobane’de. Kobane direnişini ve Rojava devrimini bir kez daha selamlıyorum.
Dile kolay! İki ay boyunca geceli gündüzlü bunca zulüm nasıl yaşatılır, nasıl bu acılara dayanılır? Bilmiyorum. Bu acı çığlık, hangi dilde daha iyi anlatılırsa o dilde haykırmak istiyorum, kör ve sağır vicdanlara.
Son bir haftadır Hamas'ın İsrail'e saldırısından sonra İsrail’in de Gazze’yi vurmasıyla gözler, hızla Irak’tan İsrail'e çevrildi. Gazze'de Hamas terör örgütü ise sözde Filistin'i savunmak adı altında tansiyonu özellikle yüksek tutmaktadır. Hamas terör örgütü, İsrail'e istediği kozu vererek çatışmaların uzun süre devam etmesiyle de büyük bir rant sağlayacak gibi görünüyor. İsrail’in, Gazze’de Müslüman sivillere karşı yaşattığı katliam ile Suriye'de, Musul’da, Kobene’de yaşanan insanlık dramının bir nevi üstü örtülmeye çalışılıyor. Suriye’de, Irak’ta olduğu gibi Gazze’de de masum ve mazlum çocuklar öldürülüyor. Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de hep çocuklar öldürülüyor. Şekerleri ellerinden alınıyor. Masum çocuklar öldürülürken susuluyorsa, ölen insanlıktır. İnsanlık ise hala susuyor.
İsrail’in Gazze’ye karşı başlattığı kara harekâtı ile birlikte dünya devletlerinden en sert tepkiyi, Güney Amerika’da sosyalist devlet başkanlarının iktidar olduğu Venezuella ve Şili’den geldi. Venezüella, İsrail Büyükelçisini anında sınır dışı etti, Şili ise İsrail ile bütün ticari ilişkilerini kestiğini duyurdu. Nüfusun %99'u Müslüman olan Türkiye'de ise sokak eylemleri ve yardım kampanyaları dışında İsrail için alınan henüz radikal bir karar yok. Son dakika gelen haberlerde TC, Filistin için üç günlük yas ilan etmiş. Kamuoyu baskısına dayanamayan iktidar, hatırlarsanız Soma katliamı için de zoraki yas ilan etmişti bu ülkede. Kendi halkının/ yurttaşlarının yasına sahip çıkmayan bir sistem Filistin’de katledilen mazlumlara ne kadar sahip çıkabilir? Yas konusunda samimiysek eğer, 1915( Ermeni, Süryani, Pontus Rum, Ezidi soykırımı ) – 1938 (Dersim soykırımı) ve günümüze değin yaşatılan tüm soykırımlar için hep birlikte yas tutalım.
Ekonomik olarak göbekten bağlı olduğumuz İsrail'e karşı sadece şov yapıyoruz. Suriye ve Irak'taki İslami terör örgütlerini besleyen bir ülke olarak, bu bölgelerde yaşayan halkların acısını TC'nin görmediği gibi demokratik kurum, kuruluşlar, sosyalist partiler olarak da ya hiç görmüyoruz ya da yeterince görmek istemiyoruz. Merak ediyorum, dünya devletleri ve Şili, Venüzella; Irak’ta, Suriye’de yaşanan vahşeti neden, niçin görmüyor? Filistin’deki çocuktan daha az mı değerli Suriye ve Musul’daki Hıristiyan, Rojava ve Kobene’deki Kürt çocukları…
Ne Filistin’de ne de dünyanın hiçbir yerinde çocuklar öldürülmesin, kadınlar tecavüze uğramasın gayrı.
İsrail Gazze’yi vuruyor. Türkiye’deki Yahudiler güvercin ürkekliğinde yaşıyor. Hal böyle iken İHH başkanı Bülent Yıldırım’dan Gazze saldırısıyla ilgili ‘’Sinagogların önüne insanlar mı yığalım’’ İsrail şımarıklıktan vazgeçsin şeklinde sözleri basına düşüyor. Söze gerek yok. Çoğunluğun azınlığa baskısı bu olsa gerek.
IŞİD ve varsılları gibi zalimlerin zulmünden Musul'daki Hıristiyanları kim koruyacak? Kim bu zavallı insanlara sahip çıkacak? İsrail’in Filistin’ de yaptığı Müslüman katliamlarına dur demek, sahip çıkmak için; ivedilikle Suriye'de, Musul’da, Kobane’de IŞİD Katliamlarına dur demek ve kadim Hıristiyanlara sahip çıkmak demektir. Bizler burada acıları yarıştırmıyoruz. Acı çeken halklara, inançlara bir yürekte biz olmak istiyorsak Musul- Kobane-  Kessab- Filistin’deki çığlığı ne olur hep birlikte büyütelim. Gelin bir kez olsun insanı yakmaya değil, insana yanmaya gidelim.

ZEYNEP TOZDUMAN

Freitag, 4. Juli 2014

BU ÜLKEDE VE ORTA DOĞUDA HRİSTİYANLARA ÖLÜM EMRİNİ VERENLER


4.7.2014

 

Suriye'de son 3 yıldır, Irak'ta ise son 1 aydır İslami terör örgütlerinin başlattığı saldırıların bir yansıması da Türkiye'de de geçtiğimiz günlerde hemen kendini gösterdi. Batı cephesinde bu saldırılardan nasibini ilk alan il İstanbul'dur. Yaklaşık Yüz bin Hıristiyan’ın yaşadığı megapol kent İstanbul, aynı zamanda en fazla Hıristiyan nüfusa da sahip. Doğu cephesinde ise Turabdin ( Süryani mitolojisine göre Mardin ve civarına verilen ad) bölgesi, yıllardır zaten Süryani Kiliseleri olarak hep saldırılara maruz kalmıştır.
 
Geçtiğimiz hafta içersinde, İstanbul'un göbeğinde 15 Haziran 2014 günü Yeşilköy'de Latin Katolik kilisesi basılarak, kilisedeki değerli eşyalar kırılıyor, Hıristiyanlar ölümle tehdit ediliyor ve devlet hala önlem anlamamakta direniyor. Sözde Barış ve Hoşgörü diniyiz ya!

Lafa geldi mi? Mangalda kül bırakmayan sistem ''yıllardır kardeşçesine yaşadık'' edebiyatı ile azınlıklara ve Avrupa’ya karşı günü kurtarıyor. Olmaz olsun böylesi bir kardeşlik! Kardeş, kardeşe hiç böyle acı ve korku verir mi? Kardeşlik adı altında, aba altından sopa gösterilerek vuruluyor insanlar. Neredeyse Sünni Türk olmayan herkes potansiyel suçlu haline geldi bu ülkede.

Özünde ise bu tip saldırılar yüzyıllardır yapılıyor. Senaryo hep aynı, vurulup düşenler ayrı. Tüm bu baskı ve saldırıların amacı tek tipçi bir Türkiye yaratmaktır. Ya Sünni beyaz Türk olacaksın, ya da öleceksin (!) Kısacası, başka türlü yaşam hakkın yok bu ülkede demek isteniyor ötekilerine.

Suriye'de, Irak'ta, Etopya'da, Türkiye'de neredeyse tüm İslam coğrafyalarında yüzyıllardır Hıristiyan halklara zulüm yaşatılıyor zulüm. Sadece Hıristiyan halklara mı zulüm yaşatılıyor! Alevilere, Ezidilere Sünni Türk olmayan her etnik grup ve inançlara da zulüm yaşatılıyor.

Yine sadece Hıristiyan halkların mabetleri mi hedef tahtasında? Cem evleri de aynı acıları yaşıyor. Bütün bu inanç ve etnik gruplara yanı başımızdaki komşumuz olan Irak'ta ise İŞİD tarafından şimdi Türkmenlerde eklendi.

İstanbul Latin Katolik kilisesini yıllardır ortaklaşa kullanan Ermeni, Süryani ve Latin Hıristiyanlar, son bir buçuk aydır yapılan saldırılardan ötürü tedirgin, tedirginliğin ötesi güvercin ürkekliğinde ibadet ediyorlar artık. Kiliselerine bile can güvenliği olmadığı için gidemez oldular. Amaçta bu değil mi zaten? Latin Katolik kilisesinin ve civarındaki mobese kameralar, neden bu faillere gelince hep devre dışı kalıyor merak ediyorum? Geçtiğimiz yıl Midyat da Süryani halkına ait Barsawmo kilisesinden çalınan tarihi İncil, mobil kameralarına yansımasına rağmen failler hala bulunamadı.

1915 öncesi her dört kişiden birinin Hıristiyan olduğu Anadolu coğrafyasında, bu gün kala kala 100 bin civarında Hıristiyan bırakmışız, onları da kaçırtalım ya da toptan öldürelim olsun bitsin bu iş (!)
Yazıktır, Günahtır, Ayıptır beyler!

Bir gün Kiliselere, diğer gün Cem evlerine saldırmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz ey vicdansızlar? Nasıl bir kardeşliktir bu? Nasıl bir barış ve hoşgörüdür bu, üstelik ramazan ayında. Bunca saldırılara rağmen Latin Katolik kilisesi, üstelik kendi kilise bahçesinde sizlere iftar yemeği verirken... Barış ve hoşgörüyü hangi adreslerden öğreneceğimize varın siz karar verin. Bu kilise tarihinde görülmüş şey değil. Ama insanlar mecbur kalıyorlar. Yasalarla korunmayan bu halklara, Kilise bahçesinde iftar yemeği verdirecek kadar acı ne olabilir? Bunca baskıya, bunca acıya, bunca zulme rağmen İslam olmadıkları halde barış ve beraberlik adına kiliselerinde iftar yemeği verebilen, bu halklardan öğrenecek çok şeyimiz var. İnsanlığı, sevgiyi ve hoşgörüyü öğrenebileceğimiz bu halklara, eşit yurttaşlık ve de insanca yaşam hakkı verebilseydik eğer, bu gün Türkiye; ekonomide, sanatta, bilimde, sanayide, mimarlıkta, edebiyatta gelişmiş ülkeler arasındaki yerini çoktan alırdı.

İslam madem barış ve hoşgörü dini, bizlerde Camilerimizde, bu ülkenin kadim Hıristiyanlarının oruçlarında ya da 12 imamlar için tutulan Kızılbaş orucunda bir kez olsun yemek versek ne olur? İnancım odur ki en büyük din, vicdandır. Vicdanı olmayanın ne dini olur, ne ideolojisi. Ne olur bir kez olsun vicdan penceresinden bakalım bu kadim inançlara.

Nerede bir zulüm yaşatılıyorsa hep birlikte karşı durmazsak eğer bir gün gelir o, ok bize de döner. Tıpkı, Çin’in doğu Türkistan’da Uygur Türklerine getirdiği oruç yasağı gibi. Çin’de, Burma’da, Filistin’de Müslümanlara yapılan zulümlere karşı çıkmak için öncelikle ülkemizde ve Orta doğuda Hıristiyanlara, Kürtlere, Alevilere, Ezidilere, Şiilere, Kıptilere, Dürzilere yapılan zulümlere karşı çıkmaktan geçer.

İstanbul/ Latin Katolik kilisesine 15 Haziran'da yapılan çirkin saldırı, yine her zaman ki gibi kimliği belirsiz kişiler tarafından yapıldı. Bizler biliyoruz ki faillerin kimliği belirlendi mi (1919-1921 Malta'da İnsanlık suçundan yargılananlar, 1978'de 7 TİP' liyi öldürenler ve de Sivas'ta olduğu gibi 35 canı yakanların 8 avukatı şu anda AKP’den milletvekili v.b.) bu ülkede? Ya Milletvekili oluyorlar, ya Belediye başkanı, ya Vali, ya Emniyet müdürü, ya da Cumhurbaşkanı. Katillerin ödüllendirildiği bir ülkede her gün 1915’dir. Aslen Mardinli olan İstanbul CHP milletvekili Aydın Ayaydın, medyadan öğrendiğimiz kadarıyla konuyu meclise taşıyarak soru önergesi vermiş. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ramak kala Hıristiyan halkların oylarına yine göz mü dikiliyor? Önerge verilerek.
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta yaşatılan Alevi katliamında, 35 can yakıldığında CHP iktidar ortağı değil miydi? Soruyoruz; madem kardeştiniz, niye onca insan bir otelde diri diri yakıldığında önerge vermediniz meclise? 3 Mart 1924'de Tevhid-i Tedrisat kanunu ile medreseler kapatılarak, Hıristiyan halkların kendi kiliselerinde ana dilini yasaklayan CHP değil miydi? 1928, Latin harflerinin kabulü ile çok dillicilikten, tek dilliciliğe geçişin startını veren CHP değil miydi? 1934’de Soyadı kanunu çıkaran, ‘’vatandaş Türkçe konuş’’ kampanyalarını düzenleyen CHP değil miydi? 1942-1944 yıllarında bu ülkede Ekonomik genocid uygulanırken CHP iktidar değil-miydi? Bu gibi o kadar çok örnekler var ki… Şimdi CHP, Latin Katolik kilisesine saldırıyla ilgili meclise soru önergesi vermiş. Evet, bu bir adımdır. Ama CHP, bu konunun takipçisi olmadığı sürece verilen önergelerin hiçbir anlamı olmaz. CHP, Hıristiyan halklara karşı samimi ise öncelikle 1915'de yapılan soykırımı taşısın meclise.

CHP’den AKP’ye geçelim, AKP’nin kadim halklara yaptıklarına bakalım birazda. Hrant Dink, Sevag Balıkçı, Maritsa Küçük katledildiğinde AKP iktidar değil miydi? Süryani halkının kutsal Kudüs'ü sayılan Mor Gabriel manastırının halen süren arazi işgal ve gasp davası AKP döneminde değil miydi? Roboskide, Gezi’de, Lice’de, Soma’da katliamlar AKP döneminde yapılmadı mı? Gezi ve Lice direnişlerinde halkına kurşun ve biber gazı sıkan AKP değil midir? En son benimde yaşadığım şehir İzmir'de, Sivas anmasının 21.yılında demokratik hakkını kullanmaya kalkan kitleye biber gazı sıkan, saldırganca davranarak darp eden AKP’nin polisi değil midir?

Ne CHP, ne AKP, Ne MHP yok aslında birbirlerinden bir farkları hepsi Osmanlı bankası misali.

Latin Katolik kilisesine elini, kolunu sallayarak girip, orada bulunanları ölümle tehdit edenler, yargılanana kadar bu ülkede son kalan Ermeni, Süryani ve Rumlar ölümün yağlı urganını hep boynunda taşıyacaktır. Ve unutmayalım ki birileri bir yerlerde acı çekiyorsa, acı çektirenler asla mutlu bir hayat süremezler.

ZEYNEP TOZDUMAN