Freitag, 6. Dezember 2013

PAYLARINA NAR AĞACI DA, DARAĞACI DA DÜŞEN BİR HALK SÜRYANİLER


5.12.2013

Şam’da 12 Rahibenin kaçırılmasıyla ilgili kadın örgütlerine bir sesleniştir; 

Süryaniler 1915'den günümüze değin dört ayrı parçada 4 ayrı acı yaşatılan bir halktır. Son iki yıldır Suriye'de yaşanan savaşta, Ermeniler ve Alevilerin (Nusayri) yanı sıra mutlaka vurulan bir halktır. Bu süreçte kiliseleri bombalandı, basıldı, kilise görevlileri katledildi. Yine savaş sürecinde 22 Nisan 2013'de yaklaşık bundan 8 ay evvel Suriye- Türkiye sınırında İslami terör örgütleri ve Çeçen teröristler tarafından kaçırılan Süryani metropolitlerin ( Metropolit Paulos Yazıcı ve Metropolit Yohanna İbrahim) akıbetleri hala belirsizliğini korurken, çaresizlikten korku ve panik içinde yaşamaktadırlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi iki gün evvelde Şam'ın kuzeyindeki tarihi Hıristiyan köyü Malula'ya giren cihadçılar, manastır ve kiliseyi yağmalayarak 12 masum Rahibeyi kaçırdılar. Aralarında Nusra Cephesi militanlarının da bulunduğu cihatçılar, tarihi Rum Ortodoks Mar Takla kilisesine girerek, köylülerin evlerini de yakmıştır. 12 rahibeyi kaçırarak Lübnan sınırındaki Yabrud'a götürmeleri ise Süryani halkının canını bir kez daha yaktı. Her savaşta, her acıda kadınlar hep iki kez vurulur. Gözü dönmüş cihatçılara cennete gidecekleri vaatleri ile bir dönem Suudi Arabistan'dan genç kızlar getirilerek cinsel ihtiyaçları karşılanan gözü dönmüş teröristlerin insafına bırakılan, bu rahibelere Türkiye ve Uluslar arası kadın örgütleri tez zamanda sahip çıkmalıdır. Savaşın bile bir hukuku vardır. Savaşta, kadınlara ve çocuklara dokunmanın sözde suç olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ortadoğu coğrafyasında rahibeler şahsında kadınlara yönelik bu tavrı esefle kınıyor, cihatçı örgüt üyelerinin derhal yakalanarak AHİM’ DE yargılanması gerektiğine inanıyorum. Bu güne kadar yaşanan iç savaşta 6 bin Suriyeli kadın tecavüze uğradı. İslami terör örgütleri tecavüzün/tecavüzcülüğün başını çekiyor. Suriye'de hükümet güçleri ve silahlı grupların kadınlara yönelik taciz ve işkence vakaları, her geçen gün artıyor ama biz, ne Türkiyeli kadınlar ne dünya kadınları olarak bir şey yapmıyor sadece seyirci kalıyoruz. Binlerce yıldır kadın bedeni üzerinden geliştirilen tecavüz kültürünün, savaş coğrafyasındaki sahnelerinden bir tanesidir. Tecavüzlere sessiz kalmak tecavüz suçuna ortak olmaktır. Tam da bu noktada kadınlar olarak sözümüz var. ''Hangi din veya ideoloji erkeği kadından üstün kılıyor, kadını baskılayıp, sadece cinsel bir obje olarak görüyor ve kölelileştiriyorsa şahsım adına bu dine karşı olmakta hiçbir sakınca görmüyorum ''. 

Kadınlara ve masum çocuklara karşı zulüm eğer benim dinimden geliyorsa ben o dinden değilim. Benim vicdanım dinimdir. Empati kurun ve bir an'lık rahibelerin yerine kendinizi koyun. Kaçırılan rahibeler sizin bacınız, ablanız, kızınız, teyzeniz, halanız olsaydı… Kadın örgütleri olarak sizler yine böyle sessiz mi kalacaktınız? 

Hey! Acıların tanığı, kan ile sulanan toprakların çocukları... 12 Rahibenin çığlığına üç maymunu oynayan dünya kadınları neredesiniz? Neredesiniz devrimci, yurtsever, özgürlükçü, barışsever kadınlar neredesiniz? Neredesiniz ey güzel insanlar!
 

1915 dört parçada hala bitmedi, sürüyor.. Bu yüzden, İnsansızlaştırılan/yalnızlaştırılan bir coğrafyadır Ortadoğu ve Mezopotamya. Soykırım yaşayan halkların acıları nedense 4 parçada hep aynı replikle geliyor yüzyıldır. Acaba diyorum, acının ve gözyaşının ülkesinde 1915'de ölmek mi daha zordu, yoksa sağ kalmak mı? Bu kadim halkların anayurtlarında artık ne can güvenlikleri, ne namus güvenliği kalmadı. Aslında hiçbir zaman olmadı, kısmen güdümlü demokrasi süreçlerinde biraz olsun nefes aldılar. Belki de ötekiler bu yüzden İslam coğrafyalarında hep güvercin tedirginliğinde yaşadılar. Çoğunluğun azınlığa uyguladığı terör ile yaşamak zorunda kalan kadim halklara gelin vicdan yasasıyla bakalım bir kez. Dünyanın dört bir yanına dağılan kadim doğu Hıristiyanları nar taneleri gibi darmadağın edildi. Avrupa’da ve diasporada ise, entegrasyon adı altında etkileri henüz görünmeyen, başka bir soykırımla karşı karşıya yaşayan kadim halklara insani elimizi hep birlikte uzatalım ve 12 rahibeye birlikte sahip çıkalım. Acılarımızı yarıştırmayalım acıda kardeş olalım. Suriye’de, savaştan önce Hıristiyanlar ve Aleviler kısmen de olsalar daha rahat ve daha özgür yaşıyorlardı. Gelelim ülkemizde yaşayan Süryani- Rum- Ermeni ve Alevilere; 


Hatırlarsanız, ülkemizde geçtiğimiz 30 Eylül 2013'de Demokratik açılım paketi ile Süryanilere ve tüm azınlıklara ve de Alevilere demokratik haklar verilmiş gibi bu paket dünya medyasına servis edilmişti. Süryanilerin kutsal kudüsü olan Mor Gabriel manastırı davasında ise aklı sıra şark kurnazlığı yapılmıştır. Mor Gabriel manastırını iade ediyoruz diyen hükümet yetkilileri kimin malını kime veriyorlar? O ayrı bir konu. Eğer bir hak verildiyse de bu yıllar önce kazanılan bir haktı. Şimdi soruyoruz: Mor Gabriel'in hala tapuları neden verilmedi? Bu, seçimlere kadar Süryanileri oyalama taktiği midir? Demokratik açılım paketi adı altında Süryanilere yalancı bahar gösteren iktidar dönem dönem gerçek yüzünü göstermeden de duramıyor. Geçtiğimiz hafta sonu ortaokul 8.sınıflar için yapılan sınavlarda Yahudi, Ermeni, Rum, Süryani ve Alevi çocuklar din kültürü mağduriyeti yaşadı. Sınavda Müslüman olmayan çocuklara İslami sorular sorularak resmen haksızlık yapıldı. Görsel basında ve sosyal medyada bu konuyla ilgili yapılan uyarılara rağmen, herhangi bir düzenleme ve açıklama bu güne değin gelmedi. Yapılan haksızlıklar bununla da kalmadı. Süryanilerin kazanılmış hakkı olan anadilde eğitim hakkı da bu paketle iade edilecekti. Ayrıca paket doğrultusunda anaokulu- ilkokul açma v.b. eğitimle ilgili başvurular da kayda alınacaktı. Pakette yer almasına rağmen Süryani halkının payına yine sözde gerekçelerle anadilinde isim koymama cezası verildi. Sizlere bu konuyla ilgili birkaç gün evvel yaşanan yeni bir örnek vermek isterim. Midyat Nüfus Müdürlüğüne çocuğunun ismini koymak için başvuran bir baba, kızına Süryanice "Şmuni" ismini koymak istemiştir. Nüfus müdürlüğü, babanın talebini Türkçede ismin başında iki sessiz harfin yan yana gelmeyeceği gerekçesiyle reddetmiştir. Nüfus Müdürlüğü, küçük kızın ismini "İşmuni" diyerek kaydetti. Süryaniler çocuklarına kendi ana dilinde isim bile veremezken bu ülkede demokrasiden ve hukuktan bahsetmek mümkün değildir. Sözde hukuk devleti olan TC, 1924 Lozan antlaşmasından, bu güne kadar Süryanilerin azınlık haklarını keyfi olarak uygulatmayarak zaten hukuksuzluk yapmıştır. Şimdi Demokrasi paketi adı altında Süryanilere verilen haklar özünde Lozan'daki haklarıdır. Yaklaşık 1400 yıldır bu topraklar kan emmeye doymuyor. İnsan kanıyla sulanıyor. Acının ve gözyaşının ülkesinde belki de barış bu yüzden tesis edilmiyor. 12 rahibenin kaçırılması olayının hemen ardından bu kez Türkiye'de, Adıyaman'da Alevi evlerinin kırmızı boyayla işaretlenmesi bir tesadüf müdür? . Ayrıca dün sabaha karşı Hatay'da yapılan operasyonda Alevi kimlikli yurttaşlar gözaltına alınmıştır. Alevilere gözdağı verilerek seçimlerde oy kullanmalarını mı engellemek için midir? Bu operasyon. Hatay'da yuvalanan İslami terör örgütlerinin seçimlere ramak kala oy kullanmaları için oturum almaları bir başka çelişkidir. Kendi yurttaşına salt muhalif olduğu için oy kullandırmayan ama Suriye'den gelen İslami gruplara oy kullandırmak için her şeyi mübağ görenlerin politikası, ucuz bir seçim politikasıdır. 

Suriye'de ve Suriye sınırına komşu bölgelerimizde, bir gün bakıyorsunuz kadim Ermeniler katliam yaşıyor, diğer gün Süryaniler, bir diğer gün de Aleviler ve Kürtler... İki yıldır savaş halinde olan Suriye’de gün geçmiyor ki, katliam haberleri gelmesin. Toprak kana doysun gayrı diyen çığlıklarımız, sessiz çığlıklar olarak yankılanıyor kelle kesenlerin ülkelerinde. İnsana kıymaya değil, insana yanmayı esas alan bir dünyada barış; ancak ve ancak ötekinin yüreğiyle bakıldığı sürece yaşanır.

ZEYNEP TOZDUMAN

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen