Mittwoch, 14. Mai 2014

Mor Kiryakus Manastırı’nda tarih katliamı!



3. yüzyılda yapılan ve Yukarı Mezopotamya’nın ilk üniversitesi konumuna sahip olan Mor Kiryakus Manastırı, şimdi hayvan gübresi deposuna dönüştürülmüş. Kilisede çevre düzenlemesi ve kazı çalışmaları arkeologlarla değil, İş Kur’dan temin edilen geçici işçilerle kazma kürekle yapılıyor. 

Batman Merkeze 5 km uzaklıkta Dêra Qêre (Ayrancı) Köyünde bulunan Mor Kiryakus Manastırı, 3. Yüzyılda Hristiyanlık Aleminin ilk döneminden kalan en stratejik manastırlarından biri. Binatlı ovasına hakim bir alanda inşa edilen ve Kêre Dağının siyah bazalt taşı ile yapılan kilise, Yukarı Mezopotamya’nın ilk eğitim manastırı olarak kabul ediliyor.

1915 Ermeni katliamı sırasında Kêre Dağı eteklerinden sürülen Süryanilerden sonra çevrede bulunan Müslümanların yerleşmesiyle tarihi manastır ahır olarak kullanılmaya başlıyor. Şimdi ise, hayvan gübresi deposuna dönüştürülmüş. 3 ayda bir Batman Müze Müdürlüğü temizlik çalışması ile hayvan gübresinden arındırıyor. Diğer taraftan kazı çalışmalarının da olduğu manastırda, İŞ-KUR’dan temin edilen geçici işçilerle “tarih araştırma”sı yapılıyor.
 
KAZMA KÜREKLE 'TARİH ARAŞTIRMASI'

Konu ile ilgili bilgi veren Batman Turizm Derneği Başkanı Emin Bulut, binlerce yıllık tarihi yapıtın İŞ-KUR işçileriyle yapılması tarihe saygısızlık olarak değerlendirdi. Bulut, “Kazı sonucunda hafriyattan kitabeler, taş lahitler, su sağdıçları, su kuyuları gibi benzer mezeme çıkıyor. Sözde bir koruma çalışması yapılıyor. Koruma çalışmasına da bu yıl ara verilmiş. 3 ayda bir İŞKUR’dan alınan geçici işçilerle temizliği yapılmaktadır oysa bunun tamamen Arkeologlar, bilim adamları tarafından ve çok yetkin insanlar tarafından kazı yapılması gerekmektedir. Ancak Batman Müze Müdürlüğü çok saçma sapan kazma kürekle kazı yapılmaktadır. Dünyanın en önemli inanç mabetlerine bir hakarettir. Hatta manastırı tel örgülerle kafese dönüştürmesi ayrıca bir saygısızlıktır.  Yetkililere yaptığımız yazılı ve sözlü uyarılarımız dikkate alınmıyor” dedi.

Mor Kiryakus Manastırı isminin 3. Papa’dan aldığına dikkat çeken Bulut, “Ortadoğu ve Batı ülkelerinde bulunan Süryani alemi ya da Hristiyan aleminin en önemli üniversite olması bu manastırda birçok rahip, rahibe, din adamlarını, azizler yetiştirmiş. Mor Kiryakus ismini de 3. Papa’dan alıyor. Vatikan arşivlerinde 3. Papa ismi Mor Kiryakus’tur.”

YILDIZLI KUBBENİN MEZOPOTAMYA’DAKİ TEK ÖRNEĞİ

Mor Kiryakus Manastırının ibadethane bölümünde yıldızlı kubbesinin Hz. Davut yıldızından esinlendiği ve son yüzyılın sembol kubbesi konumunu taşıdığını ifade eden Bulut, şöyle konuştu:
“Burası 100 yıl önce terk edilmiş ve çok önemli altın kaplama çanı vardı. Şu an çan ve eski İnciller Mardin Deyrul-zaferan Manastırında bulunmaktadır. Mardin, Hasankeyf, Bitlis ve Van bölgesinin merkezi manastırı maalesef bir süre öncesine kadar ahır olarak kullanıyordu. Köylülerin bilinçsiz olmasını anlayabiliriz. En az Hasankeyf kadar, Deyrul-zaferan kadar turist çekmesi gerekiyor. İnanç turizmi konusunda muazzam bir destinasyon bulunmaktadır. Yıldızlı kubbesi son yüz yılın ayakta kalan sembol kubbesidir. Bu yapının Mezopotamya’da tek örneği Mor Kiryakus Manastırında bulunmaktadır” diye konuştu.

firatnews.com

Samstag, 10. Mai 2014

1915'DE HIRISTİYAN DİN ADAMI OLMAK ÖLÜMLE DANS ETMEKTİR



10.5.2014

Size bu yazımda binlerce hatta yüz binlerce insanın, sırf Hıristiyan din adamı olduğu için bu ülkede başına gelenlerden sadece Süryani Papaz Matta Hrimo'yu anlatacağım.

Bıtrıs, Yusuf Rume, Brahim Quryo, Süryani Katolik papaz Brahim Gabro ve Papaz Tomas Mırjan, Siirt Keldani Kilisesi Başpiskoposu sekreteri, yazar, arşivci Peder Gabriyel Kappo. Siirt Keldani Başpiskoposu, doğu bilimci, tanrı bilimci, dil bilimci, tarihçi Aday Şer. Süryani Tuma Udo  Urmiye Keldani kilisesi başpiskoposu, doğu bilimci, dil bilimci, tanrı bilimci, tarihçi.
Elazığ Harputlu Prf. Dr Ashur Yosuf ve Midyad Belediye başkanı Galle Hermez Efendi gibi binlerce Süryani aydın ve din adamları hunharca katledilerek ya da idam edilerek öldürülmüşlerdir.

Yaşadığı onca işkencelerden ve zulümlerden sonra şans eseri sağ kalan Süryani papazın başına gelenler,  insanım diyen herkesin ibret alması gereken bir hikayedir.

Yıl 1915... İnsanlığın bittiği, sistematik katliamların yapıldığı yıllar.
Hükümetin tehcir kararı almasıyla öncelikle Ermeniler daha sonra Süryaniler, Pontus Rumlar ve Ezidiler için kabus dolu yıllar başlamıştır.

1915'de yapılan etno-dinsel katliamların ana amacı;  bir zamanlar Hırıstiyan coğrafyası olan bu toprakları tek tipleştirmektir. Panislamist politikalarla özünde Sermayeyi; Ermeni’den, Süryani’den, Pontus Rum'un elinden alarak yeni bir Türkiye yaratmaktı. Osmanlıda 1895 katliamlarını yaşayan bu halklar, Devlette devamlılık esastır ilkesiyle Jön Türklerin başrolü oynadığı 1909 Klikya katliamından sonra en sistematik katliamları 1915 soykırımı ile yaşamışlardır. 

Bu kabus dolu yıllarda , Papaz Matta Hrimo Mardin'e 23 Haziran'da döner. Mardin'de 2. kafilede tutuklananlardan biridir.  1855 Mardin doğumlu olan papaz tutuklandığı sırada 60 yaşlarındaydı.  Mardin'e yorgun, aç, soykırıma katılan Kürtler ayakkabılarını çaldığı için çıplak ayakla geri gelirken tutuklanarak, hapiste önce iki tam gün tutulur. Acı ve işkence dolu günlerden sonra Sultanın affı onu şartsız özgür kılmaktaydı. Lakin cellâtlar onu daha fazla aşağılamadan, işkence yapmadan bırakmak istemiyorlardı. Onu yine hapse aldılar. 25 Haziran Cuma sabahı saat 10 sularında polis şefi ona ''köpek evladı Fransız mısın? Diye sordu. Fransız olması ya da Fransız dostu olması onun işkence görmesi için cinayet suçu mu sayılmalı mıydı? Papaz Matta Hrimo ısrarla ben Osmanlıyım demesine rağmen sözde suç istinat edilerek sorgu devam ettirildi.

Bizim ülkemizde  Osmanlıdan günümüze değin sorgu dediğimiz şey, Falaka, Filistin askısı, eğer sorgulanan Hıristiyan ise çarmıha ( Haç'a)  germe, darp, işkence etme, tazyikli su sıkma, Taciz, Tecavüz, aşağılama, linç etme, işkencede öldürme  anlamına gelir.

Sorgu sırasında Süryani papaz yere yatırılarak önce ayaklarına 300 kere vurulur, ta ki bu işlem cellatlar yorulup, bir diğeri başına geçene Kadar işkence devam Eder. Papaz falakanın acısına dayanamaz ve bayılır. Ayılması ve yeniden işkence görmesi için başından bir kova soğuk su dökülür, ayak tabanları şişinceye ve kan gelinceye kadar bu insanlık dışı muamele devam eder ( 12 Eylül 1980'li yıllarda Diyarbakır zindanlarında devrimciler ve Kürt hareketinden tutuklular bu işkence yöntemlerini çok iyi bilirler ). İşkence sırasında birde sözlü olarak her türlü hakaret edilir. İnancına, tanrısına küfür edilir. Bunu yapanlar da Müslüman’dır üstelik. Hz. İsa'yı peygamber kabul eden Müslümanlar...'' İsa'n gelsin seni kurtarsın'' diyerek alay edilir. Falakadan sonra Süryani papazını başka bir işkence bekliyordu. Papazın her bileğine bir ip bağlarlar ve duvardaki iki halkaya bağlanıp ip gererler, zavallı papaz yerden 10 cm. yüksekte asılı kalır. Bu da haça germe cezasıdır.

Sonra sakalları yolunur, tokatlanır, yüzüne tükürülür. Bir saat sonra kolları yerinden çıkacakken indirilir. Papaz çözüldükten sonra yarı ölü halde yere düşer. Kıpırdayacak halde olmayan papaz bu durumda bile Hıristiyan inancından ''Sakal bırakmak kutsaldır.'' bir milim sapmaz ve eğilir, yolunmuş sakalını yerlerden toplar cebine koyar.
Sultanın affı papazın sadece öldürülmesini önler. Bu af Süryani piskoposluk mali danışmanı papaz Matta Hrimo'ya çok pahalıya patlar. Aslında aşağılanmak ve tartaklanmak istenen onun şahsında piskoposluk makamı yani Hıristiyanlıktır.

Yaşadığı onca işkenceden sonra sadece bir nefeslik canı kalan Süryani papaz nihayet  Sultanın affıyla serbest bırakılır. Fransa ve İsa adına yediği onca dayaktan, işkenceden sonra iyileşmesi uzun zamanlar aldı.
Matta Hrimo şanslı olan papazlardan biridir.  Sultanın affından  önce misyoner yazışmalarından belgelerle  tanık olduğumuz Ermeni, Rum , Keldani, Süryani Katolik din adamlarının çoğunluğu  yaşayacak kadar şanslı olmadıkları gibi akla hayale gelmeyecek işkenceler yaşamışlardır. Ayak tırnaklarının sökülmesinden tutunda, bütün dişlerinin sökülmesi, diri diri yakılması, altın, para v.s aramak için bıçaklanarak ciğerlerinin sökülmesi, cematinin önünde  çırılçıplak soyularak halkının katledilmesine tanık olması gibi  büyük vahşet yaşamışlardır.
Din değiştirmedikleri zaman ise gözleri oyulup, kafaları kesilmiştir. Hoş din değiştirseler de hazin sondan kaçış mümkün olmuyordu. Gözü dönmüş katiller sürüsü bu ülkede yaklaşık 1.5 milyon insanın ölümüne sebep olduğu, mallarına el konulduğu yetmezmiş gibi hala yargılanmaması ise büyük bir utançtır. 1915'de soykırıma bulaşan Kürtler, Türkler, Çerkezler, Araplar ve Lazlar şimdi birebir aynı olmasa da benzer acılar yaşamaktadır. Özellikle Kürtler ve Aleviler üzerinde devletin baskısının ardında yatan gerçek 1915 ile hesaplaşmamaktan kaynaklıdır. Dersim, Sivas, Malatya, Çorum, Maraş, Gazi, Zilan, Roboski ile hesaplaşmak için öncelikle 1915 ile hesaplaşmak gerek.

Bu topraklar 1915 ile başlayan süreçte, son yüzyılın tanık olduğu en büyük katliamları yaşamıştır. Bu gün hala Azınlık diye tabir edilen bu ülkenin soykırım yaşayan en kadim halkları, hala büyük acılar yaşamaktadır. Hrant Dink , Sevag Balıkçı, Maritsa Küçük'ün hunharca katledilmesi ve katillerin Adil bir şekilde yargılanmaması nedeniyle bu gün  acılar aynı tazelikte devam ediyor. Soykırım yaşayan halklar özgür ve eşit birey oluncaya kadar  soykırımı bir taziye meselesi gibi değil, resmi özür ve hukuksal olarak yargılanana dek 99 yıllık bu yara kanamaya devam edecektir.

ZEYNEP TOZDUMAN



Kaynakça: j. Rhetore ve H.Simon'un kitaplarından s. 164 ve 112- 114 derlenmiş bölümler.