Montag, 9. Juli 2012

Misyonerler, Süryaniler, AK Parti

 ORHAN KEMAL CENGİZ
Radikal: 09/07/2012
Mor Gabriel Manastırı'nı soyup soğana çevirme işine destek olanlar, kadim 'devlet aklı' adına hareket ediyorlar.

Tam kapıdan çıkacağım anda, arkamdaki ses “Orhan Bey, uğraştığınız iş bölücülükten daha tehlikeli” dedi. Sanki havada bir saniye parladığını gördüğüm kılıç büyük bir hızla karnıma saplanmıştı. Hamle o kadar hızlı ve beklenmedikti ki gerçekten olup olmadığını anlamak için durup düşünmek, o anı tekrar gözden geçirmek gerekiyordu. Sonra kılıcı karnıma soktuğu aynı hız ve ustalıkla çekiverdi: “Yanlış anlamayın, ben misyonerliğin Milli Güvenlik Kurulu tarafından nasıl algılandığını söylüyorum.” Sanki kılıcı sokan o değildi, yolda yaralı birini görmüş müşfik bir yardımsever gibi, az önce açtığı küçük deliğe şefkatle bakıyordu şimdi...

Benim kafamda bu şekilde canlanan sahne, 2002 sonları-2003 başlarında AK Parti hükumetinin bir bakanıyla yaptığım görüşmenin son anlarından... Türkiye’deki Protestanların durumunu analiz eden bir rapor hazırlamıştım o zaman ve Protestanların durumuna olumlu katkıda bulunabileceğini düşündüğüm kişileri ziyaret ederek lobi yapıyor, raporu tanıtıyordum. Rapor, Türkçe ve İngilizce çıkmıştı. Meğer, bakanı ziyaret eden tüm yabancı heyetler bir kopyasını da beraberinde getirip bırakıyorlarmış. “Ha, şu meşhur raporu hazırlayan sen misin?” diye başlayan diyalog, az önce anlattığım sahne ile sonuçlanmıştı.

Sonradan bakanın doğru söylediğini, misyonerlik mevzuunun uzun süre MGK gündeminin değişmez maddelerinden birisi olduğunu öğrendik. Yine sonradan öğrendiğimize göre, MGK’nın asker ve sivil üyeleri arasında, bu ‘tehlikenin büyüklüğü’ ve def edilmesi gerektiği konusunda da tam bir mutabakat vardı. Malatya Zirve Yayınevi katliamı davasının kabul edilen ikinci iddianamesi dolayısıyla detaylarına daha da vâkıf olduğumuz üzere, misyoner paranoyası Ergenekon tarafından oldukça bilinçli ve sistematik bir çalışmanın sonucunda yükseltilmişti. Peki AK Parti hükümeti, bütün bu olanlardan bir ders çıkarttı mı? Bütün bu anti-misyoner kampanyaya nasıl ortak edildiklerine, hükümetin emri altındaki birimlerin bu işler için nasıl ve ne biçimde kullanıldığına dönüp baktılar mı?

‘Misyonerlik’ meselesinin kendi hükümetlerine yönelik darbeye giden yolda önemli bir ‘araç’ olduğunu anlamışlardır şüphesiz. Ama bu ‘anlama’ sadece kuru bir akılla oldu bence, derin bir sorgulama, farklı bir kavrayış geliştirilemedi.

Eğer öyle olsaydı, örneğin Midyat’taki Mor Gabriel Manastırı’nın topraklarına Hazine’nin el koyması çabasına tanık olmazdık. Mor Gabriel’le uğraşma işi uzun süredir devam ediyor. İlk önce manastırın çevresindeki köylüler bir araya gelip bu tarihi kuruma ait arazilerin aslında kendilerine ait olduğunu iddia ettiler. Benim bütün hislerim o davaların bir şekilde ‘örgütlendiğini’ söylüyor. Bu davalar, ne ‘tesadüfse’ yurtdışında yaşayan Süryanilerin anavatanlarına dönmeye başladıkları sıralarda peydahlandı. Yukarıda sözünü ettiğim olaylardan ders çıkaran bir hükümet, gidip, nasıl olup da bir anda köylülerin manastırdan toprak talep etme noktasına geldiğini, bu işte bir ‘derin’ parmak olup olmadığını araştırırdı. Hükümet bunu yapacağı yerde, yangına körükle gitti, köylülerden sonra bir de ‘Hazine’ manastıra karşı davalar açtı, bu arazilerin kendisine ait olduğunu iddia etti. O manastır kurulduğunda bırakın ‘Hazine’nin daha dünyaya gelmemiş olmasını, Malazgirt Savaşı bile vuku bulmamıştı.

Hükümet yaptı diyorum çünkü Hazine’nin arkasında siyasi bir destek olmadan bu kadar büyük bir skandalı bu kadar ısrarla devam ettiremeyeceğini biliyorum. Şimdi kimse “Manastır arazilerinin Hazine’ye ait olduğu yargı kararıyla saptanmıştır, yargı kararlarına saygı duyalım” falan demesin. İlk derece mahkemesinin kararını bozup elli yıldır hiç aksatmadan vergilerini verdikleri bu arazilerin Manastıra değil de Hazine’ye ait olduğunu söyleyen yüksek mahkeme, daha önce de gayrimüslim vatandaşlarımızı ‘yerli yabancılar’ olarak niteleyen, vakıfların tüm mallarına bu şekilde el koyduran aynı yüksek mahkemedir.

2002 yılında kılıcını karnıma ışık hızıyla sokan bakanımız, kadim devlet politikalarını takip eden bir devlet adamı edasıyla konuşuyordu. Eminim ki bu manastırı soyup soğana çevirme işine perde arkasından destek olanlar da yine aynı kadim ‘devlet aklı’ adına hareket ediyorlar. Ama o kadim ‘aklın’ ilk fırsat ele geçtiğinde, kendilerini de tepeleyecek bir akıl olduğunu, bunca yıldan, tüm bu Ergenekon davalarından sonra hâlâ anlayamadılarsa buna en az Süryani vatandaşlarımıza yaşatılan zulüm kadar üzülmemiz gerekir. Zira bunun daha da arkası gelecek demektir.
radikal.com.tr

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen