Giriş: 06 Temmuz 2012 09:47
Erkam Tufan Aytav
Kadastro kanununa göre tapuda kayıtlı olmayan bir
arazi en az 20 yıl fiilen sahibi olduğu ispat eder, bunu da ödediği
vergiler ile de ispat ederse arsa fiili kullanıcıya verilir.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Rum Patriği Bartholomeos'u ziyaret etmesi medyada tarihi adım olarak haberleştirildi.
Doğrudur, tarihi bir adımdır bu ziyaret. Özellikle son yüzyıl içinde bu topraklarda yaşanan acı olaylar sonucunda oluşmuş karşılıklı güvensizlik ortamının etkisini her geçen gün geride bıraktığımızı görmek sevindirici. Yoksa normal şartlarda Diyanet İşleri Başkanının bir patriği ziyaret etmesi neden tarihi olsun ki?
Ancak bu konuda bir ileri bir geri adımların atılması insanın sevincini kursağında bırakıyor ve yapılan güzel şeyler de makyaj havasını verdiriyor.
Heybeliada Ruhban Okulunun bir türlü açılamaması buna en büyük örnek iken bunun yanına bir de Mor Gabriel Manastırı arazi meselesi eklendi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Mor Gabriel’in topraklarından bir kısmını Hazineye devrine karar verdi. Üstelik politik bir karar verdiği izlenimini verecek bir şekilde.
1600 yıldan beri Süryaniler için kutsal olan ‘Turabdin’ bölgesindeki Mor Gabriel Manastırı tapusu olmaksızın bu bahsi geçen arsayı kullanırken 2008’de tapulandırma işlemi başlayınca problem çıkar. Gerçi bölge de pek çok yerin tapusu yoktur. Bununla birlikte 1937’den günümüze devlet Manastırdan bu arsanın vergisi muntazaman almıştır.
Hazine 2009’da Midyat Kadastro Mahkemesine dava açar ve mahkeme arsanın Manastıra ait olduğuna hükmeder. Bunu üzerine Hazine kararı temyiz eder. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 07.12.2010’da kararı bozar ve arsanın Hazineye ait olduğuna hükmeder.
Kadastro kanununa göre tapuda kayıtlı olmayan bir arazi en az 20 yıl fiilen sahibi olduğu ispat eder, bunu da ödediği vergiler ile de ispat ederse arsa fiili kullanıcıya verilir. Her nasılsa Midyat Kadastro Mahkemesine ibraz edilen makbuzlar Yargıtay’da birden kaybolur. Sonuçta da Yargıtay kararı verir, arazi Hazinenin olur. Kısaca hukuki süreç böyle işler.
Ben burada meselenin arka planına girmek istiyorum.
Bugün başta İsveç olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde Türkiye’den göç etmek zorunda kalmış Süryaniler yaşamakta. İsveç’in Ermeni ve Süryanilere soykırımı yapıldığını kabul etmesinde maalesef bu ülke yaşayan bazı Süryanilerin etkisi büyük olmuştur. Bu sebeple Yargıtay’ın bu kararı pek çok kişide misilleme havası uyandırmıştır. Türkiye hukuk devletidir ve kararlarını ona göre vermelidir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yakın bir tarihte, Mardin'de yaptığı açıklamada 'Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye'ye döndürmeliyiz, dediğini burada hatırlatmak isterim. Küstürülen bu insanların kalplerini tekrar kazanmak Türkiye’nin lehine bir durumdur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giden bu arazi davası lüzumsuz yere Türkiye’nin imajını daha da sarsacaktır.
“Demokratik Açılım” adı altında başlatılan sürecin, cesur hamlelerle arkasının getirilmesi gerekir. Yoksa Diyanet İşleri Başkanımızın Patrikhane ziyaretleri sembolik olmanın ötesine maalesef geçemez.
haber7.com
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen