Sonntag, 16. September 2012

Bundan Daha Büyük Zulüm Var mıdır? - Süryaniler

16.9.2012

ZEYNEP TOZDUMAN / zeynoege@mynet.com


Bu ülkenin en kadim halklarından biri olacaksın. Kendi toprağında yaşayacak, çalışıp vergisini ödeyeceksin, doğduğun ve ata toprağın olan ülkenin vatandaşı olacaksın. Azınlık olmana rağmen azınlık haklarından, yararlandırılmayacaksın! Yaşadığın ülkenin devletinden ve yan yana yaşadığın halklardan, sadece gayrı Müslim olduğun için sürekli baskı ve zulüm göreceksin. En temel insan hakkı olan inanç ve İbadetini bile rahat rahat yapamayacaksın.
Ekonomiye katkı olacağı (Bölgede yaşatılan savaştan, ekonomi dibe vurunca) için alelacele bir yasa çıkartılıp, Ülkenize dönün diyeceksiniz. Süryanileri yolunacak kaz gibi gören zihniyetler, Dönünce de bölgede yaşayan korucu Kürtleri, devreye sokup, hırsızlıktı, gasptı, adam yaralamaydı, korkutacaksın! Tasını, tarağını bıraktırıp geri kaçırtacaksın. Ardından da biz Hükümet olarak ‘’köyünüze dönün’ ’diyoruz ama onlar gelmiyor diye ekranlarda boy göstereceksiniz.


Bitmedi, Gayrı Müslim olduğu için, Hıristiyanlara ait Bayramları; sadece o inancı yaşayanlar kutlayacak, ülkede resmî tatil yaptırmayacaksın. Sözde, İslam hoşgörüsü adı altında devlet erkânını görevlendirip, bakın! Kardeşçe yaşıyoruz bu topraklarda görüntüleriyle günü kurtaracaksınız. İslam dinine ait bayramları ise zoraki, gayri Müslim’üne de, Alevilere de kutlatacaksın. Sonra da demokrasi havariliği yapacaksın.
Bu ülkede tıpkı Hıristiyanlar gibi Alevilerde bu zulümden payını almıştır. Hatta Alevilere daha kötüsünü layık gören anlayışlar, Cem evlerini kapatarak, ucube diye niteleyerek 15 milyon Alevi’yi Camilerde eğitip, Müslüman yapacaklarına inanıyorlar aklı sıra. Alevileri Müslümanlaştırmak, kendi Alevi’sini yaratmak yüzyıllardır bu ülkenin en büyük rüyasıdır. Oysaki Alevilik de tıpkı Hıristiyanlık gibi bu topraklarda çok eski bir inanıştır. Bunca baskıya, zulme rağmen sözlü edebiyatla günümüze değin varlığını sürdürmüştür.
 Bundan daha büyük zulüm var mıdır? Acep, Bu zalim dünyada... İnsanlık tarihi kadar eski bir medeniyete sahip olan Asurluların-Aramilerin- Keldanilerin, Yakubilerin torunları şimdi anavatanlarında yok denecek kadar azlar. Sayıları şu anda Turabdin (Süryani mitolojisine göre Mardin’den Batman’a kadar olan bölgenin adı)’de takriben 3000 civarında. Bu topraklara damgasını vuran bir halkın elim kederi midir? Bilinmez.
Ah! Acılarından yüzyıldır keder damıtan Süryaniler…
Hangi! Yaranıza mehlem olayım, hangi? yaralarınızdan daha çok kan damlıyor..
1915’den günümüze değin genosite uğrayan, en kutsal insan hakkı olan, Anadilde eğitim hakkını bile çok gören köhnemiş anlayışları ise, anlamak mümkün değil. Yüzlerce örnekten bir tanesini paylaşmak isterim sizlere. AB’ne üye olan Küçücük İsviçre’de 4 ayrı dil konuşuluyor. Dört ayrı dilde eğitim yapılıyor. Yıllardır İsviçre bölünmüyor, bölünmediği gibi çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış bir ülkedir. 
Bizde ise Ana dilde eğitim hakkı isteyen halkları, nedense hep bölücü olarak görüyoruz. Bu ülkede, mevcut iktidar gibi düşünmeyen herkes bölücüdür zaten. Talim terbiye kurulu (TTK)’nun okulların açılmasına yakın, okullarda okutulacak temel din bilgisi dersleri arasında Hıristiyanlık ve Yahudilik neden? Yer almıyor. Hani, bu ülkede yaşayan herkes eşit yurttaştı. Bu ülke çoktan bölünmüş beyler! Bu ülkeyi asıl bölenler, bunca yıldır yönetenlerdir. Ülke, Tek tipçi politikaya biat edenler ve karşı duranlar olarak ikiye bölünmüştür. 
Gün geçmiyor ki, haber ajanslarıyla yüreklerimiz; sürekli bölgeden ve Suriye’den savaş haberleriyle sarsılmasın. Suriye’de emperyallerin, ‘’Arap baharı’’adı altında yaşatılan savaşta, 100 bine yakın Hıristiyan’ın öldüğü bilinmektedir. Bombalamalar ve savaş devam ettiği için şu an kesin bir rakam söylemek mümkün değildir. Süryani halkının yaşatılan acılardan yürekleri de ikiye bölünmüştür. Her gün, Suriye ve bölgede yaşatılan savaş yüzünden güvercin ürkekliğinde yaşıyorlar. Kimin? Ne hakkı var bu insanlara acı vermeye.
Kamuoyundan hemen hepimizin bildiği Mor Gabriel manastırının, 5 yıldır süregelen, toprak davası yüzünden, başına neler geldiğini, medya yoluyla hepimiz tanık olduk. Beş yıldır mahkemelerle boğuşan Mor Gabriel manastırı ve vakıf idaresi, mahkemeleri neredeyse mesken tuttu. Manastıra dava açtıkları, topraklarını gasp ettikleri yetmezmiş gibi Mor Gabriel manastırı vakıf başkanı, Kuryakos Ergün’e de aynı amaçla dava açılmıştır. Bu, her yönden manastırı kuşatmaktır. Yıldırıp, vazgeçirtmektir. Osmanlıdan çok önce M.S. 397 yılında inşa edilen Mor Gabriel manastırı, Süryani halkının tarihi bir mirasıdır. Ve her insanın yaşadığı topraklarda tarihe karşı bir sorumluluğu vardır. Süryani tarihinin bir eseri olan Mor Gabriel manastırıyla birlikte tüm manastırlarına, tarihi eserlerine, sahip çıkmak, bu ülkede yaşayan tüm halkların, özellikle bölge itibarıyla Kürt halkının görevidir.
Tarihi bir yapıyı, kutsal mekânları kendi kaderine terk etmek, sahip çıkmamak, ayak oyunlarıyla topraklarını ele geçirmek bir katliamdır. Bu, bir tarihi yok etme katliamıdır... Bu katliama vicdan sahibi herkes dur demeli. Mor Gabriel’e sahip çıkmak, tarihsel katliamlara ortak olmamaktır.
Bu topraklarda Türk’lerden çok önce var olan hoşgörünün temsilcisi bu halk, şimdilerde var olma mücadelesi yaşıyor.1915’den bu yana kendi anavatanlarında gün yüzü görmeyen, her gün topraklarına, kutsal mekânlarına, evlerine, tarihi eserlerine, kültürüne el koyan bir sistem, aslında kendini bitirmektedir. Cumhuriyet’ten çok önce ve 1934’e kadar patrikhane olan Mardin müze müdürlüğü, Süryani halkına neden? Hala iade edilemedi anlamak çok zor.
Bir devlet, yurttaşlarıyla barışmadığı, onların en temel haklarını vermediği, akan kanı durdurmadığı, geçmişiyle yüzleşmediği sürece, ne barış gelir bu topraklara nede huzur.Ve bir gün, bu topraklara Barış, Özgürlük ve Güzellikler gelecekse, bu, Süryani halkıyla gelecektir.... 

1 Kommentar: