Donnerstag, 28. März 2013

Süryaniler Lozan'ın neresinde?

Süryaniler Lozan'ın neresinde?

Muzaffer İRİS *


Yorum / 28/03/2013
Süryani okullarının sudan bahaneler gösterilmeden yeniden açılması gerekmektedir. Dünya medeniyetine mal olmuş hiçbir dil, kültür yok olmamalıdır.

Son 10 yılda dünyada ve Türkiye’de çok şey değişti. Eğitimden politikaya, sanayiden insan haklarına, duble yollardan inşaat sektörüne kadar her şey değişti. Yıllarca tabu sayılan konular tartışılmaya başlandı. İnsanlar artık kendilerini daha rahat ifade ediyorlar. Bunca kanun, yasa değişip hak ve hukuk konuşulup sorunlar çözüme kavuşurken, onların sorunları nedense bitmiyor. Kimse onları duymak istemiyor. Ya da birileri çözmek istemiyor.
Anayurtlarına, köylerine dönmeye başladıklarında karşılarında işgal edilen arazi sorunlarını çözmekle uğraştılar. Arazileriyle ilgili sorunlarını bazıları çözerken bazı arazi, ev problemleri ise maalesef halen devam etmektedir.
Sonra kendileri için kutsal sayılan 1600 yıllık Mor Gabriel Manastırı arazilerine Hazine’nin el koymasıyla sarsıldılar. İstanbul’da açmayı düşündükleri anasınıfı da azınlık olmadıkları gerekçesiyle geri çevrildi. En uysal bir halk olmalarına rağmen 10. sınıf tarih ders kitabının 65-66. sayfasında ihanet etmekle suçlandılar. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Yeşilköy’de ihtiyaçları nedeniyle yapmayı planladıkları kiliseye de izin verilmedi.
Süryanilerin bu son istekleri, yani okul açma ve kilise inşa etme talepleri aslında büyük, abartılmış, çözümü olmayan istekler değil; tam aksine, daha önce var olup ellerinden gasp edilen bir hakkın iade edilmesidir.
Süryanilerin Lozan Antlaşması’ndan 5 yıl sonrasına yani 1928 yılına kadar nüfusu yoğunlukta bulunan Mardin ve Diyarbakır’da okulları açıktı. Faaliyette bulunan bu okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıydı. Matematik, dini bilgisi, coğrafya, tarih, sağlık bilgisi ile Osmanlıca, Türkçe, Süryanice, Arapça, İngilizce olmak üzere 5 dilde eğitim görüyorlardı. Mezun olan öğrencilere bakanlık onaylı diplomalar verilmekteydi. Bu okullar Lozan’dan 5 yıl sonrasına kadar eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu okullar eğitim kalitesi açısından da diğer okullarla yarış halindeydiler. Bu okulların kapanma sebepleri henüz bilinmemektedir.

En eski üç dilden biri

Süryanice şu anda hâlâ konuşulan dünyanın en eski üç dilinden biri olup kutsal sayılmaktadır. Bu dil 7. yy’da çok önemli roller üstlenmiş, Yunanca eserler (Eflatun ve Homeros’un) önce Süryaniceye, oradan da diğer dünya dillerine çevrilmiştir. Dönemin en önemli çevirmenleri Süryanilerdi. Bu çevirmenler İslam kültürü ve edebiyatına da büyük katkılar sunmaktaydılar. Süryani eğitimci-yazar Naum Faik, Türkçede 2000’e yakın Süryanice kelime olduğunu ileri sürer. Örnek vermek gerekirse; ağustos, eylül, temmuz ve haziran aylarının isimleri Süryanicedir.
Süryaniceyi konuşan kişilerin sayısı her gün azalmaktadır. Bu dil günümüzde yok olmakla karşı karşıya kalan diller arasındadır. Sadece kilise çatısı altında kullanılmaktadır.
Süryanilerin azınlık olup olmadığı konusundaki iddialara gelince; 13 Mart 2013’te Cumhurbaşkanı Gül, İsveç Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada konunun gündeme gelmesi üzerine “Süryaniler azınlık değildir. Azınlık haklarından gönüllü olarak vazgeçmişlerdir” dedi. Cumhurbaşkanımızın yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum. Çünkü bu konuyla ilgili hiçbir belge, kanıt, kayıt bulunmamaktadır. Bu bir şehir efsanesinden ibarettir. Bu konuda bilgisi, belgesi olanların paylaşması tarih bilimine önemli bir katkı sunacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın üzerinde durduğu diğer önemli bir konu ise “Bizden önce yalnız Süryaniler değil birçok kişi haksızlığa uğradı” demesiydi. Cumhurbaşkanı’nın bu söylemi diğer iktidarların yaptığı gibi hep suçu öncekilere atmasından başka bir şey değildir. Bugünkü iktidarlara düşen, daha önceki yanlışların arkasına sığınmak değil, düzeltilen birçok yanlış gibi, bu hataların da düzeltilmesine çalışmaktır.
Lozan’a gelince; Lozan’da Türkiye’yi Edirne milletvekili İsmet Paşa temsil eder.
Lozan Antlaşması’nın 3. kısım 37-44. maddeleri azınlıklarla ilgili bölümleri içerir.
Bu antlaşmanın hiçbir madde, paragraf, cümle ve kelimesinde millet, halk olarak kimlerin azınlık oldukları, olacakları belirtilmiyor, belirtilmemiş. Sadece Türkiye’de yaşayan ‘gayrimüslimler’ ibaresi geçmektedir. Bunlar ise Yahudi (Musevi), Rum, Ermeni ve Süryanilerdir.
Süryaniler günümüzde hâlâ azınlıklar masasına bağlıdır. Vakıf yönetimi seçimlerinde azınlıklar masasından temsilciler bulunmaktadır. Resmi protokollerde azınlıkların sahip olduğu prosedüre uygun yer almaktadırlar. Devlet işine geldiği gibi, bazen azınlık, bazen yabancı uyruklu, bazen asli unsur olarak saymakta, ancak okul açmasına izin vermemektedir. Diğer taraftan bir halkın, bir tarih ve medeniyetin, bir dilin, bir kültürün yok olması da Lozan’a ya da başka gerekçelere bırakılmamalıdır. Lozan’ın 40. maddesi ne diyor?
LOZAN-Madde 40: Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden [garantilerden] yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.
Bir halkın, kültürün yaşaması ancak okullarla mümkün olur. Mezopotamya uygarlığının en önemli ayağı kabul edilen 5500 yıllık bir kültüre sahip Süryaniler tarihten yok olmamalıdır.
Birlikte yaşama kültürü adına olumlu adımlar atılmalı, Süryanilerin yaşadığı sorunların çözümüne yönelik adımların atılması ülkemiz adına, demokrasi adına önemli bir basamak olarak görülmelidir.
Bu nedenle Süryani okullarının sudan bahaneler gösterilmeden yeniden açılması gerekmektedir. Dünya medeniyetine mal olmuş hiçbir dil, kültür yok olmamalıdır.
Süryanilere ait bir eğitim kurumunun, bir okulun açılması için birileri başvuruda bulunur mu bilmiyoruz. Ancak günümüzde Süryanice gittikçe kan kaybetmekte ve tarih sahnesinden silinmekle karşı karşıyadır. Dünya tarihine mal olmuş, dünyanın en eski dillerinden biri olan Süryanicenin yaşatılması için gerekli önlemler alınmalıdır. Üniversiteler ve resmi kurumlar bu dilin geliştirilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Bugün tarihi öneme sahip bir binaya bir çivinin çakılması yasakken, dünya tarihinin en eski hazine ve mirası, 5500 yıllık geçmişe sahip Süryanicenin kaybolmasına seyirci kalınmamalıdır.
Unutulmamalı ki sadece Süryanice değil, hiçbir dil yok olmamalıdır.
* Eğitimci-Yazar
radikal.com.tr

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen