10.4.2013
ZEYNEP TOZDUMAN
21
Mart 2013 Diyarbakır Newrozu’ndan bu yana günlerdir medyada, barış ile
ilgili yazılar, yorumlar, okuyor ve dinliyoruz. İmralı mektuplarıyla,
AKP arasında silahların susması ile yapılan ateşkes antlaşmasından bu
yana her kafadan farklı bir yorum yapılıyor. Bunca yıldır barış
mücadelesi veren ben dahi neyi, nereye koyacağımı bilemez oldum. Fakat
her şeye rağmen barışa bir şans verilmesi gerektiğine tüm yüreğimle
inanıyorum. Silahların susması, anaların gözyaşlarıyla bu toprakların
daha fazla yıkanmaması için, barışa evet diyorum. Elbette biliyorum ki,
kafalarımızda binlerce cevaplanması gereken sorular var. Hele bir soru
var ki için için içimizi kemiren.
Eh nihayet geçtiğimiz hafta Akil
adam listesi açıklandı, açıklanmasına da…! Listede Fettullahçı,
militarist, ırkçı liboşların yanında elle tutulur 5-6 isim var. Bu
listede ne yeteri kadar aydın, ne akademisyen ne kadınlar ne Süryaniler
ne Ezidiler ne de Rumlar var. Akil adam listesinde sadece bu saydığım
halklar mı yok? Barış Anaları, Cumartesi Anaları ve Şehit Anaları da
yok…! Oysaki analar mutlaka olmalıydı… Olmalıydı çünkü ancak ve ancak
acıyı birebir yaşayanlar barışı daha doğru inşa edebilir.
Barış
sürecinde ve akil adam listesinde Süryanilerin yine adı yok. Tıpkı bu
ülkede kadının adı olmadığı gibi. Süryanilere sistemin bakışı her zaman
olduğu gibi, bir varmış, bir yokmuş bu ülkede. Antik çağlardaki
masallardan günümüze aktarılan öyküler gibidir Süryaniler. Bu
toprakların en kadim halkı olup, hiç bilinmemek/tanınmamak ne acıdır
oysa.
Süryaniler, bu ülkede konu mankeni mi? İşine geldi mi
Avrupa’ya giderken protesto edilmemek için, dini liderlerini yanında
götür... İşine gelmedi mi akil adam listesinde bile yer verme! Akil adam
listesine Süryani halkını dâhil etmeyen AKP anlayışını ise şiddetle
kınıyorum. Herkes bilsin ki bu ülkeyi yönetenlerin ve barış için çözüme
evet diyenlerin, Süryani halkına vicdan borcu vardır. Vicdan borcu böyle
mi ödenir sizde beyler?
Mardin’de Süryani Federasyonunun ve
İdil’deki derneklerin bu konuda talepleri (girişimleri) olduğunu, medya
yoluyla kamuoyuna deklare etmesine rağmen neden Süryaniler bu sürece
dâhil edilmek istenmiyor ya da görmezlikten geliniyor anlamakta
zorlanıyorum. Laik bir ülkede, din adamlarıyla değil, politik insanlarla
barış sürecine yön verilebilir. Oysa ki akil adam listesinde yer alacak
birikimli, politik, entelektüel düzeyi gelişmiş federasyon içerisinde
görev yapan, bölgeden(Mardin-Diyarbakır) bir çok arkadaşımız var
listede yer alabilecek. Süryani kurumları her şeye rağmen bölgelerde ve
yerellerde sanki akil adam listesinde yer almış gibi, akil adamlara
sorunlarını dile getirecek, raporlar hazırlayacaktır.
Yok,
sayılmaya/görmezliğe gelinmesine rağmen barış sürecini destekleyen hoş
görünün temsilcisi Süryani halkı her şeye rağmen süreci destekliyor.
Eğer
bu ülkenin egemenleri, Kürt halkıyla barışmak istiyorsa ve barış
konusunda samimiyse öncelikle soykırım yaşayan halklarla barışmalı diye
düşünüyorum.
Süryanilere ve Ezidilere sürekli dönün çağrısı yapan TC.
Devleti, bu halkların demokratik, eşit yurttaşlık ve azınlık talepleri
yasal güvenceye kavuşturulmadan ve güven ortamını tesis etmeden nasıl
dönsünler ki…
Bu ülkede etnik ve dini kimliğinden ötürü
ötekileştirilenleri, sürece dahil edilmeyen bir barış, ancak sözde barış
olur. Barış; Savaşanlar arasında olur. Yüzyıldır bu ülke, Ermeni’siyle,
Rum’uyla, Süryani’siyle, Alevi’siyle, Ezidi’siyle, Laz’ıyla,
Çerkes’iyle, Boşnak’ıyla, Roman’ıyla hep savaş halinde yaşadı.
Osmanlıdan mirası devir alan İttihat-ı Terakki ve cumhuriyetin
kuruluşundan günümüze değin TC, Müslüman olmayan halkları sürekli yok
sayarak/yok ederek varlığını ayakta tuttu.
Varlıklarını böyle ayakta
tuttuğu yetmezmiş gibi, aynı zamanda varlıklarının da armağan
edilmesini istediler zorla, her sabah okullarda. Bu toprakların en kadim
halklarını, sürekli yok ederek/yakarak kaybettik bizler. Oysaki bir
bilseler kaybeden/eksilen hep biz olduk…
Son 30 yıldır Kürt halkıyla
sürekli bir savaş halinde olan TC, bu savaşta kaybetti. Çünkü savaşın
kazananı olmaz. Savaş sadece acı, gözyaşı demektir. Otuz yıldır direnen
Kürt halkının bir sonucudur TC’ni barışa oturtan. Ne demiştik, ‘’
kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz’ ’diye. İşte bu
yüzdendir, bu ülkeye onurlu bir barış gelecekse başta Kürt halkını,
ezilen ve soykırıma uğrayan halkları mutlaka kapsamalıdır. Eğer bu
barış, ezilen ve soykırıma uğrayan halkları kapsamadığı sürece sol yanı
hep eksik kalacaktır.
Devlet ya da egemenler bu halkları hala
görmezlikten geliyor, bu yüzdendir Kürt halkına bu konuda büyük ve
tarihi bir görev düşüyor. Barış müzakerelerine başlayan Kürt siyasal
örgütleri (PKK-KCK-BDP) ve APO eğer bir tarih yazacaksa bu ülkede,
devletten bir farkı olmalı.
Kürt hareketinin bu güne değin yoldaşlık
ettiği, Kızılbaş Alevileri, soykırım yaşayan halkları da
(Ermeni-Süryani-Rum-Ezidi) bu müzakerelere dahil etmeli. Bu süreç salt
Kürt halkının özgürlüğü değil, Kürt halkıyla birlikte bütün ezilen
halkların özgürlüğü sürecidir. Yine bu süreç, bin yıldır Kürt-Türk İslam
kardeşliği değil,( kardeş olunsaydı bin yıldır Kürt halkı, Türklerin
esareti altında yaşamazdı) ezilen ve soykırım yaşayan halkların
demokratik ve dostça bir yaşamın örüleceği süreçtir.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen