105 yaşındaki Musa Faal’in hatırladıkları
Aynen hatırlıyorum. Müslümanlar kilisenin avlusuna, içine girmişlerdi. Ben, annem, abilerim Gello ve İsa biribirimize sarıl
mıştık. Korku içinde titriyorduk, ben ağlıyordum. Birkaç Kürt yanımıza
geldi. Bizi kilisenin su kuyusunun başına götürdü. Bizi su kuyusuna
atacaklardı. Bizim köylü Müslümanlardan biri olan Şerif bunu görünce
hemen kılıcını çekti:
++++++++
22
Nisan 2012 günü, Yukarı Kafro’lu Papaz Hanna Basut ile konuştuktan
sonra, köylüsü Musa Faal’in evine geldik. Hanna Basut, daha önceden
kendisini ziyaret edeceğimizi söylemişti. Eve vardığımızda, Musa Faal,
koltuğunda oturuyordu. Hanımı ve oğlu yanındaydı.
Ben ilk kez
1915 katliamını, Seyfo’yu yaşamış bir Süryaniyi görüyordum. Daha önce
konuştuğum Süryaniler, Seyfo sonrası dünyaya gelmişlerdi. Seyfo’yu
görmemiş, bizzat yaşamamış; olayları babasından, anasından, dedesinden,
ninesinden, olayı yaşamış başka insanlardan duymuştu. Bana gördüklerini,
yaşadıklarını değil, duyduklarını anlatmışlardı.
Şimdi karşımda
oturan Musa Faal ise, 1915’de beş altı yaşlarındaymış. Yaşını
hesapladım. Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1908 ya da 1909
olabilirmiş.
Ellerini tuttum! Kilisenin içinde, ölüm
korkusuyla titriyor gibiydi! Sesi bazen hüzünle, bazen korkuyla farklı
tonlarda çıkıyordu. Bedeni Hollanda toprağında; ruhu, hatıraları, aklı
fikri, hasretleri varolduğu Turabdin topraklarında, Midyat’ta, Kafro
Köyü’de idi. Dili, sesi, kelimeler, kavramlar hafızasının derinlerindeki
sönmeyen yangınları, dermanı bulunamamış yaraları, sızım sızım sızlayan
acıları, alınamamış ahları, yerine getirilmemiş hakkı, hukuku, adaleti
ifade etmeye yetmiyordu.
Elleri ellerimde, gözlerim gözlerinde, yüreğim yüreğinin içindeydi.
Onun acıları benim de acılarımdı.
Susuyor, bir yerlere gidip geliyor, tekrar konuşuyordu.
“Ben Süryanice konuşacağım!” dedi.
“İstediğin dille konuş!” dedim.
“Ben Seyfo sırasında 5-6 yaşlarındaydım. Kiliseye anam ve kardeşlerimle
sığınmıştık. Çok korkmuştum. Anamın elini bırakmıyordum. İnsanların
çığlıkları aynen kulaklarımda! Gözlerim kör olduktan sonra, yaşadıklarım
daha çok gözümün önüne geliyor!” diye başladı Süryanice konuşmaya.
Hanna Basut, konuşmaları Süryaniceden Türkçe çeviriyordu. Çeviri
sırasında hatıralarının akışı kesiliyor, bazen kaldığı yeri unutarak
tekrar ediyordu. Konuşma kayıtlarını yazıya geçirirken, “Keşke, sözünü,
anlatımını hiç kesmeseymişim! Çeviriyi sonradan yapsaymışım,” dedim
kendi kendime.
Bundan sonrası, Musa Faal’in anlattıklarıdır
*
“Reçberlik, çobanlık yaptım. Seyfo’dan sonra kıtlık vardı. Geçimimi
sağlamak için çalışmaya başladım. Hayatım bin bir türlü zorluklarla
geçti. Seyfo sırasında çok ölü, çok yaralı, çok kan gördüm! Çocukluk
nedir bilemedim. Ben çocukluk yaşamadım. Ölüm, korku, acı, kıtlık
yaşadım çocukluğumda.
Gercüş’e bağlı, Kalho Köyü’nden Mahme adlı
yoksul, gariban bir Müslüman Kürt Kafro’daki Süryani dostu Mirza
Saffo’nun evine gelmiş, Gercüş’te yapılan bir toplantıda duyduklarını,
gördüklerini anlatmış:
“Gercüş’te Müslüman Kürt Ağalarından Yusuf
Halim ve Hasan toplantı yaptılar. Ben de bu toplantıya katıldım. Yusuf
Halim Ağa, Hasan Ağa’nın aşireti ve diğer aşiretler, Gercüş çevresindeki
Müslüman köylerindeki adamlarını topladılar, sizleri öldürmeye karar
verdiler, yarın Kafro’ya gelecekler! Gözlerimle gördüm, kulaklarımla
duydum. Durum sizler için çok kötü! Ne yapıp edin kaçın! Mallarınızı
bana verin! Ben onları korurum! Daha sonra ben size geri veririm!
Durmayın! Kaçın! Hazırlanın!”
Mirza Saffo, hemen Kafrolu
Süryanilere haber verdi. Bütün Süryaniler Mala Gezi denilen evin önünde
topladılar. Saffo ve Kumul aileleri Müslüman Mahme’nin anlattıklarını
tartıştılar. Fakat Gercüş Kürtlerinin, Yusuf Halim ve Hasan Ağaların
aşireteriyle Kafro’ya saldıracaklarına ve kendilerini öldüreceklerine
inanmadılar! “Biz bu Müslümanlara ne yaptık? Neden bizi öldürsünler?
Hayır, olamaz bu! Bu haber yalandır, yanlıştır! Bu fakir Kürt Mahme, biz
aldatıyor! Mallarımızı alacak, sonra geri vermeyecek!” dediler.
Kürt Mahme, kendine inanmadıklarını gördü. “Bana inanmıyorsunuz! O zaman
size bir parola, bir işaret daha vereyim,” dedi, “Yarın sabah erkenden
sizler uykuda iken köyü basacaklar. Barsekelerin harman yerinde beyaz
bir at gördüğünüzde bilin ki, köyünüz Kürtler tarafından sarılmıştır.
Başınızın çaresine bakınız!”
Kafro Köyü’nde Süryaniler ile
Müslüman Kürtler bir arada yaşıyordu. Süryaniler, Müslümanlardan daha
çoktu. Köyde Kürtçe konuşulurdu. Ben çocukluğumda Süryanice ve Kürtçe
konuşurdum.
Köyümüzdeki Müslüman Ağalardan biri Temiroğlu Derbase,
diğeri de Kardeşi Yusuf Derbase idi. Kafro’ya Gercüş çevresindeki Kürt
aşiretlerinin saldıracaklarını, komşuları Süryanileri öldüreceklerini
duyunca pek inanmadılar. Yusuf Derbase, “Kafrolu Süryanilere, bizim
köyümüzün Hıristiyanlarına karşı yapılacak bir saldırıyı, bir katliamı
kabul etmeyiz! Eğer Kafrolu bir Müslüman, Kafrolu bir Hıristiyana
saldırırsa, ben de onu öldürürüm!” dedi.
*
Süryaniler sabah erkenden uyandıklarında Kafro’nun etrafının Kürt
aşiretleri tarafından sarılmış olduğunu gördüler. Mahme’nin verdiği
haber doğru çıkmıştı! Ne yapacaklarını şaşırdılar. Telaş ve korku içinde
çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı tüm Süryaniler Kafro Kilisesi’ne
doğru koşuyordu. Ben de annemin elinden tutuyordum. O an şimdi aynen
gözümün önünde! Görüyorum! Duyuyorum! Ben küçüktüm ama Sırrı Mahamma
adlı Müslümanın yanında kalıyor, ona çocanlık yapıyordum. Fakat o gece
evimize gelmiştim. Şimdi aynen görüyorum! Süryaniler kilisenin avlusunda
toplanmıştı. Ben annemin elini tutuyordum. Abilerim Gello ile İsa da
orada idi, hepimiz korku içinde bekleşiyorduk.
Bir anda
ortalık karıştı. Çığlık çığlığa kaldık! Müslümanlar kiliseye
saldırmıştı! Süryaniler kendilerini korumak için taşla sopayla
direniyordu. Fakat silah yoktu. Çeresizdik! Kimse yardımımıza gelmedi!
Kiliseden kaçmak için tüneller vardı. Bazı insanlar bu tünellere
saklanmıştı. Şimdi adını söylemek istemiyorum. Bir Süryani Müslümanlara
seslendi: “Süryaniler lâğımdan, tünelden kaçacaklar!” diye haber verdi.
Müslümanlar lâğım ve tünel giriş çıkışlarına kuru ot, saman dökerek
ateşe verdiler! O ateşin dumanı zehir gibiydi. Nefes alamaz olmuştuk! O
dumanın kokusu şimdi bile burnumda! Çığlıklar içinde insanlar boğulup
öldü.
*
Aynen hatırlıyorum. Müslümanlar kilisenin
avlusuna, içine girmişlerdi. Ben, annem, abilerim Gello ve İsa
biribirimize sarılmıştık. Korku içinde titriyorduk, ben ağlıyordum.
Birkaç Kürt yanımıza geldi. Bizi kilisenin su kuyusunun başına götürdü.
Bizi su kuyusuna atacaklardı. Bizim köylü Müslümanlardan biri olan Şerif
bunu görünce hemen kılıcını çekti:
“Durun! Bırakın onları!
Eğer onları sukuyusuna atarsanız, ben de sizi öldürürüm!” dedi. Bizi
bıraktılar. Bizi komşumuz Şerif kurtardı! Sağ olsun! Allah ondan razı
olsun!
Şerif bizi kurtardıktan sonra, “Benim arkamdan gelin!” dedi.
Bizi kiliseden çıkardı, kendi evine değil, Kafrolu Müslümanlardan
Kozane adlı bir kadının evine götürdü. Kozane bizi evine almadı! Şerif
bizi Maranyu denilen Müslümanın evine götürdü. Onlar da bizi içeri
almadılar. Şerif bizi daha sonra Sülem Hamalar’ın evine götürdü. Hamalar
bizi içeri aldılar. Bize su verdiler. Bir süre bu evde durduk.
Sonra Hasanolardan Sıvayşe adlı bir Müslüman geldi. Bizi Hamaların
evinden aldı, kendi evine götürdü ve hepimizi ahırına sakladı. Çok iyi
hatırlıyorum, beni omuzuna alarak, ahırın bitişiğindeki, kapısı yüksek
samanlığa çıkardı. Bizi samanlığa sakladı.
*
Çevre
köylerdeki aşiretlerden gelen Müslümanlar, Kafrolu sağ kalan erkekleri,
kadınları birbirine bağlayarak, kafile halinde Gercüş yoluna doğru
götürdüler. Mala Haco denilen ormanlığın içinde kafileyi silahla
tarayarak insanları öldürdüler. Duyduğuma göre, bu katliamdan yaralı
olarak kurtulanlar varmış. Daha sonra Mala Haco’ya gelen Keley köyünden
Müslümanlar yaralı olan sağları da silahla tarayarak öldürmüşler. Çünkü
Kafrolu Süryaniler, Seyfo öncesinde Keley köylülerine iyi
davranmamıştık. Onlara zulmetmiştik! Onlar da intikam almak için yaralı
kurtulan Süryanileri öldürmüşler.
*
Eski adı Erde olan “Yamanlar” köyünden Müslümanlar, kafile halinde götürdükleri Süryanileri Bahvar yolu üzerinde öldürdüler.
Bu katliamdan tek bir Süryani kurtulmuştu. Çakalo adlı bu kişi daha
sonra Kafro Kilisesi’ne sığınmıştı. Müslümanlar Çakalo’yu Kafro
Kiliseni’nde yakaladılar. “İslamiyeti kabul et! Seni öldürmeyeceğiz!”
dediler.
Çakalo, “Hayır! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” cevabını verdi.
“Baksana hançer elimizde! Sen kime güveniyorsun? Ya Müslüman ol kurtul, ya da seni öldüreceğiz, gözlerini oyacağız!” dediler
Çakalo’nun gözlerinde korku yoktu!
“Hayır! Ne yaparsanız yapın! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” dedi.
Bu cevap üzerine Müslümanlar, Çakalo’yu hançerleyerek katlettiler.
*
Ben Seyfo günlerinde yaşadım ve Seyfo’nun hatıraları içinde büyüdüm ve
ömrüm Seyfo’nun acıları, kederleri, dertleri içinde geçti. Yaşım 105
oldu. Seyfo hâlâ peşimi bırakmıyor. Seyfoyu unutayım diyorum,
unutamıyorum. Son zamanlarda çocukluğum daha çok aklıma geliyor.
Bir gün Kafro’da sesler duyuldu: “Aynwardo’ya saldıracaklar, Aynwardo’ya
sığınmış olan Süryanilerin hepsini öldürecekler!” diyorlardı. Biz bir
Müslümanın samanlığında saklanıyorduk. Ama çok korktuk! “Anne ya buraya
da gelirlerse, ya bizi de öldürürserse!” diye ağlamaya başladım. Annem
“Korkma! Bizi bulamazlar!” demişti.
Daha sonra duyuldu ki, iki
silahlı Müslüman tarafından, esir alınmış olan kadın ve kızlar Salhe
(Barıştepe) Köyü’ne doğru götürülmüşler. Salhe ile Kafro arasındaki bir
yerde öldürmüşler. Bu katliamdan sadece iki kadın kurtulmuş.
Kurtulanlardan biri Berone Muhsi adındaki kadındı. Diğerinin adını
unuttum. Bu kadını da Salheliler kurtarmıştı.
Buna benzer bir
olay daha hatırlıyorum. Şimuni adlı bir kadın, Gercüş yakınlarındaki
Derin Çeşme denilen bölgeye götürülmüş. Burada Mala Haco adlı bir
Müslüman ailenin evine esir olarak konulmuş. Mala Haco, Şimuni’ye
Müslüman olmasını, kelime-i şehadet getirmesini istemiş. Şimuni, “Hayır!
Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” cevabını vermiş.
Bunun üzerine Mala Haco, Şimuni’yi kendi elleriyle öldürmüş!
*
Kafrolu Müslüman komşumuz Temiroğlu Nuri, dayılarımın karılarını
Aynwardo’ya götürmek istemişti. “Burada durmayın! Burası güvenli değil!
Aynwardo sizin için daha güvenlidir, ben sizi oraya götüreyim!” demişti.
Fakat onlar Nuri’ye inanmadılar. “Nuri bize kötülük edecek! Bizim
namusumuza göz dikecek. Nuri’nin elinden öleceğimize, kendimiz ölelim!”
diyerek kuyuya atlayarak intihar ettiler.
*
Biz daha
kilisede bekleşirken, Müslümanlar bizi öldürmek için saldırırken, Yusuf
adlı bir Süryani, kilisenin ikinci katındaki pencereden yere atlayarak
kurtulmak, Aynwardo’ya gidip haber vermek, yardım istemek istemişti.
Fakat kilisenin penceresi çok yüksekti. Yusuf, belindeki ipten yapılma
kemeriyle kendini bağlamış, tüfeğini eline almış. Tam pencereden aşağıya
sallandığında, Müslüman Kürtler onu görmüşler ve ateş etmeye
başmamışlar. Yusuf son çare olarak belindeki bıçakla pencereye bağladığı
kemerini kesmiş. Yere düşmüş. Her nasılsa Kürtlerin elinden kurtulmuş,
Aynwardo’ya ulaşmış. Durumu anlatmış, Kafro’ya yardım göndermelerini,
aksi halde Müslümanların Süryanilerin hepsini öldüreceklerini söylemiş.
Fakat Aynweardo’dan Kafro’ya yardım edememişler.
*
İsa ve
Hanna adındaki dayılarım Bahvar Köyü’ndeki Levko adlı Kürt Müslüman
dostuna ulaşmak için, onun evinde saklanarak ölümden kurtulmak
istemişlerdi. Fakat yolda, başka köyün Kürtleri tarafından yakalanmışlar
ve öldürülmüşlerdi.
Ben bunları hatırlıyorum.
Bir de şunu
söylemek istiyorum. Bizim köyün Müslümanları bize saldırmadı, bize zulüm
etmediler. Bizi korumaya çalıştılar. Beni, annemi, iki abimi Kafrolu
Müslüman Kürt bir aile kurtarmıştı.
Biz kurtaran Şerif’e, biz samanlığında saklayan Sıvayşe’ye Allah razı olsun! Bu insanların iyiliğini hiç unutmadım.
Kemal Yalçın, 22 Nisan 2012, Hollanda
105 yaşındaki Musa Faal’in hatırladıkları
mıştık. Korku içinde titriyorduk, ben ağlıyordum. Birkaç Kürt yanımıza geldi. Bizi kilisenin su kuyusunun başına götürdü. Bizi su kuyusuna atacaklardı. Bizim köylü Müslümanlardan biri olan Şerif bunu görünce hemen kılıcını çekti:
++++++++
22
Nisan 2012 günü, Yukarı Kafro’lu Papaz Hanna Basut ile konuştuktan
sonra, köylüsü Musa Faal’in evine geldik. Hanna Basut, daha önceden
kendisini ziyaret edeceğimizi söylemişti. Eve vardığımızda, Musa Faal,
koltuğunda oturuyordu. Hanımı ve oğlu yanındaydı.
Ben ilk kez
1915 katliamını, Seyfo’yu yaşamış bir Süryaniyi görüyordum. Daha önce
konuştuğum Süryaniler, Seyfo sonrası dünyaya gelmişlerdi. Seyfo’yu
görmemiş, bizzat yaşamamış; olayları babasından, anasından, dedesinden,
ninesinden, olayı yaşamış başka insanlardan duymuştu. Bana gördüklerini,
yaşadıklarını değil, duyduklarını anlatmışlardı.
Şimdi karşımda
oturan Musa Faal ise, 1915’de beş altı yaşlarındaymış. Yaşını
hesapladım. Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1908 ya da 1909
olabilirmiş.
Ellerini tuttum! Kilisenin içinde, ölüm
korkusuyla titriyor gibiydi! Sesi bazen hüzünle, bazen korkuyla farklı
tonlarda çıkıyordu. Bedeni Hollanda toprağında; ruhu, hatıraları, aklı
fikri, hasretleri varolduğu Turabdin topraklarında, Midyat’ta, Kafro
Köyü’de idi. Dili, sesi, kelimeler, kavramlar hafızasının derinlerindeki
sönmeyen yangınları, dermanı bulunamamış yaraları, sızım sızım sızlayan
acıları, alınamamış ahları, yerine getirilmemiş hakkı, hukuku, adaleti
ifade etmeye yetmiyordu.
Elleri ellerimde, gözlerim gözlerinde, yüreğim yüreğinin içindeydi.
Onun acıları benim de acılarımdı.
Susuyor, bir yerlere gidip geliyor, tekrar konuşuyordu.
“Ben Süryanice konuşacağım!” dedi.
“İstediğin dille konuş!” dedim.
“Ben Seyfo sırasında 5-6 yaşlarındaydım. Kiliseye anam ve kardeşlerimle
sığınmıştık. Çok korkmuştum. Anamın elini bırakmıyordum. İnsanların
çığlıkları aynen kulaklarımda! Gözlerim kör olduktan sonra, yaşadıklarım
daha çok gözümün önüne geliyor!” diye başladı Süryanice konuşmaya.
Hanna Basut, konuşmaları Süryaniceden Türkçe çeviriyordu. Çeviri
sırasında hatıralarının akışı kesiliyor, bazen kaldığı yeri unutarak
tekrar ediyordu. Konuşma kayıtlarını yazıya geçirirken, “Keşke, sözünü,
anlatımını hiç kesmeseymişim! Çeviriyi sonradan yapsaymışım,” dedim
kendi kendime.
Bundan sonrası, Musa Faal’in anlattıklarıdır
*
“Reçberlik, çobanlık yaptım. Seyfo’dan sonra kıtlık vardı. Geçimimi
sağlamak için çalışmaya başladım. Hayatım bin bir türlü zorluklarla
geçti. Seyfo sırasında çok ölü, çok yaralı, çok kan gördüm! Çocukluk
nedir bilemedim. Ben çocukluk yaşamadım. Ölüm, korku, acı, kıtlık
yaşadım çocukluğumda.
Gercüş’e bağlı, Kalho Köyü’nden Mahme adlı
yoksul, gariban bir Müslüman Kürt Kafro’daki Süryani dostu Mirza
Saffo’nun evine gelmiş, Gercüş’te yapılan bir toplantıda duyduklarını,
gördüklerini anlatmış:
“Gercüş’te Müslüman Kürt Ağalarından Yusuf
Halim ve Hasan toplantı yaptılar. Ben de bu toplantıya katıldım. Yusuf
Halim Ağa, Hasan Ağa’nın aşireti ve diğer aşiretler, Gercüş çevresindeki
Müslüman köylerindeki adamlarını topladılar, sizleri öldürmeye karar
verdiler, yarın Kafro’ya gelecekler! Gözlerimle gördüm, kulaklarımla
duydum. Durum sizler için çok kötü! Ne yapıp edin kaçın! Mallarınızı
bana verin! Ben onları korurum! Daha sonra ben size geri veririm!
Durmayın! Kaçın! Hazırlanın!”
Mirza Saffo, hemen Kafrolu
Süryanilere haber verdi. Bütün Süryaniler Mala Gezi denilen evin önünde
topladılar. Saffo ve Kumul aileleri Müslüman Mahme’nin anlattıklarını
tartıştılar. Fakat Gercüş Kürtlerinin, Yusuf Halim ve Hasan Ağaların
aşireteriyle Kafro’ya saldıracaklarına ve kendilerini öldüreceklerine
inanmadılar! “Biz bu Müslümanlara ne yaptık? Neden bizi öldürsünler?
Hayır, olamaz bu! Bu haber yalandır, yanlıştır! Bu fakir Kürt Mahme, biz
aldatıyor! Mallarımızı alacak, sonra geri vermeyecek!” dediler.
Kürt Mahme, kendine inanmadıklarını gördü. “Bana inanmıyorsunuz! O zaman
size bir parola, bir işaret daha vereyim,” dedi, “Yarın sabah erkenden
sizler uykuda iken köyü basacaklar. Barsekelerin harman yerinde beyaz
bir at gördüğünüzde bilin ki, köyünüz Kürtler tarafından sarılmıştır.
Başınızın çaresine bakınız!”
Kafro Köyü’nde Süryaniler ile
Müslüman Kürtler bir arada yaşıyordu. Süryaniler, Müslümanlardan daha
çoktu. Köyde Kürtçe konuşulurdu. Ben çocukluğumda Süryanice ve Kürtçe
konuşurdum.
Köyümüzdeki Müslüman Ağalardan biri Temiroğlu Derbase,
diğeri de Kardeşi Yusuf Derbase idi. Kafro’ya Gercüş çevresindeki Kürt
aşiretlerinin saldıracaklarını, komşuları Süryanileri öldüreceklerini
duyunca pek inanmadılar. Yusuf Derbase, “Kafrolu Süryanilere, bizim
köyümüzün Hıristiyanlarına karşı yapılacak bir saldırıyı, bir katliamı
kabul etmeyiz! Eğer Kafrolu bir Müslüman, Kafrolu bir Hıristiyana
saldırırsa, ben de onu öldürürüm!” dedi.
*
Süryaniler sabah erkenden uyandıklarında Kafro’nun etrafının Kürt
aşiretleri tarafından sarılmış olduğunu gördüler. Mahme’nin verdiği
haber doğru çıkmıştı! Ne yapacaklarını şaşırdılar. Telaş ve korku içinde
çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı tüm Süryaniler Kafro Kilisesi’ne
doğru koşuyordu. Ben de annemin elinden tutuyordum. O an şimdi aynen
gözümün önünde! Görüyorum! Duyuyorum! Ben küçüktüm ama Sırrı Mahamma
adlı Müslümanın yanında kalıyor, ona çocanlık yapıyordum. Fakat o gece
evimize gelmiştim. Şimdi aynen görüyorum! Süryaniler kilisenin avlusunda
toplanmıştı. Ben annemin elini tutuyordum. Abilerim Gello ile İsa da
orada idi, hepimiz korku içinde bekleşiyorduk.
Bir anda
ortalık karıştı. Çığlık çığlığa kaldık! Müslümanlar kiliseye
saldırmıştı! Süryaniler kendilerini korumak için taşla sopayla
direniyordu. Fakat silah yoktu. Çeresizdik! Kimse yardımımıza gelmedi!
Kiliseden kaçmak için tüneller vardı. Bazı insanlar bu tünellere
saklanmıştı. Şimdi adını söylemek istemiyorum. Bir Süryani Müslümanlara
seslendi: “Süryaniler lâğımdan, tünelden kaçacaklar!” diye haber verdi.
Müslümanlar lâğım ve tünel giriş çıkışlarına kuru ot, saman dökerek
ateşe verdiler! O ateşin dumanı zehir gibiydi. Nefes alamaz olmuştuk! O
dumanın kokusu şimdi bile burnumda! Çığlıklar içinde insanlar boğulup
öldü.
*
Aynen hatırlıyorum. Müslümanlar kilisenin
avlusuna, içine girmişlerdi. Ben, annem, abilerim Gello ve İsa
biribirimize sarılmıştık. Korku içinde titriyorduk, ben ağlıyordum.
Birkaç Kürt yanımıza geldi. Bizi kilisenin su kuyusunun başına götürdü.
Bizi su kuyusuna atacaklardı. Bizim köylü Müslümanlardan biri olan Şerif
bunu görünce hemen kılıcını çekti:
“Durun! Bırakın onları!
Eğer onları sukuyusuna atarsanız, ben de sizi öldürürüm!” dedi. Bizi
bıraktılar. Bizi komşumuz Şerif kurtardı! Sağ olsun! Allah ondan razı
olsun!
Şerif bizi kurtardıktan sonra, “Benim arkamdan gelin!” dedi.
Bizi kiliseden çıkardı, kendi evine değil, Kafrolu Müslümanlardan
Kozane adlı bir kadının evine götürdü. Kozane bizi evine almadı! Şerif
bizi Maranyu denilen Müslümanın evine götürdü. Onlar da bizi içeri
almadılar. Şerif bizi daha sonra Sülem Hamalar’ın evine götürdü. Hamalar
bizi içeri aldılar. Bize su verdiler. Bir süre bu evde durduk.
Sonra Hasanolardan Sıvayşe adlı bir Müslüman geldi. Bizi Hamaların
evinden aldı, kendi evine götürdü ve hepimizi ahırına sakladı. Çok iyi
hatırlıyorum, beni omuzuna alarak, ahırın bitişiğindeki, kapısı yüksek
samanlığa çıkardı. Bizi samanlığa sakladı.
*
Çevre
köylerdeki aşiretlerden gelen Müslümanlar, Kafrolu sağ kalan erkekleri,
kadınları birbirine bağlayarak, kafile halinde Gercüş yoluna doğru
götürdüler. Mala Haco denilen ormanlığın içinde kafileyi silahla
tarayarak insanları öldürdüler. Duyduğuma göre, bu katliamdan yaralı
olarak kurtulanlar varmış. Daha sonra Mala Haco’ya gelen Keley köyünden
Müslümanlar yaralı olan sağları da silahla tarayarak öldürmüşler. Çünkü
Kafrolu Süryaniler, Seyfo öncesinde Keley köylülerine iyi
davranmamıştık. Onlara zulmetmiştik! Onlar da intikam almak için yaralı
kurtulan Süryanileri öldürmüşler.
*
Eski adı Erde olan “Yamanlar” köyünden Müslümanlar, kafile halinde götürdükleri Süryanileri Bahvar yolu üzerinde öldürdüler.
Bu katliamdan tek bir Süryani kurtulmuştu. Çakalo adlı bu kişi daha
sonra Kafro Kilisesi’ne sığınmıştı. Müslümanlar Çakalo’yu Kafro
Kiliseni’nde yakaladılar. “İslamiyeti kabul et! Seni öldürmeyeceğiz!”
dediler.
Çakalo, “Hayır! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” cevabını verdi.
“Baksana hançer elimizde! Sen kime güveniyorsun? Ya Müslüman ol kurtul, ya da seni öldüreceğiz, gözlerini oyacağız!” dediler
Çakalo’nun gözlerinde korku yoktu!
“Hayır! Ne yaparsanız yapın! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” dedi.
Bu cevap üzerine Müslümanlar, Çakalo’yu hançerleyerek katlettiler.
*
Ben Seyfo günlerinde yaşadım ve Seyfo’nun hatıraları içinde büyüdüm ve
ömrüm Seyfo’nun acıları, kederleri, dertleri içinde geçti. Yaşım 105
oldu. Seyfo hâlâ peşimi bırakmıyor. Seyfoyu unutayım diyorum,
unutamıyorum. Son zamanlarda çocukluğum daha çok aklıma geliyor.
Bir gün Kafro’da sesler duyuldu: “Aynwardo’ya saldıracaklar, Aynwardo’ya
sığınmış olan Süryanilerin hepsini öldürecekler!” diyorlardı. Biz bir
Müslümanın samanlığında saklanıyorduk. Ama çok korktuk! “Anne ya buraya
da gelirlerse, ya bizi de öldürürserse!” diye ağlamaya başladım. Annem
“Korkma! Bizi bulamazlar!” demişti.
Daha sonra duyuldu ki, iki
silahlı Müslüman tarafından, esir alınmış olan kadın ve kızlar Salhe
(Barıştepe) Köyü’ne doğru götürülmüşler. Salhe ile Kafro arasındaki bir
yerde öldürmüşler. Bu katliamdan sadece iki kadın kurtulmuş.
Kurtulanlardan biri Berone Muhsi adındaki kadındı. Diğerinin adını
unuttum. Bu kadını da Salheliler kurtarmıştı.
Buna benzer bir
olay daha hatırlıyorum. Şimuni adlı bir kadın, Gercüş yakınlarındaki
Derin Çeşme denilen bölgeye götürülmüş. Burada Mala Haco adlı bir
Müslüman ailenin evine esir olarak konulmuş. Mala Haco, Şimuni’ye
Müslüman olmasını, kelime-i şehadet getirmesini istemiş. Şimuni, “Hayır!
Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” cevabını vermiş.
Bunun üzerine Mala Haco, Şimuni’yi kendi elleriyle öldürmüş!
*
Kafrolu Müslüman komşumuz Temiroğlu Nuri, dayılarımın karılarını
Aynwardo’ya götürmek istemişti. “Burada durmayın! Burası güvenli değil!
Aynwardo sizin için daha güvenlidir, ben sizi oraya götüreyim!” demişti.
Fakat onlar Nuri’ye inanmadılar. “Nuri bize kötülük edecek! Bizim
namusumuza göz dikecek. Nuri’nin elinden öleceğimize, kendimiz ölelim!”
diyerek kuyuya atlayarak intihar ettiler.
*
Biz daha
kilisede bekleşirken, Müslümanlar bizi öldürmek için saldırırken, Yusuf
adlı bir Süryani, kilisenin ikinci katındaki pencereden yere atlayarak
kurtulmak, Aynwardo’ya gidip haber vermek, yardım istemek istemişti.
Fakat kilisenin penceresi çok yüksekti. Yusuf, belindeki ipten yapılma
kemeriyle kendini bağlamış, tüfeğini eline almış. Tam pencereden aşağıya
sallandığında, Müslüman Kürtler onu görmüşler ve ateş etmeye
başmamışlar. Yusuf son çare olarak belindeki bıçakla pencereye bağladığı
kemerini kesmiş. Yere düşmüş. Her nasılsa Kürtlerin elinden kurtulmuş,
Aynwardo’ya ulaşmış. Durumu anlatmış, Kafro’ya yardım göndermelerini,
aksi halde Müslümanların Süryanilerin hepsini öldüreceklerini söylemiş.
Fakat Aynweardo’dan Kafro’ya yardım edememişler.
*
İsa ve
Hanna adındaki dayılarım Bahvar Köyü’ndeki Levko adlı Kürt Müslüman
dostuna ulaşmak için, onun evinde saklanarak ölümden kurtulmak
istemişlerdi. Fakat yolda, başka köyün Kürtleri tarafından yakalanmışlar
ve öldürülmüşlerdi.
Ben bunları hatırlıyorum.
Bir de şunu
söylemek istiyorum. Bizim köyün Müslümanları bize saldırmadı, bize zulüm
etmediler. Bizi korumaya çalıştılar. Beni, annemi, iki abimi Kafrolu
Müslüman Kürt bir aile kurtarmıştı.
Biz kurtaran Şerif’e, biz samanlığında saklayan Sıvayşe’ye Allah razı olsun! Bu insanların iyiliğini hiç unutmadım.
Kemal Yalçın, 22 Nisan 2012, Hollanda
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen