Mittwoch, 22. August 2012

Yukarı Kafro Köyü’nden 105 yaşındaki Musa Faal’in 1915 Soykırımın hatırladıkları

 105 yaşındaki Musa Faal’in hatırladıkları

Aynen hatırlıyorum. Müslümanlar kilisenin avlusuna, içine girmişlerdi. Ben, annem, abilerim Gello ve İsa biribirimize sarıl
mıştık. Korku içinde titriyorduk, ben ağlıyordum. Birkaç Kürt yanımıza geldi. Bizi kilisenin su kuyusunun başına götürdü. Bizi su kuyusuna atacaklardı. Bizim köylü Müslümanlardan biri olan Şerif bunu görünce hemen kılıcını çekti:

++++++++

22 Nisan 2012 günü, Yukarı Kafro’lu Papaz Hanna Basut ile konuştuktan sonra, köylüsü Musa Faal’in evine geldik. Hanna Basut, daha önceden kendisini ziyaret edeceğimizi söylemişti. Eve vardığımızda, Musa Faal, koltuğunda oturuyordu. Hanımı ve oğlu yanındaydı.
Ben ilk kez 1915 katliamını, Seyfo’yu yaşamış bir Süryaniyi görüyordum. Daha önce konuştuğum Süryaniler, Seyfo sonrası dünyaya gelmişlerdi. Seyfo’yu görmemiş, bizzat yaşamamış; olayları babasından, anasından, dedesinden, ninesinden, olayı yaşamış başka insanlardan duymuştu. Bana gördüklerini, yaşadıklarını değil, duyduklarını anlatmışlardı.
Şimdi karşımda oturan Musa Faal ise, 1915’de beş altı yaşlarındaymış. Yaşını hesapladım. Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1908 ya da 1909 olabilirmiş.
Ellerini tuttum! Kilisenin içinde, ölüm korkusuyla titriyor gibiydi! Sesi bazen hüzünle, bazen korkuyla farklı tonlarda çıkıyordu. Bedeni Hollanda toprağında; ruhu, hatıraları, aklı fikri, hasretleri varolduğu Turabdin topraklarında, Midyat’ta, Kafro Köyü’de idi. Dili, sesi, kelimeler, kavramlar hafızasının derinlerindeki sönmeyen yangınları, dermanı bulunamamış yaraları, sızım sızım sızlayan acıları, alınamamış ahları, yerine getirilmemiş hakkı, hukuku, adaleti ifade etmeye yetmiyordu.
Elleri ellerimde, gözlerim gözlerinde, yüreğim yüreğinin içindeydi.
Onun acıları benim de acılarımdı.
Susuyor, bir yerlere gidip geliyor, tekrar konuşuyordu.
“Ben Süryanice konuşacağım!” dedi.
“İstediğin dille konuş!” dedim.
“Ben Seyfo sırasında 5-6 yaşlarındaydım. Kiliseye anam ve kardeşlerimle sığınmıştık. Çok korkmuştum. Anamın elini bırakmıyordum. İnsanların çığlıkları aynen kulaklarımda! Gözlerim kör olduktan sonra, yaşadıklarım daha çok gözümün önüne geliyor!” diye başladı Süryanice konuşmaya.
Hanna Basut, konuşmaları Süryaniceden Türkçe çeviriyordu. Çeviri sırasında hatıralarının akışı kesiliyor, bazen kaldığı yeri unutarak tekrar ediyordu. Konuşma kayıtlarını yazıya geçirirken, “Keşke, sözünü, anlatımını hiç kesmeseymişim! Çeviriyi sonradan yapsaymışım,” dedim kendi kendime.
Bundan sonrası, Musa Faal’in anlattıklarıdır
*
“Reçberlik, çobanlık yaptım. Seyfo’dan sonra kıtlık vardı. Geçimimi sağlamak için çalışmaya başladım. Hayatım bin bir türlü zorluklarla geçti. Seyfo sırasında çok ölü, çok yaralı, çok kan gördüm! Çocukluk nedir bilemedim. Ben çocukluk yaşamadım. Ölüm, korku, acı, kıtlık yaşadım çocukluğumda.
Gercüş’e bağlı, Kalho Köyü’nden Mahme adlı yoksul, gariban bir Müslüman Kürt Kafro’daki Süryani dostu Mirza Saffo’nun evine gelmiş, Gercüş’te yapılan bir toplantıda duyduklarını, gördüklerini anlatmış:
“Gercüş’te Müslüman Kürt Ağalarından Yusuf Halim ve Hasan toplantı yaptılar. Ben de bu toplantıya katıldım. Yusuf Halim Ağa, Hasan Ağa’nın aşireti ve diğer aşiretler, Gercüş çevresindeki Müslüman köylerindeki adamlarını topladılar, sizleri öldürmeye karar verdiler, yarın Kafro’ya gelecekler! Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Durum sizler için çok kötü! Ne yapıp edin kaçın! Mallarınızı bana verin! Ben onları korurum! Daha sonra ben size geri veririm! Durmayın! Kaçın! Hazırlanın!”
Mirza Saffo, hemen Kafrolu Süryanilere haber verdi. Bütün Süryaniler Mala Gezi denilen evin önünde topladılar. Saffo ve Kumul aileleri Müslüman Mahme’nin anlattıklarını tartıştılar. Fakat Gercüş Kürtlerinin, Yusuf Halim ve Hasan Ağaların aşireteriyle Kafro’ya saldıracaklarına ve kendilerini öldüreceklerine inanmadılar! “Biz bu Müslümanlara ne yaptık? Neden bizi öldürsünler? Hayır, olamaz bu! Bu haber yalandır, yanlıştır! Bu fakir Kürt Mahme, biz aldatıyor! Mallarımızı alacak, sonra geri vermeyecek!” dediler.
Kürt Mahme, kendine inanmadıklarını gördü. “Bana inanmıyorsunuz! O zaman size bir parola, bir işaret daha vereyim,” dedi, “Yarın sabah erkenden sizler uykuda iken köyü basacaklar. Barsekelerin harman yerinde beyaz bir at gördüğünüzde bilin ki, köyünüz Kürtler tarafından sarılmıştır. Başınızın çaresine bakınız!”
Kafro Köyü’nde Süryaniler ile Müslüman Kürtler bir arada yaşıyordu. Süryaniler, Müslümanlardan daha çoktu. Köyde Kürtçe konuşulurdu. Ben çocukluğumda Süryanice ve Kürtçe konuşurdum.
Köyümüzdeki Müslüman Ağalardan biri Temiroğlu Derbase, diğeri de Kardeşi Yusuf Derbase idi. Kafro’ya Gercüş çevresindeki Kürt aşiretlerinin saldıracaklarını, komşuları Süryanileri öldüreceklerini duyunca pek inanmadılar. Yusuf Derbase, “Kafrolu Süryanilere, bizim köyümüzün Hıristiyanlarına karşı yapılacak bir saldırıyı, bir katliamı kabul etmeyiz! Eğer Kafrolu bir Müslüman, Kafrolu bir Hıristiyana saldırırsa, ben de onu öldürürüm!” dedi.
*
Süryaniler sabah erkenden uyandıklarında Kafro’nun etrafının Kürt aşiretleri tarafından sarılmış olduğunu gördüler. Mahme’nin verdiği haber doğru çıkmıştı! Ne yapacaklarını şaşırdılar. Telaş ve korku içinde çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı tüm Süryaniler Kafro Kilisesi’ne doğru koşuyordu. Ben de annemin elinden tutuyordum. O an şimdi aynen gözümün önünde! Görüyorum! Duyuyorum! Ben küçüktüm ama Sırrı Mahamma adlı Müslümanın yanında kalıyor, ona çocanlık yapıyordum. Fakat o gece evimize gelmiştim. Şimdi aynen görüyorum! Süryaniler kilisenin avlusunda toplanmıştı. Ben annemin elini tutuyordum. Abilerim Gello ile İsa da orada idi, hepimiz korku içinde bekleşiyorduk.
Bir anda ortalık karıştı. Çığlık çığlığa kaldık! Müslümanlar kiliseye saldırmıştı! Süryaniler kendilerini korumak için taşla sopayla direniyordu. Fakat silah yoktu. Çeresizdik! Kimse yardımımıza gelmedi! Kiliseden kaçmak için tüneller vardı. Bazı insanlar bu tünellere saklanmıştı. Şimdi adını söylemek istemiyorum. Bir Süryani Müslümanlara seslendi: “Süryaniler lâğımdan, tünelden kaçacaklar!” diye haber verdi.
Müslümanlar lâğım ve tünel giriş çıkışlarına kuru ot, saman dökerek ateşe verdiler! O ateşin dumanı zehir gibiydi. Nefes alamaz olmuştuk! O dumanın kokusu şimdi bile burnumda! Çığlıklar içinde insanlar boğulup öldü.
*
Aynen hatırlıyorum. Müslümanlar kilisenin avlusuna, içine girmişlerdi. Ben, annem, abilerim Gello ve İsa biribirimize sarılmıştık. Korku içinde titriyorduk, ben ağlıyordum. Birkaç Kürt yanımıza geldi. Bizi kilisenin su kuyusunun başına götürdü. Bizi su kuyusuna atacaklardı. Bizim köylü Müslümanlardan biri olan Şerif bunu görünce hemen kılıcını çekti:
“Durun! Bırakın onları! Eğer onları sukuyusuna atarsanız, ben de sizi öldürürüm!” dedi. Bizi bıraktılar. Bizi komşumuz Şerif kurtardı! Sağ olsun! Allah ondan razı olsun!
Şerif bizi kurtardıktan sonra, “Benim arkamdan gelin!” dedi. Bizi kiliseden çıkardı, kendi evine değil, Kafrolu Müslümanlardan Kozane adlı bir kadının evine götürdü. Kozane bizi evine almadı! Şerif bizi Maranyu denilen Müslümanın evine götürdü. Onlar da bizi içeri almadılar. Şerif bizi daha sonra Sülem Hamalar’ın evine götürdü. Hamalar bizi içeri aldılar. Bize su verdiler. Bir süre bu evde durduk.
Sonra Hasanolardan Sıvayşe adlı bir Müslüman geldi. Bizi Hamaların evinden aldı, kendi evine götürdü ve hepimizi ahırına sakladı. Çok iyi hatırlıyorum, beni omuzuna alarak, ahırın bitişiğindeki, kapısı yüksek samanlığa çıkardı. Bizi samanlığa sakladı.
*
Çevre köylerdeki aşiretlerden gelen Müslümanlar, Kafrolu sağ kalan erkekleri, kadınları birbirine bağlayarak, kafile halinde Gercüş yoluna doğru götürdüler. Mala Haco denilen ormanlığın içinde kafileyi silahla tarayarak insanları öldürdüler. Duyduğuma göre, bu katliamdan yaralı olarak kurtulanlar varmış. Daha sonra Mala Haco’ya gelen Keley köyünden Müslümanlar yaralı olan sağları da silahla tarayarak öldürmüşler. Çünkü Kafrolu Süryaniler, Seyfo öncesinde Keley köylülerine iyi davranmamıştık. Onlara zulmetmiştik! Onlar da intikam almak için yaralı kurtulan Süryanileri öldürmüşler.
*
Eski adı Erde olan “Yamanlar” köyünden Müslümanlar, kafile halinde götürdükleri Süryanileri Bahvar yolu üzerinde öldürdüler.
Bu katliamdan tek bir Süryani kurtulmuştu. Çakalo adlı bu kişi daha sonra Kafro Kilisesi’ne sığınmıştı. Müslümanlar Çakalo’yu Kafro Kiliseni’nde yakaladılar. “İslamiyeti kabul et! Seni öldürmeyeceğiz!” dediler.
Çakalo, “Hayır! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” cevabını verdi.
“Baksana hançer elimizde! Sen kime güveniyorsun? Ya Müslüman ol kurtul, ya da seni öldüreceğiz, gözlerini oyacağız!” dediler
Çakalo’nun gözlerinde korku yoktu!
“Hayır! Ne yaparsanız yapın! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” dedi.
Bu cevap üzerine Müslümanlar, Çakalo’yu hançerleyerek katlettiler.
*
Ben Seyfo günlerinde yaşadım ve Seyfo’nun hatıraları içinde büyüdüm ve ömrüm Seyfo’nun acıları, kederleri, dertleri içinde geçti. Yaşım 105 oldu. Seyfo hâlâ peşimi bırakmıyor. Seyfoyu unutayım diyorum, unutamıyorum. Son zamanlarda çocukluğum daha çok aklıma geliyor.
Bir gün Kafro’da sesler duyuldu: “Aynwardo’ya saldıracaklar, Aynwardo’ya sığınmış olan Süryanilerin hepsini öldürecekler!” diyorlardı. Biz bir Müslümanın samanlığında saklanıyorduk. Ama çok korktuk! “Anne ya buraya da gelirlerse, ya bizi de öldürürserse!” diye ağlamaya başladım. Annem “Korkma! Bizi bulamazlar!” demişti.
Daha sonra duyuldu ki, iki silahlı Müslüman tarafından, esir alınmış olan kadın ve kızlar Salhe (Barıştepe) Köyü’ne doğru götürülmüşler. Salhe ile Kafro arasındaki bir yerde öldürmüşler. Bu katliamdan sadece iki kadın kurtulmuş. Kurtulanlardan biri Berone Muhsi adındaki kadındı. Diğerinin adını unuttum. Bu kadını da Salheliler kurtarmıştı.
Buna benzer bir olay daha hatırlıyorum. Şimuni adlı bir kadın, Gercüş yakınlarındaki Derin Çeşme denilen bölgeye götürülmüş. Burada Mala Haco adlı bir Müslüman ailenin evine esir olarak konulmuş. Mala Haco, Şimuni’ye Müslüman olmasını, kelime-i şehadet getirmesini istemiş. Şimuni, “Hayır! Ben Müslüman olmayacağım! Ben Mesih’in kuzusuyum!” cevabını vermiş. Bunun üzerine Mala Haco, Şimuni’yi kendi elleriyle öldürmüş!
*
Kafrolu Müslüman komşumuz Temiroğlu Nuri, dayılarımın karılarını Aynwardo’ya götürmek istemişti. “Burada durmayın! Burası güvenli değil! Aynwardo sizin için daha güvenlidir, ben sizi oraya götüreyim!” demişti. Fakat onlar Nuri’ye inanmadılar. “Nuri bize kötülük edecek! Bizim namusumuza göz dikecek. Nuri’nin elinden öleceğimize, kendimiz ölelim!” diyerek kuyuya atlayarak intihar ettiler.
*
Biz daha kilisede bekleşirken, Müslümanlar bizi öldürmek için saldırırken, Yusuf adlı bir Süryani, kilisenin ikinci katındaki pencereden yere atlayarak kurtulmak, Aynwardo’ya gidip haber vermek, yardım istemek istemişti. Fakat kilisenin penceresi çok yüksekti. Yusuf, belindeki ipten yapılma kemeriyle kendini bağlamış, tüfeğini eline almış. Tam pencereden aşağıya sallandığında, Müslüman Kürtler onu görmüşler ve ateş etmeye başmamışlar. Yusuf son çare olarak belindeki bıçakla pencereye bağladığı kemerini kesmiş. Yere düşmüş. Her nasılsa Kürtlerin elinden kurtulmuş, Aynwardo’ya ulaşmış. Durumu anlatmış, Kafro’ya yardım göndermelerini, aksi halde Müslümanların Süryanilerin hepsini öldüreceklerini söylemiş. Fakat Aynweardo’dan Kafro’ya yardım edememişler.
*
İsa ve Hanna adındaki dayılarım Bahvar Köyü’ndeki Levko adlı Kürt Müslüman dostuna ulaşmak için, onun evinde saklanarak ölümden kurtulmak istemişlerdi. Fakat yolda, başka köyün Kürtleri tarafından yakalanmışlar ve öldürülmüşlerdi.
Ben bunları hatırlıyorum.
Bir de şunu söylemek istiyorum. Bizim köyün Müslümanları bize saldırmadı, bize zulüm etmediler. Bizi korumaya çalıştılar. Beni, annemi, iki abimi Kafrolu Müslüman Kürt bir aile kurtarmıştı.
Biz kurtaran Şerif’e, biz samanlığında saklayan Sıvayşe’ye Allah razı olsun! Bu insanların iyiliğini hiç unutmadım.
Kemal Yalçın, 22 Nisan 2012, Hollanda


Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen