Donnerstag, 28. Februar 2013

TURABDİN; ASLANLARIN YURDUDUR, TİLKİLER GİREMEZ


28.2.2013

ZEYNEP TOZDUMAN

Bu yazımda, Süryani halkını acıtan iki haberi birlikte değerlendirip paylaşmak istiyorum. Hatırlarsanız, geçtiğimiz 16 Ocak 2013 günü, AB Bakanı Egemen Bağış, Asuri/Süryani yetkilileri ile Stockholm’deki konsolosluk binasında yaptığı toplantıda Süryani halkı temsilcilerine hakaretlerde bulunduğu öne sürülmüştü. İsveç parlamentosundan 1915’de "Süryani Soykırımı" yapıldığına yönelik tasarı onaylanırken, AB Bakanı Egemen Bağış, Süryani temsilcileri ile yaptığı görüşmede “İsveç ve Avrupa’da Seyfo (1915 Süryani Soykırımı) mastürbasyonu yapıp İsveç’in soykırımı tanımasına sebep odunuzda ne oldu?” demişti.
Beyler, asıl 1915 Süryani kırımını inkâr etmek siyasi mastürbasyondur. Geçen yıl İsveç Parlamentosunda Soykırıma Evet oyu veren, milletvekili Süryani Yılmaz Kerimo’ya, anayurdundan kilometrelerce uzakta bile, gözdağı verilmesinin sizce nedeni nedir? Diasporada uslu çocuk olun yoksa ülkenizi bir daha asla göremezsiniz, manastırlarınızı başınıza yıkarım mı?
Bir bakana yakışı kalmayan, edep sınırlarını aşan medyaya yansıyan bu sözlerin arkasında yatan, bu ülkenin 6000 yıllık sahiplerini; sayıları ülkemizde 18000 kalan Süryanileri ürkütüp, kaçırtmaktan başkada bir şey değildir.
İkinci haberimiz;25 Şubat 2013’de Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dini cemaatlerin temsilcileriyle yaptığı kapalı basın toplantısına Mor Gabriel Manastırı metropolitinin damgasını vurmasıyla ilgilidir. Davete icabet edenler, Ankara Müftüsü Hakkı Özer, Ermeni Patrik Vekili Aram Ateşyan, Hahambaşı İshak Haleva, Fener Rum Patriği Bartholomeos, Süryani Mor Gabriel Manastırı Metropoliti Samuel Aktaş, Süryani Katolik Patrik Vekili Yusuf Sağ ve Türkiye Protestan Kiliseler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Umut Şahin’dir.

Bu davete Alevi örgütleri çağrılmamıştır. Meclise önerge verilmesine rağmen Aleviler, ısrarla ve inatla çağrılmadılar. Bu ülkede Aleviliği din olarak görmeyen, cem evlerini reddeden ler, Kızılbaşları yüzyıllardır imha eden, yok sayan anlayışlardır. Yirmi milyon insanın, inancı olan Alevileri çağırmadınız da Aleviler yok mu? Oldu şimdi  beyler.. Alevilik; tıpkı Hristiyanlık gibi bu toprakların vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır.

Mor Gabriel manastırı Metropoliti Samuel Aktaş toplantıda cemaatleri için Mor Gabriel manastırının önemini anlatarak her iki başbakandan bu manastırın toprak ve işgal davasının çözülmesini istedi. Turabdinin(Süryani mitolojisine göre Mardin ve civarına verilen ad) Aslanı Samuel Aktaş bu ülkede sürekli baskılanan Hıristiyan din adamlarından sadece biri. Sözde ileri demokrasi ile yönetilen ülkemizde baskılarla susturulan Hristiyan din adamları bıçak sırtı yaşamaktan bıktılar gayrı. Eh nihayet sabır taşı çatladı da diyebiliriz pekâlâ buna. Tarihi bir fırsat olan bu görüşmede, belki de yüreklerinden geçenleri artık kamuoyu bilsin istediler. Yaklaşık 80 yıllık ömrünü Mor Gabriel manastırında tamamlayan Metropolit Samuel Aktaş bir ömre sığan acıları, ölümleri, oyalamalar ve taktiklerden bıkmış olsa gerek ki, en sonunda İsyan etti. Kim Bilir? Belki de Süryani halkının Acılarını, baskılarını bir nebze olsun Alman başbakanı da, dünyada duysun istedi. Bu samimi çığlığa altı yıldır kulaklarını tıkayan sistem sürekli Süryani halkının canını yaktı. Gayrı, yoruldular umut ekmekten, yoruldular acıdan ve eşit yurttaş olamamaktan.

Yaklaşık 2008’den bu yana Hukuksal bir mücadele veren Mor Gabriel manastırı yetkilileri, 1600 yıllık ev sahipliği yaptıkları kutsal mekânlarını geri istemekten, daha doğal ne olabilir ki sayın başbakan. Onlar bu ülkede misafir değil sayın başbakan… Onlar ki, bu topraklarda barışın, hoşgörünün, sevginin ve huzurun kadim temsilcisidir.

Ama ne yazık ki! Süryanilerin paylarına bu ülkede tıpkı Ermeniler, Ezidiler gibi hep Nar ağacı düşmüştür. Nar taneleri gibi parçalanmış, dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Paylarına Nar ağacı da düşmüş,  darağacı da… Şimdilerde ise İsa’nın yaralı kuşları, Mor Gabriel manastırı ve Seyfo ile durmaksızın vuruluyor.1923 Lozan antlaşmasına göre Azınlık kabul edilen ama azınlık haklarından yararlandırılamayan, ulus devlet olamayan Süryaniler, cumhuriyetten bu yana görmemezlikten gelinmiştir. Tekçi anlayışların yüzyıllardır hüküm sürdüğü ülkemizde,  kendinden olmayana yaşam hakkı tanımayarak varlığını günümüze dek sürdürmüştür. Tek dil, tek bayrak, tek din anlayışı iliklerine kadar işlemiş bu ülkenin.

Bir gün bakıyoruz Samatya’da Ermeni halkı vuruluyor, Ertesi gün Turabdin’de Mor Gabriel manastırı ile Süryani Halkı, bir diğer gün Aleviler ve son otuz yıldır da Kürtler vuruluyor… Siz vurarak yok olacaksınız, bizler Vurularak çoğalacağız oysa. Ekonomide ve insan hakları konusunda karnesi kötü olan hükümet, sürekli sözde açılımlarla gündemi oyalayarak, Osmanlıdan aldığı mirasın sıkı bir takipçisi olduğunu Mor Gabriel davasındaki hukuksuzlukla bizlere bir kez daha göstermiştir. İslamiyet den çok önce bu topraklarda egemen olan Hıristiyanlık, son yüzyılda doğup, büyüdüğü coğrafyada şimdi can çekişiyor.

Kırımlarla, Baskılarla, asimilasyonla, ekonomik ve kültürel soykırımla yok edile edile ülke geneli Hristiyan sayısı 70 binlere düşmüştür. Oysaki 1915 öncesi Anadolu’da yaşayan her dokuz kişiden biri Hristiyan’dı. Doğduğun ata topraklarda yok olmak, istenmemek ne acıdır oysa…

Bizler, Süryani halkının dostları olarak Mor Gabriel manastırı gerçek sahiplerinin tekrar eline geçene dekte aslanların yurdunda, Tilkilere izin vermeyeceğiz.


Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen