''SOYKIRIMLA YÜZLEŞMEK''
Zeynep Tozduman
Türkiye'nin resmi tarih öğretisi ve eğitim sistemi son
derece tahripkar, gerçek dışı bilgiler ve nefret politikaları üzerine
kurulmuştur. Düşmanlık; ''hainlik '' mertebesinde hem fiziki hem psikolojik
ceza baskısı altında tutulmuştur.Zorla göç ettirmeler (Tehcir), katliam ya da
kırımlar olmasaydı bu gün çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü bir yapı kendini
hala koruyor olacaktı. Son dönemlerde 3.kuşak soykırım mağduru torunların
açıklamalarında, tanık olduğumuz realite, bu ülkede 1915'de ne kadar zulüm ve vahşet yapıldığının acı bir göstergesidir.
1842-1844'de
Botan Miri Bedirhan'nın
Nasturi/Süryani zulmünden sonra, 1894- 96 Hamidiye katliamları sonucu
iki yüz bin ve 1909 Klikya katliamlarımlarında 20.000 Ermeni
katledildi ( 27 Mart 1909 Adana/ Klikya
katliamı cihad çağrısıyla yapıldı. Yaklaşık 20 bin insan öldü. Cemal
paşa
bölgeye gidip sıkıyönetim ilan edip, 50'ye yakın Ermeni'yi idam
ettirmiştir ) iki benzer ama 1915'e göre daha küçük katliam zinciridir.
Balkan savaşından sonra ittihat ve Terakki yönetimi, Türk
esaslı bir ulus devlet inşasına girişmiştir. Arap- Kürt- Laz- Çerkez ve
Balkan- Kafkas göçmeni müslüman halkları '' islam kardeşliği '' altında
müttefik yapıp, Hıristiyan halkların tasfiyesine girmiştir. Rum'ların göç
ettirilmesi için resmi bir karar alınmamasına rağmen Ege'de yürütülen ''etnik
temizlik '' operasyonunun amacı öncelikle bu halkı göç ettirmekti. Sonuç, İzmir
civarında 200 bin Rum Yunanistan'a göç etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Jön Türk egemenliğindeki Osmanlı İmparatorluğu yetkilileri öncelikli
olarak azınlık olan Ermeni halkınının çok büyük bir bölümünü, Suryani- Pontus Rum
ve Ezidi'leri de yok ederek, dünya
tarihinin en büyük soykırımlarından birini gerçekleştirmiştir. Bu ülkenin en
kadim halklarını salt gayri Müslim olduğu için, imha ve tehcir etme startı, 24
Nisan’da İstanbul’dan verilmiştir. İstanbul’da 220 Ermeni aydının gözaltına
alınmasıyla başlayan süreç, gayri Müslim
halklar için geri dönüşü mümkün olmayan bir felakete dönüştü.
Bu toprakları Devrimci düşünceyle ilk buluşturan Ermeni halkı, 1894- 1896 ve
1909 Klikya katliamlarının
engellenemeyişiyle; salt Ermeni devrimci hareketi yenilgiye uğramadı, Türkiye devrimci
hareketinin de bu gün olması gereken yerde olamayışının da nedenidir. Günümüzde
özellikle işçi partisi, TKP ve Halkın Kurtuluş Partisi gibi kendilerini Türk
solu olarak niteleyen partilerin
programlarına baktığımızda İTC'nin düşüncesinden daha ileri gitmemişlerdir.Bu
coğrafyada sosyalist hareket Mustafa Suphi’den çok önce başlamış ve oldukça ilerleme
kaydetmişti .Taşnak ve Hınçak gibi Ermeni sosyalist gruplar, Sultan Hamit'in zulmüne karşı şiddet ve militanlık yollarıyla
mücadele etmeyi önerdikleri gibi, yaptıkları eylemliliklere bakıldığında anarşist olarak da nitelenebilir.
Ermenilere yönelik soykırımdan sonra, metropollerde yaşayan
Ermeni aydınları, bu konuyu dünya kamuoyuna duyurmaya çalıştı. Süryanilerin ise
eli kalem tutan kesimleri ortadan kaldırıldığı, Ermeniler ve Rum’lar gibi
devlet olamadıkları için Süryanilere yönelik sürdürülen ‘Sayfo” ne yazık ki yeterince duyurulamadı. Merkezi İsveç'te
bulunan Sayfo center ve değerli başkanı Sabri Atman ve dostlarının çalışması
sonucunda son 30 yıldır yavaş yavaş Süryani soykırımı (Sayfo) duyulmaktadır.
Ezidi katliamı ise halen büyük kitlelerce bilinmemektedir.
28 Haziran 1914'de 1. dünya savaşı patlak verdiğinde Jön
Türk hükümeti Savaşa girme kararının
hemen akabinde Ermenileri '' iç düşman '' ilan eden politikaları yürürlüğe
koydu. Osmanlı hükümeti 6 Eylül 1914'te
Seferberlikle birlikte Ermenileri ''Amele Taburu '' denilen bölüklerde
çalıştırdılar. 15- 60 yaş arası herkesi ilk kez silah altına aldılar. 1915
soykırımının zihinsel ve ideolojik arka
planı olarak Sarıkamış Bozgunu 1914
Aralık ayında yaşanmıştır. Zorunlu göç ettirme ( Tehcir Kanunu )= Bir halkın
tümüyle anavatanından sürülüp çıkarılması, tarihsel bir haksızlık olduğu gibi
'' etnik arındırma '' harekatıdır. Tehcir yasası ise Soykırımın yasal dayanağı ve onu perdelemeye
yarayan bir hukuksal belgedir.
Tehcire tabi tutulan sürgünlerin Halep'e sürülmesi ve imha edilmesinde,
Soykırım mimarlarından Talat-Cemal- Enver üçlüsünden özellikle Talat; sürgünlerin işgücünün
sömürülmesine de karşıydı. Çünkü, O köle tüccarı değil, Ermeni ulusunun mezar
kazıcısı olmak istiyordu.
Sürgün, tehcir kararının akabinde, Ocak 1916'ya kadar 33 ''
Emval-i Metruke Komisyonu'' kuruldu. Alacaklı olduğunu iddia edenlerin
kendilerini ya da vekilleri aracılığı
ile 2 ay içinde komisyonlara başvurması, bulunduğu mahallede bir ikametgah
göstermek şartıyla mümkündü. Bu, ekonominin Türkleştirilmesi
(millileştirilmesi) demekti.
Talat Paşa, Amerikan hayat sigortası şirketinden, Ermeni
müşterilerinin bir listesini isteyip, ( Ermenilerin çoğunluğu öldüğü için
biriken paralarını alacak mirasçıları da yoktu. Bunlar devlete intikal ediyor
ve tasarruf hakkı hükümetin oluyordu) sigorta paralarına da göz dikmiştir.
Emval-i metruke Komisyonları'nın defterleri bu gün de ortada yoktur ya
araştırmacılardan kaçırılan evraklar arasındadır ya da imha edilmiş olmalıdır.
Şevket Süreyya Aydemir, anılarında Talat Paşa'nın yurt
dışına kaçmadan önce '' 1 bavul evrakı yaktığını'' yazmıştır. Soykırım, salt
bir evrak sahtekarlığı da değildir. Toplumsal ve politik bir olaydır.
Osmanlı döneminde 1890 yılında yapılan nüfus sayımında,
Ermeni nüfusunu 2.880.000 olarak belirlemiştir.Sivas-
Mamuret-ül Aziz- Erzurum- Bitlis -Diyarbekir- Van'da toplam nüfusun % 18'idir.
Bu rakam birebir gerçeği yansıtmamaktadır. Şöyle ki,
Hırıstiyan unsurların bazılarının Balkan
savaşı ve 1915 öncesi yaşanan katliamlar
yüzünden vaftiz kayıtlarının bulunmaması, erkek çocuklarının askere gitmemek
için vaftiz kaydı yaptırmaması , bazı Kilise ve manastırların yakılıp, yıkılıp, v.b nedenlerden ötürü net
bir rakam vermek mümkün değildir. Bu olasılıkları da göz önüne aldığımızda Osmanlının yaptığı Nüfus sayımından daha
yüksek rakamlar olduğu pekala anlaşılır.
Türkiye Cumhuriyeti ilk nüfus sayımını 1927'de yaptı. O
tarihte ülkede 123.602 Ermeni kalmıştı. Bu sayım İstanbul ve İzmir'deki batı
metropollerindeki sayıdır. 1915 ile Batı
Ermenistan, Ermenisizleştirilmiş,Turabdin bölgesi Süryanisizleştirilmiş, Ezidi halkı yok edilip
kalanlar tamamen asimile edilmiştir. ( Bir Ezidi sosyolog Azat Barış'ın
araştırmasına göre bölgede 73 orijin Ezidi kalmıştır.)
Mavi Kitap'a göre
kaba bir rakamla 600.000 Ermeni'nin sürgünden kurtulduğunu, 600.000'inin
hemen ya da sürgün süresince öldürüldüğünü 600.000'inin ise sürgün yerlerinde
hayatlarını yitirdiğini söylemektedir. Soykırımın en az 1.200.000 insanın
hayatına mal olduğunu hiç kimse reddetmemektedir. 1.200.000 ya da 1.500.000
ölü; burada söz konusu olan, bütün bir halkın/halkların yok edilmesidir.
1914 yılında 250 bin, savaş sırasında 550 bin Rum; Ege,
Marmara ve Karadeniz bölgelerinden sürgün edilmiş, kıyıma uğramış ve malları
gasp edilmiştir. Yine bu dönemde yaklaşık 250.000- 400.000 Süryani halkı salt
Hıristiyan olduğu için Ermeni halkıyla aynı kaderi paylaşmıştır. Keza 350.000'e
yakın Pontus Rum'un katliamını da bu hesaba
dahil edersek kaba bir rakamla 2
milyona yakın insan etnik temizliğe uğramıştır.
1.Dünya savaşı başladığı zaman Osmanlı ordusundaki bütün
önemli mevkilerde Alman subaylar bulunuyordu. Albay Bronsart Von Schellendorf
'' Erkan-ı Harbiye-i umumiye reisi '' iken Enver paşa ile birlikte fiilen
orduyu yönetmiştir. Sarıkamış bozgunundan sonra ordunun idaresi neredeyse
tümüyle Alman generallerine bırakıldı. Türk savaş endüstrisi de, Almanlar
tarafından geliştirildiği için Alman generallerine paşa unvanı verilmişti.
Almanya pancermanist
yaklaşımlar ( Almanları, rahatsız eden halklara karşı halkları hayvan sürüleri
gibi Avrupa'nın bir ucundan ötekine zorla sürmesi, Alman fetih planlarının bir
parçasıdır) yüzünden Türkiye'yi, ya ekonomik olarak ya da
sömürge olarak sömürme planları, bu büyük felakete göz yummuştur. XIX.
yüzyılda dünya üç emperyalist devlet tarafından paylaşılmıştı. Suriye ve
Mezopotamya'dan geçen demiryolları; Yakındoğu'da üç güçlü emperyaliste karşı,
var olma savaşıdır. Bir yandan sömürge imparatorluklarıyla İngiltere ve Fransa, diğer yandan da iki kıtaya
yayılmış olan Rusya tarafından kuşatılmıştı. Bir yandan da yeni ekonomi devinin
ABD ve Japonya'nın yükselişine karşılık Almanya'nın bu pastadan pay almak
istemesi, bu toprakların en kadim halklarını Jön Türkler tarafından insanlık
suçu işlerken göz yumulmasına neden olmuştur.
Soykırıma gözlerini
yuman bütün Avrupa devletleri, kendi çıkarları uğruna Ermenilerin sırtından
kazanılmış savaş ganimetlerini paylaşan müttefiklerin tavrı da Alman
imparatorluğunun tavrından daha asil
değildir. Bu gün hala İngiltere kasasında bulunan 5 milyon para, Ermeni
soykırımdan elde edilen gelirdir.
Emperyal güçlerin çıkarları uğruna bu soykırıma sessiz
kalması, görmemezlikten gelmesi elbette
Türkiye'yi aklamaz. Bir insanlık suçunu düşünmek, uygulanır hale getirmek bile
başlı başına büyük bir genocid'tir.
XIX. yüzyılın başlarında Ermeni- Süryani- Pontus Rumların,
toplu imhasında bütün sorumluluk Jön Türk hükümetine aittir. Jön Türk
öncülüğünde yapılan, doğuda bu günün korucu Kürtleri diyebileceğimiz
Kürtlerinde katliamlarda baş rol alarak, Pancermanist, Pantürkist,
Panislamist,Panslavizst politikaları yüzünden bu ülkenin kadim halklarını vahşice ölüme yolcu etmiştir.
İşgal edilen ülkelerde ve soykırımlarda, öncelikle kadınlar
tecavüze uğrar. Bir ulusun '' Etnik tecavüze uğraması ile kadınların aşağılanması,
işgal ve egemenliğin erkekçe ifadesidir. Bu aynı zamanda hem ulusun hem de
inançların aşağılanmasıdır. Din değiştirerek hayatta kalma olgusu Osmanlı'nın
İslam kılıcının sallandığı altı yüzyıl boyunca, bütün gayri Müslim uluslar için
ciddi bir seçenek olmuştur.
Bazı Sol- Sosyalist hareketlerde Kemalist hareketi, antiemperyalist bir
hareket olarak, masum gibi göstermeleri ise
gerçeği yansıtmamaktadır. Aslında bizlere yıllarca hem resmi ideoloji
olarak hem Sol hareketlerde ''Kurtuluş savaşı '' olarak sunulan şeyin
özünde Osmanlı İmparatorluğu'nu kurtarma ve Kemalizm'i aklama savaşıdır; Kemalizm, Yunan ( Rum, Pontus),
Ermeni, Asuri/Süryani gibi Hıristiyan unsurlara karşı yürütülen bir '' etnik
temizlik hareketi''dir. Örnek verecek olursak, Mustafa Kemal ve yoldaşları,
Cumhuriyeti kurar kurmaz, İTC'nin yarım kalan politikalarını devlette
devamlılık esastır anlayışıyla, Rumlara yönelik takibatları 1919’da
başlatmıştır. 1920’nin başlarında Kilikya/ Maraş’ta ve Hacin’de 9 bin Rum
katletmiştir. 1915’te Talat Paşa’nın uyguladığı yöntemle büyük benzerlik içinde
olan Mustafa Kemal ve yoldaşları, 1922’de Rumları sürgün ettirdi. Nasturi
isyanı bahanesiyle de Hakkari'de
yaklaşık 20.000 Nasturi'yi
katlettirmiştir. Böylelikle 1924'e
kadar Türkiye hızla Hıristiyansızlaştırılmış,
sıra asimile edilecek halklara öncelikli olarak Kürt halkına gelmişti.
(Doğu ordu komutanı olan
Kazım Karabekir görev yaptığı dönemlerde; Ermeni ve Nasturilere karşı
savaşmıştır). 1934'de Trakya olaylarında yine aynı yöntemle Yahudi halkı
( 15.000 Yahudi ) tehcir edildi.
Kemalizm; 1915'in ardından Kürt, Arap, Çerkez, Laz gibi
Müslüman halkların da Türkleştirme hareketidir. Kemalistler ''Kurtuluş Savaşı
'' adını verdikleri 1919-1922 döneminde, emperyalist devletlerle savaşmadı.
Fransızlara karşı savaşıldı dediler,
Ermeni milislerine karşı savaşıldı, İngilizlerle ise çatışma söz konusu bile
olmadı. Tek savaş Ege'ye çıkartma yapan Yunan ordusuyla yapıldı. Yunanlılarla
yapılan savaşta '' anti- emperyalist''
bir savaş değildi. Bu toprakların yerleşik uluslarına yapılan bir yok etme
savaşıdır. ''Amasya Tamimi'' Kemalist hareketin ilk yazılı belgesidir. Yeni
Türkiye Cumhuriyetinin kurucuları arasında ve günümüze değin devlet
kadrolarında yer alanların bir çoğu
soykırıma bulaşmış savaş suçlusu, Malta
Sürgünleri yada İTC üyeleridir.
Soykırıma katılan kadroların bir
çoğu milli mücadeleye ilk katılanlar
arasında yer almıştır.
Enver Paşa 1918'de yurtdışına kaçarken, Teşkilat-ı
Mahsusa'ya son vekalet eden Hüsamettin Ertürk'e teşkilatı fesh etmesini ister.
Ancak örgüt fiili varlığını '' müdafaa-i milliye grubu '' adıyla yeniden
organize edip, kadrolarını, gizli silah ve cephanelerini Kemalist harekete intikal ettirerek büyük destek
sağlamıştır. Bu nedenle çalışmaları 1921'de B.M.M. tarafından onaylanmıştır.
Soykırımı inkar edenlere sormak gerek; 1914 kayıtlarına göre, Osmanlı imparatorluğu
sınırları içinde salt Ermeni cemaatine ait 2538 kilise, 451 manastır ve 2000
okul vardı. Bu kiliselerin cemaatlerine, bu okulların öğrencilerine, onların hak
ve halklarına ne oldu? ''% 99' u Müslüman ve ezici çoğunluğu '' Türk ''olan bir
Türkiye nasıl oluştu?
Bir halkın demokratik yapısı ve coğrafi sınırlarıyla
oynayabilirsiniz, ama o halkın ulus olma gerçekliğini asla değiştiremezsiniz.
İngilizlerin baskısı sonucu 8 Mart 1919 Divan-ı Harb örfi
muhakematı ile Soykırımcılar yargılanmaya başladı. Malta'da yargılanan üst
düzey sanık bürokrat sayısı 118'dir. Bu yargılamalar Dadrian'a göre ; Ermeni
halkına işlenen suçların dökümanlaştırmak açısından başarılı '' ancak '' savaş
suçluların cezalandırılması bakımından başarısızdır. Eylül- Ekim- Kasım 1921'de
Esir İngiliz subaylarla değiş-tokuş sonucu
Malta sürgünlerinin tamamı serbest bırakılmış mübadele dışı tutulan ve
uluslararası bir mahkemede yargılanmak üzere ayrılan 16 ittihatçı da kaçmıştı.
Mezopotamya'nın en kadim halkı olan Süryaniler; katliamlar,
baskılar, sindirme ve tek tipleştirme politikaları yüzünden bu gün ülke
genelinde 18000, anayurdu Mezopotamya’da sayıları ne yazık ki üç bin kalmıştır.
Ermeni nüfusu 50-60.000 civarı, Rum nüfusu ise 3-4000 civarındadır.
1915'in hesabı bu ülkede ve uluslararası diplomasi de
sorulmadığı için kendinden sonra gelen tüm soykırımlara örnek olmuştur. Bu
ülkede 1915 soykırımı yargılanmadığından
ötürü de günümüze değin asimilasyon, imha-inkar-yok etme gibi kültürel ve
sosyal-psikolojik soykırımlar devam etmiştir. Kısacası 1915 şekil
değiştirmede, sürüyor...
1925'de Kürt liderlerine, 1937-1938'de Dersim halkına son 30
yıldır Kürt halkına, yapılan katliamlar ve kirli savaş da, aynı anlayışın
yansımasıdır. Bu topraklarda başka soykırımlar yaşanmaması için ya
karanlık/kirli geçmişimizle yüzleşeceğiz ya da yüzsüzleşeceğiz.
Son söz olarak, bu ülkenin yöneticilerinden önce, öncü güç
olarak Türk iye'li devrimcilerin ve tüm sosyalist yapıların ve de özgürlükçü yapıların 1915' İçin
Ermeni-Süryani-Rum- Ezidi- Yahudi halklarına karşı özür borcu vardır. Ve
sol-sosyalist- devrimci örgütler 1915 ' soykırımından günümüze değin bu ülkede yaşatılan tüm
katliamları, parti programlarına
almalı ve gereğini yapmalıdır.
Kaynakça:
Wolfgang Gust;
Alman belgeleri, 1915-1916 Ermeni soykırımı (Belge yayıncılık),
Vahakn N.Dadrian;
Ermeni soykırımı tarihi- Balkanlardan Anadolu ve Kafkasya'da etnik
çatışma ( Belge yayıncılık )
Tessa Hofmann; Takibat, Tehcir ve imha Osmanlı İmparatorluğu'nda 1912- 1922
Yıllarında Anadolu Hıristiyanlarına Yönelik Yaptırımlar ( Belge yayıncılık )
Dobkin; İzmir 1922 Bir kentin yıkımı, çeviri:Atilla Tuygan (
Belge yayıncılık)
Arnold Toynbee, James Bryce; Mavi Kitap 1915 Ermeni sorunu (
Pençere yayıncılık ), Recep Maraşlı, Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915
Soykırımı ( Peri yayınları tarih dizisi )