(Foto: Metropolit Mor Filoksenos Yusuf Çetin ve Yazar Zeynep Tozduman)
Zeynep Tozduman
9.10.2013
2008 yılından günümüze değin
Mardin/Midyad’da Mor Gabriel manastırı arazileri için verilen
hukuk mücadelesi ve diplomatik ilişkiler sonucunda Süryanilerin gasp
edilen arazileri ‘’demokratikleşme paketi’’ adı altında iade
edildi. Kamuoyundan herkesin bildiği
üzre, Politik bir dava olan Mor Gabriel davası tam bir yılan hikâyesine
dönmüştü. Dile kolay tam 8 yıldır
Süryani halkının canı her mahkemede yandı.
Ara sıra yerel mahkemedeki davalara gözlemci olarak katıldığımda, hoş
görünün temsilcisi olan bu halkla hep birlikte ağladık, hüzünlendik,
direndik. Bu ülkede azınlıklar 98 yıldır
hep güvercin ürkekliğinde yaşadılar. Belki de bu yüzden İsa’nın yaralı
kuşları
denilmiştir bu halka kim bilir?
1600 yıldır Süryanilerin kutsal mekânı olan bu manastıra
AKP’li Mardin milletvekili ÇELEBİ’nin aşiretine bağlı üç köy tarafından dava
açılmıştı. Bu hukuksuzluk ve gasp
üzerine 2009 yılında bireysel olarak kaleme aldığım, öncülüğünü yaptığım
morgabrieledokunma imza kampanyası, hepinizin hatırlayacağı gibi daha sonra İzmir
Barış Meclisi bünyesinde imzaya açılmıştı. Basından izleyenler bilir, o günden, bu güne dek bu olayın hep takipçisi
oldum. Yazılarımda ve konferanslarımda bu halkın acılarını en geniş kitlelere
duyurmak için ne gerekiyorsa hem şahsım adına,
hem sözcülüğünü yaptığım İzmir Süryani dostluk platformu adına ne
yaptıysak sizlerle birlikte yaptık.. Bu
yüzden biliyor ve diyorum ki devlet; Mor
Gabriel manastırını kendiliğinden jest olsun diye vermedi Süryani halkına.
Bu, diasporada ve ülke içinde verilen mücadele
sonucu bir kazanımdır. Sivil toplum örgütlerinin, aydınların,
aktivistlerin yanı sıra; özellikle büyük üzüntüler yaşayan birinci
elden tanığı olduğum vakıf başkanı
dostum Kuryakos Ergün, Turabdin’nin
aslanı Samuel Aktaş’ın ve Mor Gabriel
manastırı yetkililerinin ayrıca İstanbul
Kadim Meryem Ana manastırı metropoliti sayın Yusuf Çetin’nin ve
vakıflarının diplomatik ilişkileri
sonucu bir kazanımdır.
Günlerdir görsel basında ve sosyal medyada Mor Gabriel
manastırı ile diğer bütün azınlıkların hakları verilmiş gibi lanse ediliyor. Ne
acıdır, kendi anayurdunda yabancı ya da azınlık olmak... Bu ülkenin en kadim
halkları olan azınlık diye tabir edilenler, İslamiyetten çok önce bu
topraklarda yaşıyorlardı (Ermeni-
Süryani- Rum-Yahudi-).
Demokratikleşme paketi adı altında bunca bedel ödeyen,
demografik çoğunluğa sahip, üstelik barış sürecinin muhatapları olan Kürtlerin
payına ise bu paketten sadece üç harf düşmüştür ( W, X, Q ). Kürt halkının
çocuklarının Türkçe eğitim ile Anadilleri yok sayılacak. Alevilere
gelince; devlet kendi Alevisini
yetiştirecek üniversite ve Camilerin denetiminde Cem evleri düşmüştür
payına. Süryanilerin payına ise gasp
edilen manastırın iadesi ve 1923 lozan’da kazınılmış haklardan biri olan, ana
dilde eğitim hakkı yani azınlık okulu açma izni verilmiştir.
Batı yakasının en kadim ve köklü uygarlığı olan Rumların
durumu ise çok daha acı… Yine bu pakette nüfusları üç bin kalan/ Öğrencisi
olmayan Rumlara okul hakkı veriliyor. 1913- 1914 kayıtlarına göre, Osmanlı
imparatorluğu sınırları içinde salt Ermeni cemaatine ait 2800 okul, 300.000
öğrenci vardı. 1915 büyük kıyımdan günümüze değin, bu gün Gökçeada’da yeni açılan okulla
birlikte 23 azınlık okulu vardır. Bunun 16’sı Ermeni, 6’sı Rum, biri de Musevi
okuludur. Ermenilere ise, yıllardır talep ettikleri Heybeliada’daki Ruhpan
okulunun açılması yine bu pakette yer almayanlar arasında. Umutlar bir başka
bahara ertelendi... Ermenilerin okulları
bu paketten öncede vardı, var olmasına da ama nasıl vardı?. 1924 tarihli
Tevhidi Tedrisat Kanunu ile azınlık okulları MEB’e bağlanarak özerklikleri
ortadan kaldırılmıştır. Bu güne dek Ermeni okullarında, okullara kimin
kaydolacağına hep devlet karar vermiştir. 70 yıl sonra ilk kez İstanbul Meryem
Ana kilisesi saygı değer metropolit Yusuf Çetin öncülüğünde başvurusu yapılan
önümüzdeki dönem açılacak olan Süryani anaokulu ve ilkokul’u da Ermeni halkının
yaşadığı sorunları yaşayacaktır. Bu yüzden bir an önce ayrı bir kanun ve
yönetmelik çıkarılarak bu eşitsizlik ortadan kaldırılmalıdır.
Sizlerle bir sevincimi de paylaşmak istiyorum buradan.
Türkiye’de ilk kez Süryanilerle ilgili çalışmalara, (İmza kampanyaları, miting,
protesto, diyalog vs.) sokak ayağını örgütleyerek, Ana dilde eğitim hakkını
isteyen pankartlarla bizler alanlarda talepte bulunduğumuz da, Sayın
İstanbul-İzmir-Ankara metropoliti Yusuf Çetin ve Vakıf başkan vekili sevgili
Kenan Gürdal ile tanışmıyorduk.
Ortaklaşma ve dayanışma adına tıpkı Mor Gabriel manastırı, Deyrul
Zafaran manastırıyla bu güne kadar olan iyi niyet ve dostluk ilişkimiz gibi bir
yenisini daha eklediğimiz için platformumuz ve şahsım adına çok
sevinçliyim.
Bu ülkede
demokratik bir paketten söz etmek istiyorsak öncelikle herkese fırsat eşitliği
sağlanmalı ve özerk-demokratik-çağdaş eğitim,
ibadet özgürlüğü v.b gibi eşit hakların yanı sıra Türk olmayan halklara
derhal Ana dilde eğitim hakkı verilmelidir.
Bir zamanlar çok dilli, çok dinli, çok kimlikli, çok kültürlü olan
Anadolu yeniden o kimliğine kavuşmalıdır. Köy- kasaba-şehir yerleşim adları çok
dilli olarak yeniden hayata geçirilmelidir.
Ey yönetenler! Bunca yıldır keyfi olarak engellediğiniz
Azınlık okullarını, bırakınız da
azınlıklar idare etsin bundan tezi. Şu anda mevcut eğitim sistemi başlı başına
bir utançtır, örneğin hala bu ülkede Ermeni yetiştirecek henüz bir kurum
olmadığı gibi Üniversitelerin eğitim bölümlerinde hala Ermenice dersi yok.
Alevi’lerin
dramları ise apayrı. Alevi çocukları AHİM’de kazanılmış haklara rağmen
halen keyfi olarak din dersinden muaf tutulmamaktadır. Irkçılığın simgesi olan
‘’andımızın’’ okullardan kaldırılması sevindirici bir gelişmedir bir de zorunlu
din derslerini de kaldırsanız sorun çözülecek.
Azınlıklar bu ülkede özgür ve eşit yurttaş olmadığı sürece bunun adı
demokratikleşme paketi değil olsa olsa yalancı bahar paketidir. Yaralarından
keder damıtan/ ezilen ve soykırıma uğrayan halklardan resmi bir özür
dilenmediği sürece bu ülkeye ne barış gelir, ne de demokrasi.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen