Mardin
08:37 / 13 Mart 2012
Süryaniler, 1979'da istimlak edilerek müzeye çevrilen Mardin'deki Süryani Katolik Patrikhanesi'ni geri istiyor.
Katolik Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Munir Üçkardeş, Patrikhanenin kendileri için maddi bir anlam taşımadığını ancak manevi değerinin büyük olduğunu belirtti.
5737 Sayılı Vakıflar Kanunu'nun istimlâk edilen vakıf mallarının iadesine imkân vermediğine dikkat çeken Üçkardeş, bu nedenle 33 yıldır tüm girişimlerinin sonuçsuz kaldığını söyledi.
Durumu AB Bakanı Egemen Bağış'la da görüştüklerini söyleyen Üçkardeş şöyle dedi: "Hükümetimizin uygulamaya koyduğu Yeni Vakıflar kanunu için çok sevinçliyiz. 5 tapumuzu da böyle aldık. Fakat Patrikhane istimlâk edilerek müzeye çevrildiği için yandaki duvardan öteye geçemiyoruz. Bunun için yeni bir düzenleme talebinde bulunuyoruz."
İstimlak edilen tek Patrikhane olduğuna dikkat çeken Üçkardeş, "Bu yerin manevi değeri bizim için çok büyüktür. Patrikhanemiz bizim namusumuzdur" diye konuştu
ANF NEWS AGENCY
Online Journal über die Syrisch-Orthodoxe Kirche, Syrische Studien und Aramäer / www.suryoyo-online.org
Dienstag, 13. März 2012
Montag, 12. März 2012
Mardin'in alametifarikasını İstanbul'da görebilirsiniz
NUR ÇİNTAY
11.03.2012
Mardin'e her ayak basanın ziyareti eksik etmediği bir ev onunki. Özgün basmalarını nasıl bir ortamda yaptığını görüyor, babasının Atatürk'le hikayesini dinliyorsunuz. Süryani boyama sanatının son temsilcisi Nasra Şimmes'in sadeliğiyle çarpan desenleri şimdi İstanbul'da Mardin'i keşif gezintileri sırasında Kırklar Kilisesi'ne gidersiniz, Kasımiye Medresesi'ne, Zinciriye Medresesi'ne, Tokmakçılar Konağı'na... Bir de Diyarbakır Kapı semtinde, Mezopotamya Ovası'na bakan, Mardin'in en iyi iki kebapçısından biri Mecnun Mehmet'in dükkanına üç dakika mesafede, kime sorsanız gösterilecek ünde bir taş eve: Nasra Şimmes'in (Şimmeshindi) atölye evine. Nasra Şimmes'in özgün basmalarını, Hıristiyan dininin figürleri ve canlandırmalarıyla süslü perdelerini mesela, sonra örtülerini, Kırklar Kilisesi'nde ve daha pek çok yerde görmüş, o masum ihtişama hayran kalmışsınızdır. Bizde öyle olmuştu. Bunları yapanın 1924 doğumlu ama hâlâ gayet sağlıklı ve tatlı, ayrıca da kapısı her daim açık bir kadın olduğunu öğrenince afallamış, evin yolunu tutmuştuk. Merdivenlerine kazıdığı motiflere bayılmış, gönlümüzün tasarım ödülünü oracıkta vermiştik.
Baba İsak Bey ve Atatürk
Nasra Şimmes, çok dinç ve çalışkan biriydi. Hiç okula gitmemişti, Türkçe bilgisi ancak tek tük kelimelerden ibaretti. Ama anlaşmak için kelimelerin para etmediği başka bir dil de olduğunu biliyoruz. 600 yıllık Mardinli Süryani bir aileden geliyordu. Baba ressam ve heykeltıraştı. Zaten bu bez üstü özgün basmacılık sanatını da ondan öğrenmişti. O gün habersiz gitmiş olmamıza rağmen, altınlarını, incilerini takmış, gayet hoş ve bakımlıydı. Gençliğinde çok güzel olduğu besbelliydi, zaten eski bir sepya fotoğraf bunun kanıtıydı. Duvarlardaki karelerde Nasra Hanım'ın babası İsak Bey de vardı. Zamanında Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak'ı buluşturan bir resim yapıp Atatürk'e yollamış. Atatürk resmi çok beğenmiş, ailenin şu anda İsviçre'de yaşayan bir ferdinde bulunan bir fotoğraf ve mektup yollayıp davet etmiş. Ama İsak Bey, yollar tehlikeli diye gitmemiş, sonra da çok pişman olmuş.
Sadelik çarpıyor, masumiyet sarsıyor!
Sonrasındaki pişmanlık fayda etmiyor, zamanında davranmak lazım. İşte Koleksiyon da öyle yapıp Nasra Şimmes'in işlerini Mardin'den İstanbul'a taşıdı. Sergi, Tarabya'da merkezdeki Koleksiyon Galeri'de geçen hafta açıldı, 6 Nisan'a kadar da açık kalacak. Hakikaten görmelisiniz. Neler göreceksiniz? Genellikle dini motifler kullanıyor: Hz. İsa ve havarileri, 'son yemek', Meryem ve çocuk İsa, Süryani metropolitler, kuşlar... Dünya sanat tarihinin bu çok bilindik sahnelerini çok başka türlü yorumluyor ama Nasra Hanım. Önce kurşun kalemle çiziyor, sonra İstanbul'dan getirttiği kök boyalarla boyuyor, bazen babadan kalma ahşap kalıplarla motifler çıkartıyor. Sadeliğiyle sarsan resimler çıkıyor ortaya. En ufak bir zorlama yok, müthiş bir masumiyet, o capcanlı renklerin verdiği acayip bir heyecan... Medeniyetler buluşuyor bu beyaz patiskalarda, öpüşüyor, koklaşıyor ve hayatı boyunca bu evden dışarı çıkmamış bir kadının elinden çıkanlar, ABD'den Ortadoğu'ya birçok kiliseyi geziyor. Kiliseler için çok büyük boyutlu, ağır, haşmetli parçaların yanında, evler için daha mütevazı masa örtüleri, kendi deyimiyle 'fiskos'lar da var. Sanatla zanaat üç karışa dört karış patiskaların üstünde de buluşuyor. İmrenmemek imkansız.
sabah.com.tr
Samstag, 10. März 2012
Süryani Kilisesi'ndeki 1700 yıllık çan ve İncil çalındı
Dereiçi Köyü Muhtarı İlyas Dal, çalınan eşyaların bulunacağından emin
09/03/2012 15:39
Mardin'in Savur İlçesi'ne bağlı Dereiçi Köyü'nde bulunan Süryani Mor Yuhanun Kilisesi'nde 1700 yıllık çan ve tarihi İncil çalındı
Süryani Kilisesi'ndeki 1700 yıllık çan ve İncil çalındı
Adnan AVUKA
MARDİN - Savur’un Süryanilerin çoğunlukta yaşadığı Dereiçi Köyü’nde bulunan Mor Yuhanun Kilisesi, son 10 yıl içerisinde 3’üncü kez soyuldu. Her Pazar günü ayin yapılan kiliseye geçen Pazar günü yapılacak ayin öncesi temizlik yapmak üzere giden köylüler, kilise kapısının kırık olduğunu gördü. İçeri girince de tarihi çan ve İncil’in yerinde olmadığını gören köylüler durumu jandarmaya haber verdi. Köye gelen jandarma olay yeri inceleme ekipleri, yaptıkları çalışmadan sonra çalınan tarihi çan ve İncil’in bulunması amacıyla çalışma başlattı.
DAHA ÖNCE DE 2 KEZ ÇALINMIŞ
Dereiçi Köyü Muhtarı İlyas Dal, Pazar günü ayin öncesi kiliseye geldiğini ve kapının kırık olduğunu görtüğünü belirterek şöyle dedi:
"İçeri girdiğimizde 1700 yıllık çan ve İncil’in yerinde olmadığını gördük. Başka ne götürmüşler bilmiyorum. Ama çan ve İncil yerinde yoktu. Durumu jandarmaya bildirdik. Jandarma gelip tutanak tuttu. Eminim kısa zamanda bulunacak. Çünkü daha önce de çan ve İncil iki kez çalınmıştı ama bulunmuştu. Allah onlara bırakmaz."
AVRUPA’YA GİTMEK İSTEMİYORUM
Muhtar İlyas Dal, 7 çoğunun olduğunu, birinin Avusturya’da diğerlerinin ise İsveç’te yaşadığını belirterek şunları söyledi:
"Doğup büyüdüğüm bu topraklardan başka bir toprak benim için geçerli değildir. Çocuklarım, beni de Avrupa’ya götürmek istiyor. Avrupa’ya giden geri gelmiyor. Bu yüzden ben gitmek istemiyorum. Bazı Süryaniler gelip burada modern, lüks evler yaptı ama hepsi boş. Gelip burada yaşayan yok. Buradan çağrı yapıyorum, gelin topraklarınıza sahip çıkın, hiç olmazsa yılda bir topraklarınızı görün diyorum."
KİLİSE 5 YIL ÖNCE RESTORE EDİLMİŞ
Dereiçi Mor Hanne Kilisesi’ndeki tarihi çan ve İncil’in çalınması haber Savur İlçesi’nde de tepkiyle karşılandı. Savur Belediye Başkanı Eşref Ayaz, "Savur’daki Müslümanlar olarak Süryani kardeşlerimize karşı mahçup olduk, gerçekten bu olay beni ve ilçe halkını çok üzdü. Ayda bir kaç defa toplanan Süryani kardeşlerimiz bu kilisiye gidip ayin yapıyordu. Bu kilise 5 yıl önce de restore edilmişti. Bu hırsızlığı yapanlar Allahtan belasını bulacaktır" diye konuştu.(aa)
radikal.com.tr
09/03/2012 15:39
Mardin'in Savur İlçesi'ne bağlı Dereiçi Köyü'nde bulunan Süryani Mor Yuhanun Kilisesi'nde 1700 yıllık çan ve tarihi İncil çalındı
Süryani Kilisesi'ndeki 1700 yıllık çan ve İncil çalındı
Adnan AVUKA
MARDİN - Savur’un Süryanilerin çoğunlukta yaşadığı Dereiçi Köyü’nde bulunan Mor Yuhanun Kilisesi, son 10 yıl içerisinde 3’üncü kez soyuldu. Her Pazar günü ayin yapılan kiliseye geçen Pazar günü yapılacak ayin öncesi temizlik yapmak üzere giden köylüler, kilise kapısının kırık olduğunu gördü. İçeri girince de tarihi çan ve İncil’in yerinde olmadığını gören köylüler durumu jandarmaya haber verdi. Köye gelen jandarma olay yeri inceleme ekipleri, yaptıkları çalışmadan sonra çalınan tarihi çan ve İncil’in bulunması amacıyla çalışma başlattı.
DAHA ÖNCE DE 2 KEZ ÇALINMIŞ
Dereiçi Köyü Muhtarı İlyas Dal, Pazar günü ayin öncesi kiliseye geldiğini ve kapının kırık olduğunu görtüğünü belirterek şöyle dedi:
"İçeri girdiğimizde 1700 yıllık çan ve İncil’in yerinde olmadığını gördük. Başka ne götürmüşler bilmiyorum. Ama çan ve İncil yerinde yoktu. Durumu jandarmaya bildirdik. Jandarma gelip tutanak tuttu. Eminim kısa zamanda bulunacak. Çünkü daha önce de çan ve İncil iki kez çalınmıştı ama bulunmuştu. Allah onlara bırakmaz."
AVRUPA’YA GİTMEK İSTEMİYORUM
Muhtar İlyas Dal, 7 çoğunun olduğunu, birinin Avusturya’da diğerlerinin ise İsveç’te yaşadığını belirterek şunları söyledi:
"Doğup büyüdüğüm bu topraklardan başka bir toprak benim için geçerli değildir. Çocuklarım, beni de Avrupa’ya götürmek istiyor. Avrupa’ya giden geri gelmiyor. Bu yüzden ben gitmek istemiyorum. Bazı Süryaniler gelip burada modern, lüks evler yaptı ama hepsi boş. Gelip burada yaşayan yok. Buradan çağrı yapıyorum, gelin topraklarınıza sahip çıkın, hiç olmazsa yılda bir topraklarınızı görün diyorum."
KİLİSE 5 YIL ÖNCE RESTORE EDİLMİŞ
Dereiçi Mor Hanne Kilisesi’ndeki tarihi çan ve İncil’in çalınması haber Savur İlçesi’nde de tepkiyle karşılandı. Savur Belediye Başkanı Eşref Ayaz, "Savur’daki Müslümanlar olarak Süryani kardeşlerimize karşı mahçup olduk, gerçekten bu olay beni ve ilçe halkını çok üzdü. Ayda bir kaç defa toplanan Süryani kardeşlerimiz bu kilisiye gidip ayin yapıyordu. Bu kilise 5 yıl önce de restore edilmişti. Bu hırsızlığı yapanlar Allahtan belasını bulacaktır" diye konuştu.(aa)
radikal.com.tr
Turkey moves to fetch Syriac Patriarchates
Saturday, March 10 2012
ISTANBUL- Hürriyet Daily News
Turkey has moved into act to bring the Syriac Patriarchates in Syria and Lebanon back, Turkish Syriac Catholic Deputy Patriarch Chorepiscopus Yusuf Sağ says. DAILY NEWS photo, Emrah GÜREL
Vercihan Ziflioğlu Vercihan Ziflioğlu vercihan.ziflioglu@hurriyet.com.tr
Turkey has rolled into action to bring the Syriac Orthodox and Catholic Patriarchates in Syria and Lebanon back into the country, according to a Syriac Catholic official who called for the resolution of more immediate and pressing problems first.
“We are not against the Patriarchates’ return, but there has to be a valid reason. They ought to officially hand over our historical Patriarchate building back to us for the Patriarchates to return to Turkey,” the Turkish Syriac Catholic Deputy Patriarch Chorepiscopus Yusuf Sağ told the Hürriyet Daily News.
The Deputy Patriarch also said they had held meetings with Foreign Minister Ahmet Davutoğlu and European Union Minister Egemen Bağış about the matter, adding that former Turkish Prime Minister Bülent Ecevit had also allocated a building in Istanbul’s Gümüşsuyu district to Catholic Syriacs in the 1990s for a total of 99 years.
“They filed a lawsuit to retrieve the building from us. The case is still awaiting a decision at the European Court of Human Rights. Our community would like to open a church in Ataköy but cannot get a permit. Of course, I have no doubts about the government’s sincerity, but current problems ought to be solved as a priority,” said Chorespiscopus Sağ.
The historical Syriac Orthodox Patriarchate was exiled from Turkey in 1933. The Syriac Church bears the “Ecumenical” title, as with the Fener Greek Patriarchate, although it does not embody the entire Orthodox world as such but only Syriac Christians.
“I have yet to understand why the term ‘Ecumenical’ leads to so much distress. This would benefit Turkey and not harm her. Both the Fener Greek Patriarchate and the Syriac Orthodox Patriarchate are Ecumenical, whether you like it or not,” Chorespiscopus Sağ said.
Foreign Minister Davutoğlu maintains a close interest in Christians of Anatolian origin in the Middle East due to the Arab Spring, he added: “Whether it is politically motivated or sincere; I do not know. This does mean, however, that if a large wave of immigration was to follow, then Turkey would open her doors. Nevertheless, our principal expectation is for our immediate problems to be solved first,” he said.
March/10/2012
hurriyetdailynews.com
Freitag, 9. März 2012
[Keleth'in] Mor Yuhanun Kilisesi'nde 1700 yıllık çan ve İncil çalındı
Mardin
14:42 / 09 Mart 2012
Mardin’in Savur İlçesi'ne bağlı Dereiçi köyünde bulunan Süryani Mor Yuhanun Kilisesi'nde 1700 yıllık çan ve tarihi İncil çalındı.
Süryanilerin çoğunlukta yaşadığı Dereiçi köyündeki Mor Yuhanun Kilisesi son 10 yıl içerisinde 3'üncü kez soyuldu. Kiliseye geçen Pazar günü yapılacak ayin öncesi temizlik yapmak üzere giden köylüler, kilise kapısının kırık olduğunu gördü. İçeri girince de tarihi çan ve İncil'in yerinde olmadığını gören köylüler durumu jandarmaya haber verdi. Köye gelen jandarma olay yeri inceleme ekipleri, yaptıkları çalışmadan sonra çalınan tarihi çan ve İncil'in bulunması amacıyla çalışma başlattı.
Dereiçi Köyü Muhtarı İlyas Dal, Pazar günü ayin öncesi kiliseye geldiğini ve kapının kırık olduğunu gördüğünü belirterek, "İçeri girdiğimizde 1700 yıllık çan ve İncil'in yerinde olmadığını gördük. Başka ne götürmüşler bilmiyorum. Ama çan ve İncil yerinde yoktu. Durumu jandarmaya bildirdik. Jandarma gelip tutanak tuttu. Eminim kısa zamanda bulunacak. Çünkü daha önce de çan ve İncil iki kez çalınmıştı ama bulunmuştu. Allah onlara bırakmaz" dedi.
ANF NEWS AGENCY
14:42 / 09 Mart 2012
Mardin’in Savur İlçesi'ne bağlı Dereiçi köyünde bulunan Süryani Mor Yuhanun Kilisesi'nde 1700 yıllık çan ve tarihi İncil çalındı.
Süryanilerin çoğunlukta yaşadığı Dereiçi köyündeki Mor Yuhanun Kilisesi son 10 yıl içerisinde 3'üncü kez soyuldu. Kiliseye geçen Pazar günü yapılacak ayin öncesi temizlik yapmak üzere giden köylüler, kilise kapısının kırık olduğunu gördü. İçeri girince de tarihi çan ve İncil'in yerinde olmadığını gören köylüler durumu jandarmaya haber verdi. Köye gelen jandarma olay yeri inceleme ekipleri, yaptıkları çalışmadan sonra çalınan tarihi çan ve İncil'in bulunması amacıyla çalışma başlattı.
Dereiçi Köyü Muhtarı İlyas Dal, Pazar günü ayin öncesi kiliseye geldiğini ve kapının kırık olduğunu gördüğünü belirterek, "İçeri girdiğimizde 1700 yıllık çan ve İncil'in yerinde olmadığını gördük. Başka ne götürmüşler bilmiyorum. Ama çan ve İncil yerinde yoktu. Durumu jandarmaya bildirdik. Jandarma gelip tutanak tuttu. Eminim kısa zamanda bulunacak. Çünkü daha önce de çan ve İncil iki kez çalınmıştı ama bulunmuştu. Allah onlara bırakmaz" dedi.
ANF NEWS AGENCY
Mittwoch, 7. März 2012
Bu sanatın sürmesini istiyorum
07.03.2012
Mardin'den çıkıp tüm dünyada Süryani Kiliseleri'nin duvarlarını süsleyen geleneksel basma sanatını yaşatan Nasra Şimmes'in eserleri bir sergiyle Koleksiyon Galeri'de izleyiciyle buluştu
Mardin'den çıkıp Orta Doğu'da, Avrupa'da, ABD'de çok sayıda Süryani Kilisesi'nin duvarlarını süsleyen baskı eserlerin üretildiği bir sanat basma sanatı. Bu sanatın son temsilcilerinden biri Mardin'de yaşayan 88 yaşındaki Süryani sanatçı Nasra Şimmes ya da Mardin'de ona hitap ettikleri ismiyle 'Nasra Kadın', Sarıyer'de bulunan Koleksiyon Galeri'de 'Adanmış Bir Yaşam: Nasra Şimmes' başlıklı sergisini açtı. Önceki gün açılan sergide Nasra Şimmes'in uzun yıllardır ürettiği eserlerinden geniş bir seçki bulunuyor. Mardin'in simgelerinden biri haline gelen Şahmeran deseni, güvercinler ve dini temalar Nasra Şimmes'in basma eserlerinde hayat buluyor. Şimmes, amacının babasından öğrendiği basma sanatını yaşatmak olduğunu belirterek, eserlerinin büyük bir kısmının hayal gücüyle ürettiği figürlerden oluşturduğunu söylüyor. Azizlerin hikâyeleriyle büyüdüğünü belirten Şimmes, "Azizlerin hayatları, şehitlerin hayatları, Tevrat ve İncil'de geçen hikâyeler benim için daha çok ilham kaynağı oluyor" diyor. Şimmes'in en büyük isteği bu sanatın devam etmesi: "Bana bunu babam öğretmedi. Ben kendisine bakarak öğrendim. Ben de torunlarımın öğrenmesi için gerekeni yaptım. Benden sonra devam ettirirlerse çok iyi olur. Çünkü ben Türk topraklarında bu sanatın uzun yıllar yaşamasını istiyorum." Aile geleneği olan bu sanatı babasından kalma ahşap kalıplarla baskı yaparak sürdüren Şimmes, doğduğundan beri hiç terk etmediği Mardin'deki taş evde yaşıyor. Sanatçıya göre Mardin, basma sanatı gibi medeniyetleri buluşturuyor. Süryani olan sanatçı, hiç okula gitmediği gibi Türkçe de bilmiyor. Sanatçının dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış eserleri, Koleksiyon Galeri'de 6 Nisan'a kadar sergilenecek. Koleksiyon Galeri Tel: 0212 363 63 63
'Nasra Şimmes yerel kültürün taşıyıcısıdır'
Sanatçı Nasra Şimmes'in Koleksiyon Galeri'deki sergisinin açılışında bir de panel düzenlendi. Prof. Dr. Zeynep İnankur ve Koleksiyon Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Malhan'la birlikte panele katılan sanatçı Prof. Dr. Hüsamettin Koçan "Nasra Şimmes o yerel kültürünü kendi kuralları içinde taşıyan önemli kaynaklardan biri. Kendi dünyası içinde mevcut kültürünü geleceğe taşıyor. O yeni bir şey yapmaz ama onun sanatını alıp böyle sergilerle başka bir kültüre taşımak bu sanata bir yenilik kazandırır. Bu yüzden sergiyi önemsiyorum. Şimmes çok önemli biri ve bu kültürün temel kaynaklarından bir tanesi" diyor.
sabah.com.tr/
Metropolit Mor Gregorios von Aleppo: Syriens Christen für Reform und gegen Einmischung
Mor Gregorios von Aleppo warnt bei Deutschlandbesuch vor langem Bürgerkrieg - "Möglich, dass Syrien zum zweiten Libanon nach 1975 wird"
06.03.2012
Hamburg (KAP) Der syrisch-orthodoxe Metropolit von Aleppo, Mor Gregorios Yohanna Ibrahim, hat bei einer Podiumsdiskussion in Hamburg darauf verwiesen, dass die Christen und andere Minderheiten von der Regierung Assad toleriert würden. "Wir werden nicht verfolgt", sagte er. "Ich bezweifle, dass mir irgendjemand ein Beispiel für ein Land nennen kann, in dem eine größere religiöse Toleranz herrscht als in Syrien." Bei der Podiumsdiskussion in der Katholischen Akademie in Hamburg über Syrien war es u. a. wegen der Aussagen des Metropoliten am Montagabend zu tumultartigen Szenen gekommen.
Der syrische Kirchenführer betonte, dass die Christen in Syrien "voll und ganz" alle friedlichen Demonstrationen und Proteste unterstützten und "Reformen auf allen Ebenen" verlangten. Er verwahre sich aber gegen jede Intervention von außen: "Wir brauchen keine Einmischung von irgendjemand." Der Metropolit warnte vor einem langen Bürgerkrieg: "Es wäre möglich, dass Syrien zum zweiten Libanon nach 1975 wird."
Die Redner waren immer wieder durch Zwischenrufe und Pfiffe aus dem Zuhörerraum mit mehr als 200 Teilnehmern unterbrochen worden. Auch auf dem Podium gingen die Wogen der Erregung hoch. Die beiden syrischen Gäste griffen sich scharf an, wobei ein tiefer Dissens in der Beurteilung der Lage in ihrer Heimat deutlich wurde. Bassam Ishak, Sprecher des Syrischen Nationalrats, widersprach dem Metropoliten und betonte, Christen in Syrien seien grausamer Verfolgung ausgesetzt. Sie würden vor allem ökonomisch unterdrückt und isoliert, zum Beispiel über den Zugang zu Land und zu Arbeitsplätzen.
Der Menschenrechtsbeauftragte des deutschen Zweigs von "Missio" (Päpstliche Missionswerke), Otmar Oehring, verwies auf syrische Ängste vor einem Machtvakuum, das sich bestimmte Kräfte wie die Muslimbrüderschaft zunutze machen könnten. Im Irak hätten Kämpfer aus Afghanistan in dem Land für Unruhe und Chaos gesorgt hätte. "Dennoch ist es nicht akzeptabel, dass viele Kirchenleute - auch aus dem katholischen Bereich -, das Regime von Assad loben und preisen", sagte Oehring.
Steinbach betonte, dass in Syrien nur ein Teil der Gesellschaft hinter der Revolte stehe. Die Befürchtungen seien groß, dass islamistische Kräfte die Macht ergreifen könnten. Die Muslimbrüder seien aber keine radikalen Islamisten.
Der Metropolit von Aleppo hatte vor kurzem in einem von der Zeitschrift "Information christlicher Orient" veröffentlichten Appell die Konfliktparteien aufgerufen, Gewalt, Mord und Zerstörung abzuschwören und einen "Dialog in einer Atmosphäre nationaler Einheit" zu führen. Er warnte vor Spaltungstendenzen, Bürgerkrieg und ausländischer Intervention.
SOS-Kinderdörfer bedroht
Vom Bürgerkrieg in Syrien sind mittlerweile auch SOS-Kinderdörfer bedroht. Wie "SOS Kinderdorf" am Dienstag in München mitteilte, ist eine entsprechende Einrichtung in Qodsaya, zehn Kilometer außerhalb von Damaskus, mittlerweile mehrfach blockiert worden. Die Mitarbeiter gelangten nicht mehr ins Kinderdorf, in der Nähe sei Gewehrfeuer zu hören und Sicherheitskräfte riegelten die Hauptstraße von Qodsaya ab. Auch aus dem nahen Damaskus seien Schüsse zu hören. "Die Kinder hatten große Angst", sagte der Leiter von SOS-Kinderdörfer in Syrien, Rani Rahmo.
In der Nähe des SOS-Kinderdorfs in Aleppo sei erst kürzlich eine Bombe explodiert und habe viele Menschen in den Tod gerissen, hieß es in der Aussendung. In der Nähe beider syrischer Standorte hat es laut Rahmo Demonstrationen gegeben.
In den zwei SOS-Kinderdörfern leben nach Angaben der Organisation rund 210 Kinder und Jugendliche. Weiters unterstütze die Familienhilfe in Damaskus 271 Kinder und Erwachsene, hieß es.
kathpress.at
06.03.2012
Hamburg (KAP) Der syrisch-orthodoxe Metropolit von Aleppo, Mor Gregorios Yohanna Ibrahim, hat bei einer Podiumsdiskussion in Hamburg darauf verwiesen, dass die Christen und andere Minderheiten von der Regierung Assad toleriert würden. "Wir werden nicht verfolgt", sagte er. "Ich bezweifle, dass mir irgendjemand ein Beispiel für ein Land nennen kann, in dem eine größere religiöse Toleranz herrscht als in Syrien." Bei der Podiumsdiskussion in der Katholischen Akademie in Hamburg über Syrien war es u. a. wegen der Aussagen des Metropoliten am Montagabend zu tumultartigen Szenen gekommen.
Der syrische Kirchenführer betonte, dass die Christen in Syrien "voll und ganz" alle friedlichen Demonstrationen und Proteste unterstützten und "Reformen auf allen Ebenen" verlangten. Er verwahre sich aber gegen jede Intervention von außen: "Wir brauchen keine Einmischung von irgendjemand." Der Metropolit warnte vor einem langen Bürgerkrieg: "Es wäre möglich, dass Syrien zum zweiten Libanon nach 1975 wird."
Die Redner waren immer wieder durch Zwischenrufe und Pfiffe aus dem Zuhörerraum mit mehr als 200 Teilnehmern unterbrochen worden. Auch auf dem Podium gingen die Wogen der Erregung hoch. Die beiden syrischen Gäste griffen sich scharf an, wobei ein tiefer Dissens in der Beurteilung der Lage in ihrer Heimat deutlich wurde. Bassam Ishak, Sprecher des Syrischen Nationalrats, widersprach dem Metropoliten und betonte, Christen in Syrien seien grausamer Verfolgung ausgesetzt. Sie würden vor allem ökonomisch unterdrückt und isoliert, zum Beispiel über den Zugang zu Land und zu Arbeitsplätzen.
Der Menschenrechtsbeauftragte des deutschen Zweigs von "Missio" (Päpstliche Missionswerke), Otmar Oehring, verwies auf syrische Ängste vor einem Machtvakuum, das sich bestimmte Kräfte wie die Muslimbrüderschaft zunutze machen könnten. Im Irak hätten Kämpfer aus Afghanistan in dem Land für Unruhe und Chaos gesorgt hätte. "Dennoch ist es nicht akzeptabel, dass viele Kirchenleute - auch aus dem katholischen Bereich -, das Regime von Assad loben und preisen", sagte Oehring.
Steinbach betonte, dass in Syrien nur ein Teil der Gesellschaft hinter der Revolte stehe. Die Befürchtungen seien groß, dass islamistische Kräfte die Macht ergreifen könnten. Die Muslimbrüder seien aber keine radikalen Islamisten.
Der Metropolit von Aleppo hatte vor kurzem in einem von der Zeitschrift "Information christlicher Orient" veröffentlichten Appell die Konfliktparteien aufgerufen, Gewalt, Mord und Zerstörung abzuschwören und einen "Dialog in einer Atmosphäre nationaler Einheit" zu führen. Er warnte vor Spaltungstendenzen, Bürgerkrieg und ausländischer Intervention.
SOS-Kinderdörfer bedroht
Vom Bürgerkrieg in Syrien sind mittlerweile auch SOS-Kinderdörfer bedroht. Wie "SOS Kinderdorf" am Dienstag in München mitteilte, ist eine entsprechende Einrichtung in Qodsaya, zehn Kilometer außerhalb von Damaskus, mittlerweile mehrfach blockiert worden. Die Mitarbeiter gelangten nicht mehr ins Kinderdorf, in der Nähe sei Gewehrfeuer zu hören und Sicherheitskräfte riegelten die Hauptstraße von Qodsaya ab. Auch aus dem nahen Damaskus seien Schüsse zu hören. "Die Kinder hatten große Angst", sagte der Leiter von SOS-Kinderdörfer in Syrien, Rani Rahmo.
In der Nähe des SOS-Kinderdorfs in Aleppo sei erst kürzlich eine Bombe explodiert und habe viele Menschen in den Tod gerissen, hieß es in der Aussendung. In der Nähe beider syrischer Standorte hat es laut Rahmo Demonstrationen gegeben.
In den zwei SOS-Kinderdörfern leben nach Angaben der Organisation rund 210 Kinder und Jugendliche. Weiters unterstütze die Familienhilfe in Damaskus 271 Kinder und Erwachsene, hieß es.
kathpress.at
Türkei: Erdogan-Regierung vermittelt den Eindruck, neue Verfassung käme auch Christen zugute
Darf mit dem Ministerpräsidenten am Tisch sitzen, aber keinen kirchlichen Nachwuchs ausbilden: Patriarch Bartholomäus I.
Öffnung oder schnöder Schein?
06.03.12
Das Oberhaupt der orthodoxen Kirche, Patriarch Bartholomäus I., war am 20. Februar erstmals ins türkische Parlament eingeladen. Vor dem verfassunggebenden Parlamentsausschuss forderte er die Wiedereröffnung der christlichen Seminarien und die Anerkennung der Kirchen als Rechtspersönlichkeiten. Doch die Forderungen sind nicht neu.
Erstmals hat die Türkei offiziell Vertreter ihrer nicht-muslimischen Minderheiten nach ihren Wünschen für die geplante neue Verfassung gefragt. Der griechisch-orthodoxe Patriarch Bartholomäus I. sowie Vertreter der syrisch-orthodoxen Kirche präsentierten am Montag ihre Vorschläge vor dem verfassunggebenden Parlamentsausschuss in Ankara. Bartholomäus präsentierte dem Ausschuss auch einen 18-seitigen Text mit Forderungen, der von Vertretern aller christlichen Minderheiten der Türkei erarbeitet worden war. Bartholomäus I. sprach Medienberichten zufolge von einem historischen Ereignis: „Eine neue Türkei wird geboren“, zitierte ihn der türkische Nachrichtensender NTV.
Ein Gespräch in dieser Form hat es in der Geschichte der Türkischen Republik noch nie gegeben. Der Ausschuss zur Vorbereitung einer neuen Verfassung ist ein All-Parteien-Gremium des türkischen Parlaments. Es wurde im Oktober 2011 eingerichtet und soll Vorschläge zur neuen Verfassung von allen gesellschaftlichen Gruppen sammeln. Der Verfassungstext soll bis Jahresende stehen und das derzeitige Grundgesetz der Türkei ablösen, das 1982 unter der Militärherrschaft in Kraft getreten war. Die Militärs, die sich als Hüter des säkularen Erbes der Türkei verstehen, sind in den letzten Jahren unter Regierungschef Erdogan mehr und mehr „neutralisiert“ worden.
Die Verbesserung der rechtlichen Lage von Christen und Juden gehört zu den Hauptforderungen der EU an den Beitrittsbewerber Türkei. Dem Patriarchatssprecher Dositheos Anagnostopulos zufolge forderte Bartholomäus I. im Ausschuss ein Recht für Christen auf Ausbildung ihres geistlichen Nachwuchses im Lande sowie eine Wiedereröffnung des seit 1971 geschlossenen orthodoxen Priesterseminars Chalki auf der Insel Heybeliada bei Istanbul. Gerade weil heute nur noch zwischen 4000 und 6000 orthodoxe Griechen im gesamten Staatsgebiet der Türkei leben, ist die fortdauernde Schließung der Hochschule von Chalki existenzbedrohend für das Ökumenische Patriarchat von Konstantinopel. Nach türkischen Vorschriften darf das Patriarchenamt nur von einem türkischen Staatsbürger bekleidet werden, der zudem in Istanbul leben muss. Solange das Seminar geschlossen ist, kann kein geistlicher Nachwuchs für die kleine griechisch-orthodoxe Gemeinde in der Türkei ausgebildet werden. Die türkische Regierung hatte bereits mehrmals zugesichert, die Hochschule wiederzueröffnen. Allerdings weigert sich Ankara immer noch, den Ökumenischen Patriarchen von Konstantinopel als Oberhaupt der 300 Millionen Orthodoxen Christen weltweit anzuerkennen.
Weitere zentrale Forderungen von Patriarch Bartholomäus waren: Die Einführung der Rechts-persönlichkeit von religiösen Minderheiten und die Verbesserung der wirtschaftlichen Situation der religiösen Minderheiten. „In den vergangenen Jahrzehnten haben die Kirchen durch Enteignungen viel Eigentum verloren. Das ist bisher nur zum Teil rückerstattet worden.“
Für die syrisch-orthodoxen Christen forderte der Anwalt Rudi Sümer in seiner Rede vor dem Ausschuss zudem eine förmliche juristische Anerkennung der rund 10000 syrisch-orthodoxen Christen in der Türkei. Bislang sind in der Türkei als nicht-muslimische Minderheiten nur Juden, Armenier und orthodoxe Griechen anerkannt. Sümer ist Prozessbevollmächtigter des syrisch-orthodoxen Klosters Mor Gabriel, das im letzten Jahr teilenteignet wurde. Obwohl Regierungschef Erdogan dem syrisch-orthodoxen Patriarchen versprochen hatte, die Angelegenheit des Klosters zur Chefsache zu machen, hat sich an der Teilenteignung nichts geändert.
Auch beklagte Sümer beispielsweise abwertende Textpassagen über Christen in türkischen Schulbüchern. Bei einem Treffen mit EU-Minister Egemen Bagis hatten Christen und Juden in der vorvergangenen Woche auch eine Benachteiligung bei der Anstellung im öffentlichen Dienst beklagt. Bagis räumte Probleme ein und forderte Juden und Christen auf, sich um Ämter im Staatsdienst zu bewerben. Zugleich warb er dafür, dass christliche und jüdische Türkinnen mindestens drei Kinder bekommen, um so den kulturellen Reichtum der Türkei am Leben zu halten. Angesichts des Umstandes, dass die Türkei in den letzten Jahrzehnten alles getan hat, um seine Minderheiten aus dem Land zu treiben, wirkt eine derartige Aufforderung fadenscheinig.
Unter Regierungschef Recep Tayyip Erdogan scheint sich die türkische Politik gegenüber religiösen Minderheiten zu entspannen. So ist es unter Erdogan nicht mehr gänzlich unmöglich, dass sich selbst das Verhältnis zu den Armeniern, das unter der historischen Last eines nicht eingestandenen Genozids steht, verbessern könnte. Die muslimische Regierung von Erdogan tut sich leichter, gegenüber dem Christentum und anderen Minderheiten Konzessionen zu leisten, weil der islamische Entwurf vom Staat den „Buchreligionen“ durchaus gewisse Rechte zugesteht, umstritten ist lediglich, wie diese in der Praxis wirken. Bedenklich ist allerdings, dass Erdogan erst vor vier Wochen vor Vertretern seiner islamistischen Gerechtigkeitspartei eine „konservative islamische Wiedergeburt für die Türkei“ angekündigt hat. Unter dem Kalifat des Osmanischen Reiches hatten die Minderheiten jahrhundertelang mehr Rechte als unter der kemalistischen Republik, die mit der neuen jetzt in der Ausarbeitung befindlichen Verfassung zu Ende gehen wird. Nur im Osmanischen Reich stellten die Christen noch 30 Prozent der Bevölkerung, heute noch gerade 0,3 Prozent.
Bodo Bost
preussische-allgemeine.de
Öffnung oder schnöder Schein?
06.03.12
Das Oberhaupt der orthodoxen Kirche, Patriarch Bartholomäus I., war am 20. Februar erstmals ins türkische Parlament eingeladen. Vor dem verfassunggebenden Parlamentsausschuss forderte er die Wiedereröffnung der christlichen Seminarien und die Anerkennung der Kirchen als Rechtspersönlichkeiten. Doch die Forderungen sind nicht neu.
Erstmals hat die Türkei offiziell Vertreter ihrer nicht-muslimischen Minderheiten nach ihren Wünschen für die geplante neue Verfassung gefragt. Der griechisch-orthodoxe Patriarch Bartholomäus I. sowie Vertreter der syrisch-orthodoxen Kirche präsentierten am Montag ihre Vorschläge vor dem verfassunggebenden Parlamentsausschuss in Ankara. Bartholomäus präsentierte dem Ausschuss auch einen 18-seitigen Text mit Forderungen, der von Vertretern aller christlichen Minderheiten der Türkei erarbeitet worden war. Bartholomäus I. sprach Medienberichten zufolge von einem historischen Ereignis: „Eine neue Türkei wird geboren“, zitierte ihn der türkische Nachrichtensender NTV.
Ein Gespräch in dieser Form hat es in der Geschichte der Türkischen Republik noch nie gegeben. Der Ausschuss zur Vorbereitung einer neuen Verfassung ist ein All-Parteien-Gremium des türkischen Parlaments. Es wurde im Oktober 2011 eingerichtet und soll Vorschläge zur neuen Verfassung von allen gesellschaftlichen Gruppen sammeln. Der Verfassungstext soll bis Jahresende stehen und das derzeitige Grundgesetz der Türkei ablösen, das 1982 unter der Militärherrschaft in Kraft getreten war. Die Militärs, die sich als Hüter des säkularen Erbes der Türkei verstehen, sind in den letzten Jahren unter Regierungschef Erdogan mehr und mehr „neutralisiert“ worden.
Die Verbesserung der rechtlichen Lage von Christen und Juden gehört zu den Hauptforderungen der EU an den Beitrittsbewerber Türkei. Dem Patriarchatssprecher Dositheos Anagnostopulos zufolge forderte Bartholomäus I. im Ausschuss ein Recht für Christen auf Ausbildung ihres geistlichen Nachwuchses im Lande sowie eine Wiedereröffnung des seit 1971 geschlossenen orthodoxen Priesterseminars Chalki auf der Insel Heybeliada bei Istanbul. Gerade weil heute nur noch zwischen 4000 und 6000 orthodoxe Griechen im gesamten Staatsgebiet der Türkei leben, ist die fortdauernde Schließung der Hochschule von Chalki existenzbedrohend für das Ökumenische Patriarchat von Konstantinopel. Nach türkischen Vorschriften darf das Patriarchenamt nur von einem türkischen Staatsbürger bekleidet werden, der zudem in Istanbul leben muss. Solange das Seminar geschlossen ist, kann kein geistlicher Nachwuchs für die kleine griechisch-orthodoxe Gemeinde in der Türkei ausgebildet werden. Die türkische Regierung hatte bereits mehrmals zugesichert, die Hochschule wiederzueröffnen. Allerdings weigert sich Ankara immer noch, den Ökumenischen Patriarchen von Konstantinopel als Oberhaupt der 300 Millionen Orthodoxen Christen weltweit anzuerkennen.
Weitere zentrale Forderungen von Patriarch Bartholomäus waren: Die Einführung der Rechts-persönlichkeit von religiösen Minderheiten und die Verbesserung der wirtschaftlichen Situation der religiösen Minderheiten. „In den vergangenen Jahrzehnten haben die Kirchen durch Enteignungen viel Eigentum verloren. Das ist bisher nur zum Teil rückerstattet worden.“
Für die syrisch-orthodoxen Christen forderte der Anwalt Rudi Sümer in seiner Rede vor dem Ausschuss zudem eine förmliche juristische Anerkennung der rund 10000 syrisch-orthodoxen Christen in der Türkei. Bislang sind in der Türkei als nicht-muslimische Minderheiten nur Juden, Armenier und orthodoxe Griechen anerkannt. Sümer ist Prozessbevollmächtigter des syrisch-orthodoxen Klosters Mor Gabriel, das im letzten Jahr teilenteignet wurde. Obwohl Regierungschef Erdogan dem syrisch-orthodoxen Patriarchen versprochen hatte, die Angelegenheit des Klosters zur Chefsache zu machen, hat sich an der Teilenteignung nichts geändert.
Auch beklagte Sümer beispielsweise abwertende Textpassagen über Christen in türkischen Schulbüchern. Bei einem Treffen mit EU-Minister Egemen Bagis hatten Christen und Juden in der vorvergangenen Woche auch eine Benachteiligung bei der Anstellung im öffentlichen Dienst beklagt. Bagis räumte Probleme ein und forderte Juden und Christen auf, sich um Ämter im Staatsdienst zu bewerben. Zugleich warb er dafür, dass christliche und jüdische Türkinnen mindestens drei Kinder bekommen, um so den kulturellen Reichtum der Türkei am Leben zu halten. Angesichts des Umstandes, dass die Türkei in den letzten Jahrzehnten alles getan hat, um seine Minderheiten aus dem Land zu treiben, wirkt eine derartige Aufforderung fadenscheinig.
Unter Regierungschef Recep Tayyip Erdogan scheint sich die türkische Politik gegenüber religiösen Minderheiten zu entspannen. So ist es unter Erdogan nicht mehr gänzlich unmöglich, dass sich selbst das Verhältnis zu den Armeniern, das unter der historischen Last eines nicht eingestandenen Genozids steht, verbessern könnte. Die muslimische Regierung von Erdogan tut sich leichter, gegenüber dem Christentum und anderen Minderheiten Konzessionen zu leisten, weil der islamische Entwurf vom Staat den „Buchreligionen“ durchaus gewisse Rechte zugesteht, umstritten ist lediglich, wie diese in der Praxis wirken. Bedenklich ist allerdings, dass Erdogan erst vor vier Wochen vor Vertretern seiner islamistischen Gerechtigkeitspartei eine „konservative islamische Wiedergeburt für die Türkei“ angekündigt hat. Unter dem Kalifat des Osmanischen Reiches hatten die Minderheiten jahrhundertelang mehr Rechte als unter der kemalistischen Republik, die mit der neuen jetzt in der Ausarbeitung befindlichen Verfassung zu Ende gehen wird. Nur im Osmanischen Reich stellten die Christen noch 30 Prozent der Bevölkerung, heute noch gerade 0,3 Prozent.
Bodo Bost
preussische-allgemeine.de
Sonntag, 4. März 2012
Bakan Davutoğlu, Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Çetin'i Ziyaret Etti
04 Mart 2012 Pazar 00:25
Bakan Davutoğlu, Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Çetini Ziyaret Etti
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Yusuf Çetin'i ziyaret etti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul'daki dini liderlere nezaket ziyaretleri kapsamında Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi'nde Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Yusuf Çetin'i, ziyaret etti. Süryani geleneğinin medeniyet tarihi içindeki önemine değinen Davutoğlu, "Bugün çağdaş devlet anlayışı içinde bütün vatandaşlar gibi Süryani vatandaşlarda eşit haklara sahiptir ve asli unsurlardır" diye konuştu.
Süryanilerin, din özgürlüğünden de en kapsamlı şekilde yararlanma hakkı olan bir topluluk olduğunu söyleyen Davutoğlu, ''Süryani toplumunun bölgesel barışa da büyük katkılar yapacağına inanıyorum'' ifadelerini kullandı.
Metropolit Yusuf Çetin ise, kilisenin yapısı, tarihi ve cemaati hakkında bilgi verdi. Süryanilerin, İslam dinine de önemli katkılarda bulunduğunu belirten Çetin, ''Biz bu ülkeyi çok seviyoruz. Osmanlı döneminde olsun, Cumhuriyet kurulduktan sonra olsun devletimizin yanında yer aldık" diye konuştu.
Lozan antlaşması döneminde patriklerinin kendilerini azınlık kabul etmediklerini ifade ettiğini anımsatan Çetin, ''Biz Süryaniler kendimizi azınlık kabul etmememizle beraber, sanki bir nevi cezalandırıldık Cumhuriyet tarihinde. Ne azınlık haklarından yararlanabildik ne de normal vatandaş haklarından yararlanabildik. Artık 21. asra gidiyoruz. Biz Türkiye'de kalan farklı inanç sahipleri 100 bini aşmıyoruz. İnşallah bu yeni anayasada bu da halledilir. Kendimizi bu ülkenin parçası olarak görüyoruz. Ülkemizin büyümesi, barışı için dua ediyoruz. Dünya barışı için dua ediyoruz'' dedi.
Çetin, yurtdışındaki Süryanilerin de Türkiye için çaba harcadığını, kendilerini bu ülkenin bir parçası olarak gördüklerini sözlerine ekledi.
Kaynak: IHA
Bakan Davutoğlu, Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Çetini Ziyaret Etti
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Yusuf Çetin'i ziyaret etti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul'daki dini liderlere nezaket ziyaretleri kapsamında Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi'nde Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti Yusuf Çetin'i, ziyaret etti. Süryani geleneğinin medeniyet tarihi içindeki önemine değinen Davutoğlu, "Bugün çağdaş devlet anlayışı içinde bütün vatandaşlar gibi Süryani vatandaşlarda eşit haklara sahiptir ve asli unsurlardır" diye konuştu.
Süryanilerin, din özgürlüğünden de en kapsamlı şekilde yararlanma hakkı olan bir topluluk olduğunu söyleyen Davutoğlu, ''Süryani toplumunun bölgesel barışa da büyük katkılar yapacağına inanıyorum'' ifadelerini kullandı.
Metropolit Yusuf Çetin ise, kilisenin yapısı, tarihi ve cemaati hakkında bilgi verdi. Süryanilerin, İslam dinine de önemli katkılarda bulunduğunu belirten Çetin, ''Biz bu ülkeyi çok seviyoruz. Osmanlı döneminde olsun, Cumhuriyet kurulduktan sonra olsun devletimizin yanında yer aldık" diye konuştu.
Lozan antlaşması döneminde patriklerinin kendilerini azınlık kabul etmediklerini ifade ettiğini anımsatan Çetin, ''Biz Süryaniler kendimizi azınlık kabul etmememizle beraber, sanki bir nevi cezalandırıldık Cumhuriyet tarihinde. Ne azınlık haklarından yararlanabildik ne de normal vatandaş haklarından yararlanabildik. Artık 21. asra gidiyoruz. Biz Türkiye'de kalan farklı inanç sahipleri 100 bini aşmıyoruz. İnşallah bu yeni anayasada bu da halledilir. Kendimizi bu ülkenin parçası olarak görüyoruz. Ülkemizin büyümesi, barışı için dua ediyoruz. Dünya barışı için dua ediyoruz'' dedi.
Çetin, yurtdışındaki Süryanilerin de Türkiye için çaba harcadığını, kendilerini bu ülkenin bir parçası olarak gördüklerini sözlerine ekledi.
Kaynak: IHA
Freitag, 2. März 2012
Syriacs stake their claim on 1,500-year old Bible
AA photo
ISTANBUL - Hürriyet Daily News
Vercihan Ziflioğlu Vercihan Ziflioğlu vercihan.ziflioglu@hurriyet.com.tr
The Syriac Universal Alliance penned a letter to Culture Minister Ertuğrul Günay for a 1,500-year-old Aramaic Bible that remained in the state’s possession for 12 years to be handed over to them, claiming it belonged to the Syriac Christian community.
“The historic Bible bears great material significance for us. If [authorities] do not turn it over [to us], then let us open a joint museum as Turks and Syriacs in the Midyat district of [the southeastern province of] Mardin to exhibit the Bible there,” Şabo Hanna, the head of the Syriac Universal Alliance’s Culture Union Commission, told the Hürriyet Daily News.
Law enforcement officials seized the historic Bible, which was written in the ancient Aramaic language using the Syriac alphabet, in 2000 in Turkey’s Mediterranean region. The Bible was then stored in Ankara’s Justice Hall where it stood in waiting for eight years before it was transferred to the Ethnography Museum. The Vatican also placed an official request to examine the scripture, according to reports.
“Many of our monasteries and churches in the region of Turabdin [Syriacs’ traditional homeland in southeastern Turkey] have been plundered. Nothing is left back. All kinds of seized artifacts [could be] exhibited in the culture museum-to-be,” Hanna said.
A group of 100 people would travel to Turkey to meet with officials, including Günay, and hold a series of talks in Ankara, he added.
Responding to a question about how they knew the Bible originated from the Syriac community, Hanna said they did not get the opportunity to examine the Bible closely but that it was written in the eastern dialect of the Syriac language.
Christian groups across Asia Minor had produced many Greek and Aramaic texts in history.
March/02/2012
hurriyetdailynews.com
ISTANBUL - Hürriyet Daily News
Vercihan Ziflioğlu Vercihan Ziflioğlu vercihan.ziflioglu@hurriyet.com.tr
The Syriac Universal Alliance penned a letter to Culture Minister Ertuğrul Günay for a 1,500-year-old Aramaic Bible that remained in the state’s possession for 12 years to be handed over to them, claiming it belonged to the Syriac Christian community.
“The historic Bible bears great material significance for us. If [authorities] do not turn it over [to us], then let us open a joint museum as Turks and Syriacs in the Midyat district of [the southeastern province of] Mardin to exhibit the Bible there,” Şabo Hanna, the head of the Syriac Universal Alliance’s Culture Union Commission, told the Hürriyet Daily News.
Law enforcement officials seized the historic Bible, which was written in the ancient Aramaic language using the Syriac alphabet, in 2000 in Turkey’s Mediterranean region. The Bible was then stored in Ankara’s Justice Hall where it stood in waiting for eight years before it was transferred to the Ethnography Museum. The Vatican also placed an official request to examine the scripture, according to reports.
“Many of our monasteries and churches in the region of Turabdin [Syriacs’ traditional homeland in southeastern Turkey] have been plundered. Nothing is left back. All kinds of seized artifacts [could be] exhibited in the culture museum-to-be,” Hanna said.
A group of 100 people would travel to Turkey to meet with officials, including Günay, and hold a series of talks in Ankara, he added.
Responding to a question about how they knew the Bible originated from the Syriac community, Hanna said they did not get the opportunity to examine the Bible closely but that it was written in the eastern dialect of the Syriac language.
Christian groups across Asia Minor had produced many Greek and Aramaic texts in history.
March/02/2012
hurriyetdailynews.com
Abonnieren
Posts (Atom)