Midyat
nüfus memuru kütüğe Şmuni yazmayı reddediyor: "İki sessiz harf yan yana
olmaz, ya önüne ya arasına sesli koyacağız. Ya İşmuni, ya Şımuni"
diyor. Baba da diyor ki, "Bu isim hem Süryanice hem de bizim
azizlerimizden Mor Şmuni'den. Üstelik, Trabzon var ya." Çok bilmiş memur
cevabı yapıştırıyor: "O şehir ismi!"
23 Ekim Çarşamba günü Midyat’ta doğdu Şmuni. Önümüzdeki Çarşamba
yedi haftalık olacak. Süryani bir ailenin kız evladı. Ama konuya hemen
dalmayalım, Şmunicik ürkmesin. Çocuklar Nasreddin Hoca’ya bayılır,
oradan girelim. Çok bilinen bir fıkra ama, olsun, Şmuni daha duymamıştır
nasıl olsa:
İşler kesat gitmiş, Nasrettin Hoca eşeğini pazara götürüp açık artırmaya
koymuş. Akşam yemeğinde karısına anlatmış: “Artıran çıkmayınca ben
artırdım, üstümde kaldı, tellala bastırdım parayı, getirdim ahıra
bağladım.” Karısı da: “Ben de kapıdan yoğurt alıyordum, adam tabağın
darasını almadan doldurunca çaktırmadan bileziğimi o kefeye koydum.
Bilezik gitti ama yoğurdu tam aldım” deyince Hoca gülmüş: “İyi, iyi, sen
içeriden ben dışarıdan şu evi kurtaracağız!”
Büyüklerimiz yukarıdan…
Hoca’nın ahfadı artık dışarıdan yerine “yukarıdan”, içeriden yerine
“aşağıdan” iş tutuyor. Önce ülkeyi yukarıdan nasıl şey ediyoruz, ona
bakalım. 2010 sonuna kadar çok iyi giden dış politikayı benzettik. Şimdi
“ince ayar yapılıyor” lafı var ya, ben kabasına çoktan razıyım çünkü
bütün komşular ve dostlarla boğaz boğazayız.
Şöyle özetleyeyim yeter herhalde: Aralık 2013 itibarıyla Kıbrıs ve
Ermenistan’la diplomatik ilişkimiz yok. Suriye, İsrail ve Mısır’da
sefirimiz yok. Irak sefirimiz Başbakan Maliki’yi son 2,5 yılda ilk defa,
o da “nezaket ziyareti” için geçenlerde görebildi. NATO standardına
uymayan Çin füzeleri alıyoruz diye ABD’yle sürtüşüyoruz. İran ve
Rusya’yla aramız daha kötü, çünkü yedi düvelin gazetesi yazmakta, El
Kaideci isyancılar Türkiye üzerinden saldırıyor (mesela: Daily
Telegraph, BBC Türkçe 30 Ekim 2013). Konya’da imal edilen 931 havan
mermisi yüklü TIR Suriye’ye gitmekteyken bir “uyuşturucu ihbarı”
sayesinde yakalanıyor. “Silah ihbarı” yapılsa yakalanmayacaktı da ondan
mı?
Birbiriyle kavgalı bu kadar devletle aynı anda bozuşmayı başarabilen
bizden başka ülke var mıdır? Geçenlerde sağlam yerden duydum, doğruysa,
Erdoğan 2015 için demiş ki: “Ermenistan’a yaklaşmak gündemimizde yok.
Önemsiz ve fakir bir ülke.” Fesupanallah.
THY Avustralya’nın ünlü medya yöneticilerini alıp getirmiş, TBMM Başkanı
Cemil Çiçek tercüman aracılığıyla konuşuyor: “NSW Parlamentosu’nun
sözde soykırım kararına çok şaşırdım. Bu adım ilişkilerimizi zehirleyen
bir durumdur. 100. yıl törenleri sıkıntıya girer.” Tören dediği,
ANZAK’ların gelip Çanakkale’de her yıl yaptıkları anmanın 2015 ayağı.
Hızını alamıyor: “Böyle olursa biz de sabah kalkar, Avustralyalılar
binlerce kilometre uzaklıktan gelerek Çanakkale’de soykırım yaptılar,
deriz” (Haber3, 19.11.2013).
Melbourne’de oturan can dostum Ankaralı Rafi var, Gençlerbirliği diye
ölür ölür dirilir, her gün Skype’tan konuşmazsak kurtlanırız,
“Avustralyalılar duyunca sinirden delirdiler hocam!” diyor.
Küçüklerimiz aşağıdan…
Şimdi gelelim, büyüklerimizin yukarıdan yaptıklarına küçüklerimizin
aşağıdan katkılarına. Haberi ilk olarak Vatan’da Kemal Göktaş veriyor
(26.11.2013). Midyat nüfus memuru kütüğe Şmuni yazmayı reddediyor: “İki
sessiz harf yan yana olmaz, ya önüne ya arasına sesli koyacağız. Ya
İşmuni, ya Şımuni” diyor. Baba da diyor ki, “Bu isim hem Süryanice, hem
de bizim azizlerimizden Mor Şmuni’den. Üstelik, Trabzon var ya.” Çok
bilmiş memur cevabı yapıştırıyor: “O şehir ismi!”
Ve Şmuni’yi “İşmuni” diye kaydediyor, geçiyor. Oysa, ebeveynin istediği
ismi reddetme yetkisi falan yok. İsmi kaydeder, sonra içine sinmiyorsa
savcılığa bildirir çünkü başka makam usulsüzlük tespit ederse doğrudan
nüfus memuruna dava açılıyor.
Ne diyorum biliyor musunuz? İnşaallaaah, şu yakınlarda mesela
Bulgaristan’da Ahmet’in adını Sofya nüfus memuru “Ahmedof” falan diye
kaydeder de, aklımız başımıza gelir. Ama nerdeee? Eski mülkümüz
Bulgaristan bu gerizekalılığı aşalı 30 yıl oldu. Özür de diledi yediği
bu halt için.
Bu küçük memurların küçüklüklerinin ucu nereye gidiyor? Olay Vatan’dan
sonra İMC TV’de yayınlandı, aileyle telefon bağlantısı kurularak.
Gabriel Agirman’ın İsveç’teki internet sitesine ve oradan 84 ülkede
seyredilen Süryani TV’si Suryoyo Sat’a atladı. Arkası da gelir. Artık,
bilardodaki gibi, sayı üstüne sayı çekecek yedi düvel. Yahu, ne olur
söyleyin, biz mazoşist miyiz?
Yasal durum ve Can Yücel
“Millî kültürümüze, ahlâk kurallarına, örf ve âdetlerimize uygun
düşmeyen veya kamuoyunu inciten adlar konulmaz” diyen bir Nüfus Kanunu
vardı, Temmuz 2003’te çıkan 6. AB Uyum Paketi bunu değiştirdi, buram
buram 12 Eylül Cuntası kokan “milli kültür ve örf-âdet” saçmalığını
attı. Ardından, kanun bu değişiklik de dahil tamamen ilga edilerek Nüfus
Hizmetleri Kanunu adıyla yeniden yapıldı (25.04.2006, No:5490). Burada
ve ilgili yönetmelikte isme ilişkin hiçbir düzenleme yok. Üstelik, 1928
tarihli Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un
kısıtlamaları da söz konusu olamaz, çünkü Şmuni kızımızın adında Türkçe
alfabede olmayan harf yok.
Bütün bunlardan emin olabilmek için çok sayıda insanla konuştum,
bunların arasından çok sevdiğim eski bir öğrencim, yurtdışında uygulama
yapan bir başkonsolos arkadaşım işi özetleyiverdi: “Kamu personelinin
genetik kodlamasında yasakçılık vardır. Takdir hakkı varsa, mutlaka
vatandaşın aleyhine kullanır. Kanun değişmiş, yasaklar kalkmış, daha ne
istiyorsun be adam. Sonra biz de uğraşalım gurbetteki Süryanilerin
gönlünü kazanmak için.” Bu son cümle insanın içini kıyıyor ve her şeyi
anlatıyor…
Sevgili başkonsolosum nüfus memurunu başçavuş yapan bir de Can Yücel şiiri yollamış:
“Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri, / Otobüsün
kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra / Sekiz saat oluyor karbonatlı bir
çay bile içemedik,
Başımızda perensip sahibi bir başçavuş. / Niğde üzerinden Adana
Cezaevine gidiyoruz... / Bi sen eksiktin ayışığı / Gümüş bir tüy dikmek
için manzaraya!”
Not: Ben bundan daha gabi bir ‘tartışma’ görmedim. Prof. Yasin Aktay
“Türk diye ırk yoktur” deyince ortalık karıştı. Ne diyecekti yani?
Sayalım ırkları: Beyaz, Siyah, Sarı, Melez. Buna belki Kahverengi de
eklenebilir ama, ne Türk ırkı ulan, pardon, oğlan?