|
Online Journal über die Syrisch-Orthodoxe Kirche, Syrische Studien und Aramäer / www.suryoyo-online.org
Montag, 28. Mai 2012
Attempts to Revive Language Spoken in Jesus' Time
Süryanilere saygısızlık etmeyin
Rıza Zelyut, e-mail: zelyut@gunes.com
Türkiye’yi sadece kendisinin veya kendi zihniyetinde
olanların tapulu malı zanneden bir kesim var. Bunlar; kendilerini daha
çok dindarlık elbisesi içinde ortaya koyuyorlar. Ve, Müslüman olmayan
toplum kesimlemizi baştan suçlu ve kötü gösteren bir zihniyetle hareket
ediyorlar. Bunların hedefindeki topluluklardan birisi de Hıristiyan
Süryaniler.
Süryaniler, Antakya’dan Hakkari’ye kadar uzanan
bir alanda yaşayan bu toprakların en eski halkıdır. Bırakın Türkleri,
Rumlardan da önce onlar vardı Güney Anadolu’da. Tarihleri 5 bin yıl
öncesine uzanan Süryaniler dünyanın en eski ve en büyük
medeniyetlerinden birisinin torunları olarak yaşıyorlar.
Medeni ve mazlum bir millet olarak Müslümanların arasında 1300 senedir varlıklarını sürdürdüler.
Ne
yazık ki Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecindeki derin
çalkantıda; Süryaniler de Avrupalı sömürgeci Hıristiyanlarla bir
tutulmuşlar; dışlanmışlardır. Türkiye’deki Süryani patrikliği de 1930’da
yurt dışına çıkartılmıştır. Tarihteki yeri Antakya olan bu patrikliğin
bugün Şam’da bulunması, Türkiye için bir kayıptır.
Sonraki
süreçte Süryaniler üzerinde devlet baskısı ile bölgedeki gerici şeyh-ağa
baskısı artmıştır. 1985-95 arasında 50’den fazla Süryani yurttaşımız
gizli cinayetlere kurban gitmiştir. Süryanilerin büyük bölümü; artık
yaşayamaz hale geldikleri anayurtlarını bırakıp dünyanın değişik
coğrafyalarına kaçmışlardır. Günümüzde dışarıda 300 binden fazla Süryani
yaşamaktadır.
MİLLİ GAZETE’NİN AYIBI
Bugün;
özellikle Avrupa’daki birçok Süryani yurttaşımız ana topraklarına geri
dönmek istiyor. Bunlar; kendi medeniyet eserlerinin bulunduğu yerlerde
toprak alıp ev yapmak istiyorlar. İşte bu son derece güzel gelişmeyi
Türkiye’nin gerici kesimleri durdurmak için şimdiden yalana ve
provakasyona başladılar. Saadet Partisi ile bağı bulunan Milli Gazete,
23 Mayıs’ta uydurma bir haber yayımladı. Saadet Partisi GİK Üyesi olan
Doğan Bekin; Süryanilerin aldıkları topraklarda devlet kurmak
istediklerini söylüyor; gazete de bu palavrayı kullanıyor.
Süryani Dernekler Federasyonu, işte bu iftira ve karalamalara karşı haklı olarak bir bildiri yayımladı, tepkisini gösterdi.
Artık
4 bin kadar Süryani’nin kaldığı topraklarda; satın almalarla devlet
kurulacağını söylemek cehalet değil ise kötü niyetin ve başka dinden
olanlara düşmanlığın en açık örneğidir.
Efendiler!
Siz ki bu insanların mabetlerinin çevresindeki topraklara bile el korsanız; tapınaklarının kapısına kilit vurursanız...
Toprağını
vermek istemeyeni vurup öldürürseniz... Hıristiyan oldukları için
onlara düşman gözüyle bakarsanız. Çocuklarınızı da onlara düşman olacak
şekilde yetiştirirseniz; karşı tarafın ne yapmasını beklersiniz?
Bir
de Avrupa’ya kaçırttığınız insanların Türkiye’ye karşı suçlamalarda
bulunduğunu yazıp suçu buradaki Süryanilerin boynuna yıkmak gibi ayıba
düşüyorsunuz.
Süryaniler şimdiye kadar kime ne yaptı?
Müslüman PKK mı katletti sizin çocuklarınızı Hıristiyanlar mı?
ALKIŞLARIM
Eğer AKP iktidarı Süryanilere yapılan haksızlığı ortadan kaldıracak bir uygulama başlatırsa yapacaklarını alkışlarım.
Şam’da
bulunan 122. Süryani patriği Moran Mar İğnatiyos I. Zekka Iwas,
bunların tarihsel mekanları olan Mardin’deki Deyrül Zeferan’a
getirilibelirse; bu Türkiye için büyük prestij olacaktır.
Saadet
Partililer bilsinler ki; bu topraklar; kimsenin değil herkesindir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her birey; dini ve mezhebi ne olursa
olsun; öbürü kadar toprak almada-satmada hak sahibidir. Bugün ortalıkta
tek vatansever havalarında dolaşıp da başka dinden olanları bu kavram
üzerinden vurmaya kalkışanlar, ilkellik yapıyorlar.
Siyasi Müslümanlıkta böyle yollar vardır amma Muhammedi Müslümanlıkta böyle bir ayıp yoktur.
Milli
Gazete’nin ve Saadet Partisi’nin tutumundan dolayı üzülen Süryani
kardeşlerimizden, bir Müslüman olarak ben özür diliyorum.
gunes.com
Samstag, 26. Mai 2012
Süryanilerden dayanışma çağrısı
25 Mayıs 2012
Bazı dinci basın yayın organlarının, Süryaniler ile Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarına düşmanlık tohumları ekmeye çalıştığını belirten Süryani Dernekler Federasyonu, “Beklentimiz tüm inanan, demokrat ve ilericilerin oluşturulmaya çalışılan bu düşmanlığa karşı tavır göstermesi ve karanlık tüm zihniyetlere dur demesidir” çağrısında bulundu.
Saadet Partisi GİK üyesi Doğan Bekin, Milli gazeteye yaptığı açıklamada, “Büyük İsrail devletinin kurulması için yapılan çalışmaları herkes bilmektedir. Ancak bunu tamamlayacak bir başka önemli faktör de Güneydoğu’da Büyük Asur Devleti ile ilgili toprak satın alma ve toprakların el değiştirme süreci başlayacaktır” diyerek, Süryanilere tapularının iade edilmesi düzenlemesine atıfta bulunmuştu. Haberdiyarbakir.com, sanliurfa.com gibi gazete ve haber portallarında da bu düzenlemeye ilişkin çarpıtıcı yazılar ve açıklamalar yer almıştı.
Süryani Dernekler Federasyonu da konuyla ilgili bir açıklama yaptı. “Süryanileri Göçe Zorlayan Zihniyet Yeniden İş Başında” başlığıyla yapılan açıklamada, yapılan düzenlemelerle Süryaniler’in yeniden kendi topraklarına dönüş umudunu da ortaya çıkardığı belirtilerek, şöyle denildi:
“Birçok zorluğa rağmen bazı Süryaniler bu umudu gerçekleştirmek için adım attılar. Ancak Süryaniler’in attığı bu adımlar, karanlık zihniyet sahibi ve bütün yaşam kaynağını düşmanlıklardan alanları yeniden harakete geçirdi. Son dönemlerde yeniden ortaya çıkan bir avuç karanlık zihniyetli insanın düşmanlık tohumları ekmesi düşündürücüdür. Bizi düşündüren ve korkutan şey ise bu karanlık zihiyetli şovenist-faşistlerin, kardeşliği temsil eden din maskesinin arkasına saklanmasıdır. Bizler semavi dinlerin birbirine düşman olmadığına inanıyoruz.”
Son günlerde Milli gazete, haberdiyarbakir.com, sanliurfa.com, gibi gazete, haber portalı ve Saadet Partisi GİK üyesi Doğan Bekin gibi kişilerin yazdıkları yazılarla dinler, inananlar ve etnik yapılar arasında düşmanlık tohumları ekilmeye çalışıldığı uyarısında bulunulan açıklamada, şu çağrıya yer verildi:
“Biz Hıristiyan ve Müslümanlar olarak bu topraklarda bin 300 yıldır bir arada kardeşçe yaşamaya çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz. Beklentimiz tüm inanan, demokrat ve ilericilerin oluşturulmaya çalışılan bu düşmanlığa karşı tavır göstermesi ve karanlık tüm zihniyetlere dur demesidir. Bu anlamda Süryani Dernekler Federasyonu olarak her türlü çabayı sarfedip, bu karanlık faşizan zihniyete karşı, dostluk ve kardeşliği egemen kılmaya çalışacağız.”
daplatform.com
Onarımda gözler Süryanilerde!
25 Mayıs 2012 Cuma 20:54
Kiliselerin onarım için Süryani cemaatinden destek istenecek
Onarımda gözler Süryanilerde!
* Bölgede eski manastır ve kiliselerin
yeniden onarılması için Süryani cemaatinden destek istenilecek. Beşiri
Yenipınar köyündeki tarihi kilisenin onarımı için Süryani cemaatinden
destek için yetkililer girişim başlatacak.
TEMİZLİK YAPILDI AMA…
batmancagdas.com
Bar Salibi sokağı açıldı
25.05.2012
Meryem Ana Süryani Kilisesi’nin bulunduğu Ana Sokağı’nın ismi Süryani din adamı olan Bar Salibi olarak değiştirildi.
Demirbaş’a Süryani Nişanı
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesinde bir araya gelen dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Süryaniler, Hz. İsa’nın göğe yükselişi olan Pentikus Bayramı’nı kutladı. Bayrama, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş,
Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Adıyaman Süryani Metropoliti Melki Ürek, AK Parti İl Başkanı Halit Advan, Emniyet Müdür Yardımcısı Metin Murt Arslan, Sur Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Altınkaynak, Süryani Vakfı Başkanı Can Şakarer ve çok sayıda misafir katıldı. Sokağın açılışından önce Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Messo, Sur Belediye Başkanı Demirbaş’a, belediye olarak Süryaniler için yaptığı çalışmalar için teşekkür etti. Messo, Demirbaş’a plaket ve ‘Süryani Nişanı’ takdim etti.
Bölgede 3 bin Süryani var
Ayinin ardından konuşan Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Güneydoğu’da 3 bin civarında Süryani ailenin yaşadığını söyledi. Süryaniler konusunda çalışmalar yapan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ı onurluk veren Johny Messo, Demirbaş sayesinde Süryanilerin tarihi günlerden birini daha yaşadığını kaydetti. Abdullah Demirbaş’a övgüler yağdıran Johny Messo, son olarak Demirbaş’a yalnızca Süryanilere büyük hizmeti geçenlere verilen ‘Süryani Nişanı’ taktı.
Gidenlerle birlikte biz de kaybettik
Abdullah Demirbaş ise, kendisine takdim edilen hediyeler için teşekkür ederek, “Keşke bu günleri daha önce yaşasaydık. Evet, insanlar gittiler. Ama gidenlerle birlikte biz de kaybettik. Şimdi tarihsel özeleştiri yaparak kaybettiklerimizi yeniden kazanma çabasındayız. Elbette ki belki birçok şeyi geri getiremeyiz. Ama inanıyorum ki geleceği daha güzel bir şekilde yaşamak adına öreceğiz. İki kutsal dinin güzel bir günündeyiz. Aynı zamanda hem Regaip Kandili hem de İsa’nın göğe çıkışıdır. Ne kadar güzel bir tesadüf. Ama bir şeyi gösteriyor; farklılıklarımızla bir arada yaşamamız gerektiğini, artık acıları yaşamayalım diye birçok şeyi yapmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Artık acıları yarıştırmak yerine, acıları ortaklaştırmak bir daha geçmişin yaşanmaması adına bir şeyler yapmalıyız. Ben bu anlamıyla kendimi görevli hissediyorum. Ben görevimi yapıyorum, olması gerekeni yapıyorum. Bunun için hiç teşekkür etmeye gerek yok aslında. Biz yapmamız gerekeni yapıyoruz. Biz aslında sizlere teşekkür ediyoruz ki sizleri kovanların inadına topraklarınıza döndünüz. Ben bir kez daha bütün hepinizi kadim topraklara, Mezopotamya’ya ve Kürt coğrafyasına ve Kürt coğrafyasında bir arada farklılıklarımızla yaşama adına davet ediyorum. Biz inadına ve ısrarla bir arada yaşayacağız, yaşamalıyız. Acıları bir daha yaşamamak adına” dedi. Yapılan konuşmanın ardından Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo tabelayı duvara astı.
ozgurhabergazetesi.com
Mardin'e 300 bin Süryani
2012-05-26 09:48:02 Yasayı kendi topraklarına yeniden dönüş umudu olarak gördüklerini, bazı Süryaniler'in bu umudu gerçekleştirmek için adım attıklarını belirten Federasyon, “Geçmişte nüfusunun çoğunluğu Süryaniler'den oluşan Turabdin ve Hakkari bölgesinde bugün yaklaşık 4 bin Süryani bulunmaktadır. Oysa yurt dışında adı geçen bu bölgelerden göç etmiş 300 binden fazla Süryani yaşamaktadır” dedi. |
|||
Yabancılara toprak satışı sınırını artıran yasaya yönelik tepkiler Süryanileri rahatsız etti.
Geçtiğimiz günlerde Meclis'ten geçen ve Cumhurbaşkanı Gül'ün onayıyla yürürlüğe giren 6302 sayılı Yabancılara Toprak Satışı ile ilgili yasayla, yabancıların alabileceği toprak sınırı 12 kat artırılmıştı. Kanuna en büyük tepki Milli Görüş partisi SP'den gelmiş, SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak, tepkilerini şöyle dile getiriyordu: “25 dönümlük miktar kanunla 300 dönüme çıkarılıyor. Bakanlar Kurulu kararı ile de 600 dönüme çıkarılabiliyor. Gerçekte 25 dönümlük arazi satışı 600 dönüme çıkarılıyor. Üstelik karşılıklık durumu ortadan kaldırılmıştır. Bu durumda yabancılar Türkiye'de 600 dönüme kadar arazi sahibi olabileceklerdir. Biz bu kanuna Hıyanet Yasası diyoruz. Kabul edilemez bir durumdur. Ecdad, mübarek kanlarını bu toprakları satalım da para kazanalım diye dökmediler.” HATAY, URFA, MARDİN
SP'den yapılan açıklamalarda ayrıca, yabancılara toprak satışının,
Güneydoğu'da Büyük Asur Devleti idealindeki Nasturi, Süryani ve
Asurileri harekete geçirdiği belirtiliyor; Türkiye aleyhine Stokholm,
İsveç, Avustralya ve 3 ABD Eyaletinde Sözde Seyfo (kılıçtan geçirme)
Soykırım Anıtı diken Büyük Asur lobisinin Avrupa ülkelerinin desteğiyle
Türkiye'de özellikle Antakya, Urfa ve Mardin'de toprak alımı için
harekete geçtiği ifade ediliyordu. Bu noktada Türkiye'de en çok toprak
satılan iller arasında Hatay, Şanlıurfa ve Mardin'in yer alması dikkat
çekerken, yasaya tepkili uzmanlar "Satılan toprağı sırtlarında
götürmeyecekler ama tehlikeli ideallerini satın aldıkları bu topraklar
üzerinde kuracaklar" uyarısında bulunuyordu.
SÜRYANİLER ÜZERLERİNE ALINDI
Yabancılara toprak satışı sınırını artıran yasaya yönelik bu
şekildeki tepki ve uyarılar Süryanileri rahatsız etti. Merkezi Mardin'de
bulunan Süryani Dernekler Federasyonu bir açıklama yaparak, yabancılara
toprak satışını artıran yasayı savundu, yasaya tepki gösteren çevreleri
“şoven faşitlik”le suçladı.
“YASA YENİDEN DÖNÜŞ UMUDUMUZ OLDU”
Açıklamada, “Türkiye'nin modern dünyayla bütünleşme sürecinde
attığı adımlar”ın, Süryaniler'in yeniden kendi topraklarına dönüş
umudunu da ortaya çıkardığı ve bazı Süryaniler'in bu umudu
gerçekleştirmek için adım attıkları ifade edildi.
“300 BİN SÜRYANİ TOPRAKLARINA DÖNECEK”
Süryani Dernekler Federasyonu açıklamasında şöyle dedi: “Ancak
Süryaniler'in attığı bu adımlar, karanlık zihniyet sahibi ve bütün yaşam
kaynağını düşmanlıklardan alanları yeniden harekete geçirdi” dinelen
açıklamada, şöyle devam edildi: “Geçmişte nüfusunun çoğunluğu
Süryaniler'den oluşan Turabdin ve Hakkari bölgesinde bugün yaklaşık 4
bin Süryani bulunmaktadır. Oysa yurt dışında adı geçen bu bölgelerden
göç etmiş 300 binden fazla Süryani yaşamaktadır. Dürüst insanlar bunun
hesabını yapmaya ve özeleştirisini vermeye çalışırken, son dönemlerde
yeniden ortaya çıkan bir avuç karanlık zihniyetli insanın düşmanlık
tohumları ekmesi düşündürücüdür. Bizi düşündüren ve korkutan şey ise bu
karanlık zihniyetli şovenist-faşistlerin, kardeşliği temsil eden din
maskesinin arkasına saklanmasıdır.”
habervaktim.com
|
Asurî İmparatorluğu mu kuruluyor!
26 Mayıs 2012 Cumartesi 08:15
orhanmir@hotmail.com
Maalesef
böyle bir iddia var şimdilerde. Süryaniler Türkiye’yi toprak satın alma
yoluyla bir çeşit işgal edecek ve büyük bir ihtimalle(!) Mardin merkezli bir Asurî-Süryani İmparatorluğu kuracak!
İddianın sahibi SP GİK üyesi Doğan Bekin. İddiaya geleceğim ama önce Süryaniler için birkaç söz.
Midyat’ta yer alan Mor Gabriel Manastırı için açılan dava olmasaydı, muhtemelen bu ülkede Süryani diye bir halkın olduğunun farkına bile varmayacaktık.
Mor Gabriel Manastırı’nın üstünde yer aldığı toprakların bir kısmının işgal edildiği iddiasıyla açılan ve yerel mahkemede görülen bir “arazi davası” etrafında yürütülen tartışmalar Türkiye’nin azınlıklar ve Lozan sözkonusu olduğunda, şimdiye kadar üstü örtülmüş, halktan gizlenmiş, Ermeni meselesinin yanı sıra, bir de Süryani meselesi diye bir meselesi olduğunu ortaya çıkardı ve o tarihten sonra da cin şişeden çıktı. Süryanileri burada ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde daha fazla duymaya başladık.
Yüzyıl boyunca görmezlikten gelinen bir halkı biraz da mahcubiyet içinde keşfetmek gibi bir şeydi yaşadığımız.
1915’te Süryanilerin başına gelenleri az çok bilenlerdenim. Çünkü bu trajedinin merkezinde Midyat yer alıyor ve ben de Midyatlıyım. Bu halkın azaldıkça azalan bir halk olduğunu, 1915 ve sonrasında zulüm gördüğünü ve katliamlara uğradığını biliyorum. Üç yıl önce Süryani dostlarımın misafiri olarak İsveç’e gittiğimde onların hikâyesini bir kitapla anlatabilecek kadar çok şey öğrenmiştim. Nitekim öyle de oldu, benimle paylaşılan anılar, özel hikâyeler, 1915’ten başlayıp Avrupa’ya uzanan bir anlatıya, bir kitaba dönüştü ve Affet Bizi Marin adıyla yayımlandı.
Süryani halkın macerası devam ediyor.
Yurtdışında yayın yapan televizyonları, giderek güçlenen bir medyaları, tarih araştırmaları yapan kurumları var. Türkiye’nin geçmişle yüzleşme sürecinden bir hayli etkilenmiş görünüyorlar ve bundan daha doğal bir şey olamaz.
Süryaniler hakkında çok şey anlatmak mümkün. Ben şu kadarını söyleyeyim, Süryaniler sözkonusu olduğunda, Türkiye Lozan’ı açıkça ihlal etmiştir. Kendi yurttaşı olan gayrımüslim bir halkın Lozan’da belirlenen haklarını kullanmasına izin vermemiş ve yasakçı bir anlayışla hareket etmiştir.
Şimdilerde bu ihlali ve yasakları görmezlikten gelip, Süryanilerin Türkiye toprakları üstünde bir Asurî İmparatorluğu kurmak istediklerini iddia eden yazılar ve haberler sistematik olarak yayınlanmaya başladı ve bu, son derece provokatif ve endişeli bir ortam yaratıyor.
Büyük bir geriye dönüş yok zaten. Avrupa’dan veya Süryani nüfusun oldukça kalabalık olduğu Irak ve Suriye’den Türkiye’ye muazzam bir Süryani göçü yok.
Kaldı ki olsa ne olur? Türkiye bu halkın da vatanı değil mi?
Süryaniler çeşitli hileler ve haksızlıklarla el değiştiren mülklerini tekrar elde edebilmek için hukuk yoluyla mücadele ediyorlar. Benim bildiğim ve halen Türkiye mahkemelerinde görülen toprak işgali davaları var.
Ama bu sürecin birilerini rahatsız ettiği de bir gerçek. Millet gazetesinde geçenlerde yer alan bir haber, insana Ergenekon süreci öncesinde gayrımüslimlere karşı yürütülen kampanyaları ve bu kampanyaların sonucunda öldürülen Hrant Dink, Malatya Zirve katliamı ve Rahip Santoro cinayetiyle sonuçlanan süreci hatırlatıyor.
Millet gazetesinde yer alan habere bakalım:
“Araştırmacı Yazar Doğan Bekin, tarihte Güneydoğu’dan Musul’a kadar uzanan bölgede kurulmuş olan Büyük Asur Devleti’ni yeniden canlandırmak isteyen Nasturi, Süryani ve Asurîlerin büyük çalışmalar içine girdiklerini bildirdi. Osmanlı döneminde toprakları 28 milyon metrekareye ulaşan ancak şu anda 875 bin metrekareye düşen ülke toprağının bu son çıkarılan yasayla birlikte bu sefer kuvvetle değil, parayla satın alma yoluna gidildiğini belirten Doğan Bekin, ‘Büyük İsrail devletinin kurulması için yapılan çalışmaları herkes bilmektedir. Ancak bunu tamamlayacak bir başka önemli faktör de Güneydoğu’da Büyük Asur Devleti ile ilgili toprak satın alma ve toprakların el değiştirme süreci başlayacaktır’ şeklinde konuştu.”
Gazetenin kaydettiğine göre, Bekin, şu an Suriye’de bulunan Patrik merkezinin de Mardin’e taşınacağını söylüyor.
Yeni bir Asurî İmparatorluğu kuracak olan halkın şu an imparatorluğun merkezi diyebileceğimiz Mardin’de sayısı nedir biliyor musunuz?
Midyat’ta üç bin civarında.. Mardin’de ise 200 aile kadar..
28 milyon metrekare tutarındaki Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan toprakların bir kısmını elimizden alacak olan halkın gücü de nüfusu da bu kadar..
Sonra cidden anlamak mümkün değil..
Şu bakiye topraklar çok kıymetli anladık da, bu toraklarda, İsrail mi, Kürdistan mı, Ermenistan mı, yoksa Asur İmparatorluğu mu kurulacak, artık bir karar verin be kardeşim!
Sayın Doğan Bekin Saadet Partisi GİK üyesiymiş. Siyasi bir parti içinde bu fikirlerle siyaset yapılabiliyor olması gerçekten Türkiye’nin şanssızlığı.
Bekin’in bu ipe sapa gelmez iddialarının ben sadece Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planlarının klasörlerinde birer suç ve ihanet belgesi olarak kaldığını sanıyordum. Meğer bu fikirler hâlâ tedavüldeymiş ve pazarlandığı alan da İslami bir sosyal ve siyasal alan..
İnsan buna ayrıca üzülüyor tabii.
ilkehaber.com
İddianın sahibi SP GİK üyesi Doğan Bekin. İddiaya geleceğim ama önce Süryaniler için birkaç söz.
Midyat’ta yer alan Mor Gabriel Manastırı için açılan dava olmasaydı, muhtemelen bu ülkede Süryani diye bir halkın olduğunun farkına bile varmayacaktık.
Mor Gabriel Manastırı’nın üstünde yer aldığı toprakların bir kısmının işgal edildiği iddiasıyla açılan ve yerel mahkemede görülen bir “arazi davası” etrafında yürütülen tartışmalar Türkiye’nin azınlıklar ve Lozan sözkonusu olduğunda, şimdiye kadar üstü örtülmüş, halktan gizlenmiş, Ermeni meselesinin yanı sıra, bir de Süryani meselesi diye bir meselesi olduğunu ortaya çıkardı ve o tarihten sonra da cin şişeden çıktı. Süryanileri burada ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde daha fazla duymaya başladık.
Yüzyıl boyunca görmezlikten gelinen bir halkı biraz da mahcubiyet içinde keşfetmek gibi bir şeydi yaşadığımız.
1915’te Süryanilerin başına gelenleri az çok bilenlerdenim. Çünkü bu trajedinin merkezinde Midyat yer alıyor ve ben de Midyatlıyım. Bu halkın azaldıkça azalan bir halk olduğunu, 1915 ve sonrasında zulüm gördüğünü ve katliamlara uğradığını biliyorum. Üç yıl önce Süryani dostlarımın misafiri olarak İsveç’e gittiğimde onların hikâyesini bir kitapla anlatabilecek kadar çok şey öğrenmiştim. Nitekim öyle de oldu, benimle paylaşılan anılar, özel hikâyeler, 1915’ten başlayıp Avrupa’ya uzanan bir anlatıya, bir kitaba dönüştü ve Affet Bizi Marin adıyla yayımlandı.
Süryani halkın macerası devam ediyor.
Yurtdışında yayın yapan televizyonları, giderek güçlenen bir medyaları, tarih araştırmaları yapan kurumları var. Türkiye’nin geçmişle yüzleşme sürecinden bir hayli etkilenmiş görünüyorlar ve bundan daha doğal bir şey olamaz.
Süryaniler hakkında çok şey anlatmak mümkün. Ben şu kadarını söyleyeyim, Süryaniler sözkonusu olduğunda, Türkiye Lozan’ı açıkça ihlal etmiştir. Kendi yurttaşı olan gayrımüslim bir halkın Lozan’da belirlenen haklarını kullanmasına izin vermemiş ve yasakçı bir anlayışla hareket etmiştir.
Şimdilerde bu ihlali ve yasakları görmezlikten gelip, Süryanilerin Türkiye toprakları üstünde bir Asurî İmparatorluğu kurmak istediklerini iddia eden yazılar ve haberler sistematik olarak yayınlanmaya başladı ve bu, son derece provokatif ve endişeli bir ortam yaratıyor.
Büyük bir geriye dönüş yok zaten. Avrupa’dan veya Süryani nüfusun oldukça kalabalık olduğu Irak ve Suriye’den Türkiye’ye muazzam bir Süryani göçü yok.
Kaldı ki olsa ne olur? Türkiye bu halkın da vatanı değil mi?
Süryaniler çeşitli hileler ve haksızlıklarla el değiştiren mülklerini tekrar elde edebilmek için hukuk yoluyla mücadele ediyorlar. Benim bildiğim ve halen Türkiye mahkemelerinde görülen toprak işgali davaları var.
Ama bu sürecin birilerini rahatsız ettiği de bir gerçek. Millet gazetesinde geçenlerde yer alan bir haber, insana Ergenekon süreci öncesinde gayrımüslimlere karşı yürütülen kampanyaları ve bu kampanyaların sonucunda öldürülen Hrant Dink, Malatya Zirve katliamı ve Rahip Santoro cinayetiyle sonuçlanan süreci hatırlatıyor.
Millet gazetesinde yer alan habere bakalım:
“Araştırmacı Yazar Doğan Bekin, tarihte Güneydoğu’dan Musul’a kadar uzanan bölgede kurulmuş olan Büyük Asur Devleti’ni yeniden canlandırmak isteyen Nasturi, Süryani ve Asurîlerin büyük çalışmalar içine girdiklerini bildirdi. Osmanlı döneminde toprakları 28 milyon metrekareye ulaşan ancak şu anda 875 bin metrekareye düşen ülke toprağının bu son çıkarılan yasayla birlikte bu sefer kuvvetle değil, parayla satın alma yoluna gidildiğini belirten Doğan Bekin, ‘Büyük İsrail devletinin kurulması için yapılan çalışmaları herkes bilmektedir. Ancak bunu tamamlayacak bir başka önemli faktör de Güneydoğu’da Büyük Asur Devleti ile ilgili toprak satın alma ve toprakların el değiştirme süreci başlayacaktır’ şeklinde konuştu.”
Gazetenin kaydettiğine göre, Bekin, şu an Suriye’de bulunan Patrik merkezinin de Mardin’e taşınacağını söylüyor.
Yeni bir Asurî İmparatorluğu kuracak olan halkın şu an imparatorluğun merkezi diyebileceğimiz Mardin’de sayısı nedir biliyor musunuz?
Midyat’ta üç bin civarında.. Mardin’de ise 200 aile kadar..
28 milyon metrekare tutarındaki Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan toprakların bir kısmını elimizden alacak olan halkın gücü de nüfusu da bu kadar..
Sonra cidden anlamak mümkün değil..
Şu bakiye topraklar çok kıymetli anladık da, bu toraklarda, İsrail mi, Kürdistan mı, Ermenistan mı, yoksa Asur İmparatorluğu mu kurulacak, artık bir karar verin be kardeşim!
Sayın Doğan Bekin Saadet Partisi GİK üyesiymiş. Siyasi bir parti içinde bu fikirlerle siyaset yapılabiliyor olması gerçekten Türkiye’nin şanssızlığı.
Bekin’in bu ipe sapa gelmez iddialarının ben sadece Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planlarının klasörlerinde birer suç ve ihanet belgesi olarak kaldığını sanıyordum. Meğer bu fikirler hâlâ tedavüldeymiş ve pazarlandığı alan da İslami bir sosyal ve siyasal alan..
İnsan buna ayrıca üzülüyor tabii.
ilkehaber.com
Freitag, 25. Mai 2012
Saffron dust and holy lettuce
May 25, 2012 8:39 pm
By Michael Hodges
In the ancient and sacred city of Mardin, eastern Turkey, an ambitious restoration project is turning back the clock
Father
Gabriyel Akyûz pulls up the sleeve of his hassock to reveal a scrawny,
white forearm and a tattoo of a crucifix surrounded by a script I don’t
recognise. Although it is early morning and only May, the sun is already
blasting and the courtyard of the Forty Martyrs church is uncomfortably
hot, so the 57-year-old priest and I retreat into the shade of its high
walls. At the very edge of Anatolia, where southern Turkey meets Syria,
the city of Mardin sits at the foot of a sheer cliff that stands watch
over the flat Mesopotamian plain. This rock has offered men sanctuary
for some 7,000 years but the site’s domination of the Silk Road brought
wealth as well as security. The Arab Abbasid caliphs in the 11th century
and later the Ottomans fortified the summit and built a city at its
base. Today a new town sprawls to the north-west of the rock while the
old town, famed for its array of both steeples and minarets, has become
the focus of a remarkable initiative with no lesser goal than to reverse
the passage of time.A collaboration between the local authority, government and private investors, it aims to strip away the accrued jumble of the past century, demolishing 700 buildings to leave a pristine cityscape of sandblasted Ottoman mansions, mosques, churches and twisting arcaded alleys known as abbara. The project is ambitious and well funded: since its beginnings in 2006, 33m lira (£11.3m) has been spent and 130 concrete buildings torn down. It is a gradual process – rather than relying on compulsory purchase orders, the properties’ owners are offered a package of cash and rehousing, leading to potentially lengthy negotiations.
The aim is to increase annual tourist numbers from the present 1m to at least 5m by 2017. Many of these visitors are middle-class Istanbulis, who make the nearly two-hour flight to Mardin airport for a taste of an authentically Middle Eastern atmosphere that comes without the occasional madness of the real thing. But the world is expected to follow and already there is a new Hilton at the head of one of the many valleys that bring scree and boulders to the edge of the city.
Inside Father Gabriyel’s walls there is no need for renovation as the church and its precincts are pristine. They are kept so by the donations and piety of Mardin’s diaspora Orthodox Syrian Christian community, adherents of what they claim to be the oldest Christian church in existence, founded by St Peter when he gathered the disciples in Antioch after the death of Christ. Fleeing persecution by the Romans, the early Christians came here, to the empire’s very eastern edge, where the faith was adopted by the local Syrian population.
Father Gabriyel explains that his tattoo signifies he has made pilgrimage to Jerusalem. Then he translates the unfamiliar script: “Jesus is raised from the dead.” The language is a dialect of Aramaic, the lingua franca of the near east 2,000 years ago. “Christ could understand our language and when he comes back,” Father Gabriyel laughs, “we are ready to translate for you.”
There are few Aramaic speakers now. As well as the terrible suffering of the Armenians during the first world war, from 1890 to the mid-1920s the region witnessed the deaths of hundreds of thousands of Syrians at the hands of Kurdish bands following Ottoman orders. In the 1980s the vicious guerrilla war between the Kurdish PKK and the Turkish army caused further exodus and the sandbagged military strong points that still stud the valleys testify to the intensity of that conflict.
But things are changing. In the past decade there has been a trickle of older returnees from the Syrian communities in Germany and Sweden, coming to bury their retirement euro pots in the ancestral soil. And despite, or perhaps because of, that bloody local history, nearly everyone you meet in Mardin – museum guides, local officials, shopkeepers, restaurateurs – will tell you how well the Kurds, Turks, Arabs and Syrians who live here get on. The alternatives to getting on can be seen from the rooftop terraces of the old town’s main artery, Hükümet Caddesi, which look down to the Syrian border, closed now as Mardin’s neighbours go through their own torment.
The Kasimiye madrasa
Hükümet
Caddesi is at the heart of the area that has already been restored, a
street of coffee shops and soap sellers – green pistachio soap for
dandruff, white pistachio for rough skin – that leads to the renovation
project’s centrepiece, the Mardin City Museum. The slice of glittering
glass attached to the front of the town’s old Ottoman barracks cost 7m
lira, paid for by the Sabanci family, heads of Turkey’s famed industrial
group. The inside is as cool and pleasing as the exterior and handily –
as my Turkish, Kurdish, Arabic or Aramaic is not what it should be –
also explains the region’s past in English. The storytelling is partial
perhaps; light on the massacres and the mass emigrations, but sometimes
peace is best served by forgetting.When I ask Father Gabriyel, who I suspect is as much a diplomat as he is a pilgrim, whether the Syrian conflict is affecting Mardin, he assures me it isn’t. The Turkish government takes the same line, declaring the absolute safety of the region. Mardin sits on the edge of a long massif known as Tur Abdin – the mountain of the servants of God. It is an area of astonishing beauty but also sanctity. Dotted with hundreds of ruined monasteries and places of worship, for Syrians Tur Abdin is second only to Jerusalem in its holiness.
Father Gabriyel must take mass so, pledging to make my own Syrian pilgrimage the next day, I leave him to his ministrations and wander through the abbara and down the hill to Mardin’s souk. This has yet to be cleaned and reordered and, wandering through its pungent chaos, I wonder if it ever could or should be. The dust in my eyes and the call to prayer from the 14th-century Abdul Latif mosque remind me that I am nearer the Tigris than the Bosphorus. Consequently attitudes to alcohol are less relaxed here and I have to look hard to find an option other than tea. Eventually I find a cold beer in a down-at-heel bar where a man keens to a keyboard accompaniment. The synthesiser sounds as if its controls are set to generic Middle Eastern but the man sings in Turkish, Kurdish and Arabic and the small dark bar is gradually transformed by his laments. When I wake the next morning the melodies are with me as strongly as the smell of cigarettes on my clothes.
Mor Hananyo is three miles east of Mardin, a taxi drive through a collapsing escarpment of shattered tors and bluffs pocked with hermits’ retreats. I start my own pilgrimage not in the darkness of a monk’s cell but sitting in a meadow outside the monastery, watching post-box red poppies bend with the wind. Overhead swallows ride the gusts that will bring a sandstorm from the Syrian Desert and coat the buildings above me, also known as the Saffron monastery, in orange dust.
To reach the monastery of Father Gabriyel’s namesake, Mor Gabriel, requires another hour’s drive east across the plateau through barley fields and vineyards, a sure sign of an Syrian presence; they need wine for their communion. A mirror of Mardin on the high plateau, Midyat lacks the dramatic rock but has the minarets and steeples that speak of a similarly shared past. Children fly kites on the edge of town and inside the old town has been renovated over the past decade. However, the new cobbles and restored arcades are still a passageway for biblical-era beasts of burden and remain a hazard for sandal wearers.
I take shelter from the dung and the wind behind more walls at the Kasr-I-Nehroz, a private hotel inside an Ottoman town house. This collection of interlinking courtyards, vaulted cellars and breezy ramparts once offered shelter to Syrians fleeing violence, but today all is calm and in the shady courtyard the landscape comes to my table in the shape of Syrian wine and lamb encased in bulgur wheat. The wine is good, naturally organic as no one needs fertiliser here, the whites dark, almost orange, with a hint of botrytis; the reds soft and comforting.
Moving on to Mor Gabriel I pass through rock-littered hillsides and past fields where Kurdish girls in bright floral headscarves sit under olive trees and men walk behind ploughs pulled by horses. It is an ancient scene but the interior of Mor Gabriel offers an even older one. The monastery’s main church was built in AD512 and, although Tamerlane’s Mongols took the gold and silver from the ceiling, the apse retains mosaics of the saints that shimmer with gold leaf. It is said that a woman who sleeps here will conceive – and women come from across the Syrian diaspora to do just that.
Further devotion is marked by the slogan masallah – “if God wills it” – emblazoned on the trucks we pass on the precipitous road that falls back down to the plain. But not all Kurds here follow the call of Islam. The Tur Abdin is also home to some 500 of the world’s 1m Yazidi, whose syncretic faith includes elements of shamanism and Zoroastrianism. The men grow large moustaches and can be recognised in restaurants because they will not eat lettuce, which, delightfully, is holy to them.
Such faiths thrive in the margins between more orthodox powers and 1,400 years ago this region was contested by the Christian Byzantine empire and the Zoroastrian Sassanid Persians. On the edge of the plain Justinian, the great Byzantine emperor, ordered the fortification of the city of Dara, nine miles of walls and 28 towers, to stake the Byzantine claim to the rich soil of Mesopotamia. The Sassanids in turn attacked and in AD530 were smashed by the Byzantine general Belisarius outside the city walls. Much of those walls survive today as, within 100 years of the battle, the coming of Islam ended the confrontation between Byzantines and Sassanids and Dara slipped into obscurity.
Now Kurdish villagers live among the ruins, clinging to their homes despite rehousing offers from a government keen to develop the site as a historical attraction. I wander between the houses, then descend into a cavernous stone cistern that appears unchanged since Justinian’s men dug it out. Emerging into the light, my eyes have only a moment to adjust before a young girl appears and offers me a garland of wild flowers. She runs away, laughing, over the paving slabs of an agora that once rang to the calls of Byzantine street traders.
On the other side of the village archeologists have uncovered a stunning necropolis in a hidden valley. The exposed cliffs are honeycombed with tombs dug into the soft limestone. Under the floor of a church that dates back to the fourth century is a burial site containing 100 male bodies, many of them armed with swords and some accompanied by their horses. Like Father Gabriyel, they are waiting for the call.
The Financial Times, 2012
(SOL corrected a name)
Süryanileri göçe zorlayan zihniyet yeniden iş başında
Milli Gazete ve Saadet Partisi Süryanilere yönelik kışkırtıcı kampanya başlattı…
24 Mayıs 2012 Perşembe 16:17
Mehmet Göcekli / Demokrat Haber
Maruz kaldıkları baskılar sonucu binlerce yıldır
yaşadıkları vatanlarından göç etmek zorunda bırakılan Süryani
vatandaşlarımızdan birkaç aile tekrar doğdukları topraklara geri dönmeye
başladı. Bazı dini mekanlar restore edildi. Geçmişle yüzleşebilmek ve
bu toprakların solan renklerini yeniden kazanması için umut olan bu
gelişmeler bazı kesimleri ise rahatsız etti. Yaşanan gelişmeleri
çarpıtan ve abartan bu kesimler provokatif komplo teorileri ile
yayınlara başladı.
BÜYÜK ASUR DEVLETİ KURACAKLARMIŞ
Saadet Partisi’nin yayın organı olan Milli Gazete’de dün yayınlanan “Toprak Satışıyla Ortaya Çıkan Yeni Tehlike Midyat'a Vatikan kolonisi!” başlıklı
haberde Süryaniler hedef gösterildi. Güneydoğu’da Büyük İsrail, Büyük
Ermenistan, Büyük Kürdistan kurulacağı teorileri üzerine yıllardır
yayınlar yapan Milli Gazete şimdi de Büyük Asur Devleti kurulacağını
iddia etti.
Haberde şöyle dendi:
“Yabancılara toprak satışı, Güneydoğu'da Büyük Asur
Devleti idealindeki Nasturi, Süryani ve Asurileri harekete geçirdi.
Türkiye aleyhine Stokholm, İsveç, Avustralya ve 3 ABD Eyaletinde Sözde
Seyfo (kılıçtan geçirme) Soykırım Anıtı diken Büyük Asur lobisinin
Avrupa ülkelerinin desteğiyle Türkiye'de özellikle Antakya, Urfa ve
Mardin'de toprak alımı için harekete geçtiği bildirildi.
Milli Gazete'ye açıklamalarda bulunan Araştırmacı
Yazar Doğan Bekin, tarihte Güneydoğu'dan Musul'a kadar uzanan bölgede
kurulmuş olan Büyük Asur Devletini yeniden canlandırmak isteyen Nasturi,
Süryani ve Asurilerin büyük çalışmalar içine girdiklerini bildirdi.
Doğan Bekin, "Büyük İsrail devletinin kurulması
için yapılan çalışmaları herkes bilmektedir. Ancak bunu tamamlayacak bir
başka önemli faktör de Güneydoğu’da Büyük Asur Devleti ile ilgili
toprak satın alma ve toprakların el değiştirme süreci başlayacaktır"
şeklinde konuştu.”
SÜRYANİLERİ GÖÇE ZORLAYAN ZİHNİYET YENİDEN İŞ BAŞINDA
Mardin Midyat’ta faaliyet yürüten Süryani Dernekler Federasyonu bu tür yayınların çoğalması üzerine bir açıklama yaptı. Açıklamada şöyle denildi:
“Bizi düşündüren ve korkutan şey bu karanlık
zihniyetli şovenist-faşistlerin, kardeşliği temsil eden din maskesinin
arkasına saklanmasıdır. Bizler semavi dinlerin birbirine düşman
olmadığına inanıyoruz. Ancak, son günlerde Milli Gazete,
haberdiyarbakir.com, sanliurfa.com vb. gazete, haber portalı ve Saadet
Partisi GİK üyesi Doğan Bekin gibi kişilerin yazdıkları yazılarla
dinler, inananlar ve etnik yapılar arasında düşmanlık tohumları ekilmeye
çalışılıyor. Ki bunları yaparken de binbir türlü yalan ve iftiraya
başvurmaktan kaçınmıyorlar.
Biz Hıristiyan ve Müslümanlar olarak bu topraklarda
1300 yıldır bir arada kardeşçe yaşamaya çalıştık ve çalışmaya devam
ediyoruz. Beklentimiz tüm inanan, demokrat ve ilericilerin oluşturulmaya
çalışılan bu düşmanlığa karşı tavır göstermesi ve karanlık tüm
zihniyetlere dur demesidir. Bu anlamda Süryani Dernekler Federasyonu
olarak her türlü çabayı sarf edip, bu karanlık faşizan zihniyete karşı,
dostluk ve kardeşliği egemen kılmaya çalışacağız.”
demokrathaber.net
Donnerstag, 24. Mai 2012
Suloqo bayramını kutladılar, sokağa süryani adını verdiler
24 Mayıs Perşembe 14:19
Pentikus [Suloqo] bayramını kutladılar, sokağa süryani adını verdiler
Diyarbakır’daki Meryem Ana
Kilisesi’nde bir araya gelen dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan
Süryaniler, Hz. İsa’nın göğe yükseliş günü olan Pentikus Bayramı’nı
kutladı.
ENGİN ÖZTÜRK
Hz. İsa’nın gerildiği çarmığın haç parçası ile yapılan duanın ardından kilise önündeki Ana Sokağı’nın ismi Süryani din adamı olan Bar Salibi adı olarak değiştirildi. İsmi değiştiren BDP’li Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş bu hareketi ile ‘Süryani nişanı’ ile ödüllendirildi.
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesinde bir araya gelen dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Süryaniler, Hz. İsa’nın göğe yükselişi olan Pentikus Bayramı’nı kutladı.
Kilisede yapılan dini törene Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo yanı sıra Amerika, İtalya, Almanya, Kanada, İsveç ve Hollanda gibi Avrupa ülkelerinden 150 kadar Süryani katılırken, ayine davet edilen Sur İlçe Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, AK Parti İl Başkanı Halit Advan, Emniyet Müdür Yardımcısı Metin Murt Arslan ve çok sayıda davetli de katıldı. Adıyaman Metropoliti Morg Grigorios Melki Ürek’in yönettiği HZ. İsa’nın çarmığa gerildiği haç parçasını özel bir kavanozda eline alan Metropolit Ürek’in yaptığı dualara cemaat eşlik etti.
“TARİHİ GÜNLERİMİZDEN BİRİNİ YAŞIYORUZ”
Ayinin ardından konuşan Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Güneydoğu’da 3 bin civarında Süryani ailenin yaşadığını söyledi. Süryaniler konusunda çalışmalar yapan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ı onurluk veren Johny Messo, Demirbaş sayesinde Süryanilerin tarihi günlerden birini daha yaşadığını kaydetti. Abdullah Demirbaş’a övgüler yağdıran Johny Messo, son olarak Demirbaş’a yalnızca Süryanilere büyük hizmeti geçenlere verilen ‘Süryani nişanı’ taktı.
“SİZİ KOVANLARIN İNADINA TOPRAKLARINIZA DÖNÜN”
Yurt dışında gelen Süryanilere hitaben konuşan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ise, insanların bir dönem büyük travmalar yaşayarak kadim topraklardan göç ettiklerini ifade kaydetti.
İnsanların gitmek zorunda bırakıldığını belirten Demirbaş, şunları söyledi:
“Kentler kimlikleri ile vardır, biz bu gün bir kentin kimliğini asıl sahiplerine teslim etmekten büyük onur duyuyoruz. Kaybettiğimizi yeniden kazanma çabasındayız. Elbette birçok şeyi geri getiremeyebiliriz ama inanıyorum ki geleceği daha güzel bir şekilde yaşamak adına acıları yarıştırmak yerine acılarımızı ortaklaştırabiliriz. Ben görevimi yapıyorum, asıl ben size teşekkür ediyorum. Sizleri kovanların inadına topraklarınıza döndünüz. Hepinizi kadim topraklarda Mezopatmaya’ya; Kürt coğrafyasına davet ediyorum.”
SOKAĞA SÜRYANİ DİN ADIMININ İSMİ VERİLDİ
Yapılan konuşmaların ardından Diyarbakır Sur Belediyesi tarafından Süryanilerden gelen yoğun istek üzerine kilise önündeki Ana Sokağı’nın ismi Süryani din adamı olan Bar Salibi adı olarak değiştirildi. Tabelayı sokağa Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo ile Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş astı.
stargazete.com
Hz. İsa’nın gerildiği çarmığın haç parçası ile yapılan duanın ardından kilise önündeki Ana Sokağı’nın ismi Süryani din adamı olan Bar Salibi adı olarak değiştirildi. İsmi değiştiren BDP’li Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş bu hareketi ile ‘Süryani nişanı’ ile ödüllendirildi.
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesinde bir araya gelen dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Süryaniler, Hz. İsa’nın göğe yükselişi olan Pentikus Bayramı’nı kutladı.
Kilisede yapılan dini törene Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo yanı sıra Amerika, İtalya, Almanya, Kanada, İsveç ve Hollanda gibi Avrupa ülkelerinden 150 kadar Süryani katılırken, ayine davet edilen Sur İlçe Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, AK Parti İl Başkanı Halit Advan, Emniyet Müdür Yardımcısı Metin Murt Arslan ve çok sayıda davetli de katıldı. Adıyaman Metropoliti Morg Grigorios Melki Ürek’in yönettiği HZ. İsa’nın çarmığa gerildiği haç parçasını özel bir kavanozda eline alan Metropolit Ürek’in yaptığı dualara cemaat eşlik etti.
“TARİHİ GÜNLERİMİZDEN BİRİNİ YAŞIYORUZ”
Ayinin ardından konuşan Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Güneydoğu’da 3 bin civarında Süryani ailenin yaşadığını söyledi. Süryaniler konusunda çalışmalar yapan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ı onurluk veren Johny Messo, Demirbaş sayesinde Süryanilerin tarihi günlerden birini daha yaşadığını kaydetti. Abdullah Demirbaş’a övgüler yağdıran Johny Messo, son olarak Demirbaş’a yalnızca Süryanilere büyük hizmeti geçenlere verilen ‘Süryani nişanı’ taktı.
“SİZİ KOVANLARIN İNADINA TOPRAKLARINIZA DÖNÜN”
Yurt dışında gelen Süryanilere hitaben konuşan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ise, insanların bir dönem büyük travmalar yaşayarak kadim topraklardan göç ettiklerini ifade kaydetti.
İnsanların gitmek zorunda bırakıldığını belirten Demirbaş, şunları söyledi:
“Kentler kimlikleri ile vardır, biz bu gün bir kentin kimliğini asıl sahiplerine teslim etmekten büyük onur duyuyoruz. Kaybettiğimizi yeniden kazanma çabasındayız. Elbette birçok şeyi geri getiremeyebiliriz ama inanıyorum ki geleceği daha güzel bir şekilde yaşamak adına acıları yarıştırmak yerine acılarımızı ortaklaştırabiliriz. Ben görevimi yapıyorum, asıl ben size teşekkür ediyorum. Sizleri kovanların inadına topraklarınıza döndünüz. Hepinizi kadim topraklarda Mezopatmaya’ya; Kürt coğrafyasına davet ediyorum.”
SOKAĞA SÜRYANİ DİN ADIMININ İSMİ VERİLDİ
Yapılan konuşmaların ardından Diyarbakır Sur Belediyesi tarafından Süryanilerden gelen yoğun istek üzerine kilise önündeki Ana Sokağı’nın ismi Süryani din adamı olan Bar Salibi adı olarak değiştirildi. Tabelayı sokağa Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo ile Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş astı.
stargazete.com
Sokağa Metropolitin İsmi Verildi
24 Mayıs 2012 Perşembe 16:51
Törende konuşan Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Hollanda'da doğduğunu ancak anne ve babasının Midyatlı olduğunu söyledi.
Geçen yıl Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ı ziyaretinde sokağa Bar Salibi Sokağı isminin verilmesini teklif ettiklerini, bu tekliflerinin kabul edilmesi nedeniyle çok mutlu olduklarını kaydeden Messo, "Hristiyanlar ve Müslümanlar olarak birlikte bugün çok güzel bir gün geçiriyoruz. Bugün aynı zamanda hazreti İsa'nın göğe yükseliş günüdür. İstanbul'dan çok sayıda cemaat üyesiyle buraya geldik. Türk dış politikacılarının gösterdiği ilgi bizi çok memnun ediyor" dedi.
Sur İlçe Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ise Yakup Bar Salibi'nin 11. yüzyılda Diyarbakır'da yaşamış 30'u aşkın eseri bulunan bir metropolit olduğunu söyledi.
AK Parti İl Başkanı Halit Advan da Regaip Kandili olan bugünün Süryani vatandaşlarca hazreti İsa'nın göğe yükseldiği gün olarak kabul edildiğini belirterek, "Her iki din mensuplarının gününü kutluyorum. Diyarbakır çok kadim bir kenttir. Yüzyıllarca önce yaşamış çok değerli bir alimin isminin sokağa verilmesi bizi memnun etti" diye konuştu.
Konuşmaların ardından Messo ve Demirbaş, Bar Salibi Sokağı tabelasını astı.
Daha sonra Meryem Ana Süryani Kilisesi'nde düzenlenen ve Adıyaman Metropoliti Morg Grigorios Melki Ürek'in yönettiği ayine çok sayıdadavetli katıldı.
Kaynak: AA
Diyarbakır Sur Belediyesi, Meryem Ana Kilisesi'nin bulunduğu sokağın ismini Bar Salibi olarak değiştirdi
Diyarbakır Sur Belediyesi, Meryem Ana Kilisesi'nin yer aldığı sokağa, 11. yüzyılda Diyarbakır'da yaşamış bir metropolitin ismini verdi.
Bir süre önce Sur Belediyesi'nce Alipaşa Mahallesi'ndeki Meryem Ana
Kilisesi'nin bulunduğu sokağın ismi Bar Salibi Sokağı olarak
değiştirilirken, sokağa yeni ismini taşıyan tabelanın asılması için
tören düzenlendi.Törende konuşan Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Hollanda'da doğduğunu ancak anne ve babasının Midyatlı olduğunu söyledi.
Geçen yıl Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ı ziyaretinde sokağa Bar Salibi Sokağı isminin verilmesini teklif ettiklerini, bu tekliflerinin kabul edilmesi nedeniyle çok mutlu olduklarını kaydeden Messo, "Hristiyanlar ve Müslümanlar olarak birlikte bugün çok güzel bir gün geçiriyoruz. Bugün aynı zamanda hazreti İsa'nın göğe yükseliş günüdür. İstanbul'dan çok sayıda cemaat üyesiyle buraya geldik. Türk dış politikacılarının gösterdiği ilgi bizi çok memnun ediyor" dedi.
Sur İlçe Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ise Yakup Bar Salibi'nin 11. yüzyılda Diyarbakır'da yaşamış 30'u aşkın eseri bulunan bir metropolit olduğunu söyledi.
AK Parti İl Başkanı Halit Advan da Regaip Kandili olan bugünün Süryani vatandaşlarca hazreti İsa'nın göğe yükseldiği gün olarak kabul edildiğini belirterek, "Her iki din mensuplarının gününü kutluyorum. Diyarbakır çok kadim bir kenttir. Yüzyıllarca önce yaşamış çok değerli bir alimin isminin sokağa verilmesi bizi memnun etti" diye konuştu.
Konuşmaların ardından Messo ve Demirbaş, Bar Salibi Sokağı tabelasını astı.
Daha sonra Meryem Ana Süryani Kilisesi'nde düzenlenen ve Adıyaman Metropoliti Morg Grigorios Melki Ürek'in yönettiği ayine çok sayıda
Kaynak: AA
Diyarbakır'da Hz. İsa'nın Göğe Yükselişi Ayin ile Kutlandı
Haber Tarihi: 24 Mayıs 2012 Perşembe Saat 15:16
İhlas Haber Ajansı
İhlas Haber Ajansı
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesi'nde Hz.
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesi'nde Hz. İsa'nın göğe yükselişi olan Pentikus Bayramı Avrupa'dan gelen çok sayıda Hristiyan'ın katılımıyla düzenlenen ayinle kutladı.
Meryem Ana Kilisesi'nde düzenlenen dini törene Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo'nun yanı sıra Almanya, Kanada, İsveç ve Hollanda gibi Avrupa
ülkelerinden 100 civarında Süryani katıldı. Adıyaman Metropoliti Morg
Grigorios Melki Ürek'in yönettiği ayine Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Ak Parti İl Başkanı Halit Advan, Emniyet Müdür Yardımcısı Metin Murt Arslan ve çok sayıda davetli
katıldı. HZ. İsa'nın çarmığa gerildiği haç parçasını özel bir kavanozda
eline alan Metropolit Ürek'in yaptığı dualara cemaat eşlik etti.
Ayinin
ardında davetliler, kilise önündeki Ana Sokağı'nın Süryani din adamı
olan Bar Salibi adı olarak değiştirildi. Tabelayı sokağa asan Dünya
Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, "Tarihi günlerimizden birini yaşıyoruz" dedi.
Güneydoğu'da 3 bin civarında Süryani ailenin yaşadığını söyleyen Johny Messo, Süryaniler konusunda çalışmalar yapan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ı madalya ve plaket verdi. Yurt dışında gelen Süryanilere hitaben konuşan Sur İlçe Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, insanların bir dönem büyük travmalar yaşayarak kadim topraklardan göç ettiklerini kaydederek şöyle dedi:
"Keşke
bu günleri 30-40 yıl önce yaşasaydık ta insanlarımızı buradan gitmek
zorunda kalmasıydı. Kentler kimlikleri ile vardır, biz bu gün bir kentin
kimliğini asıl sahiplerine teslim etmekten büyük onur duyuyoruz.
Kaybettiğimizi yeniden kazanma çabasındayız. Elbette birçok şeyi geri
getiremeye biliriz ama inanıyorum ki geleceği daha güzel bir şekilde
yaşamak adına acıları yarıştırmak yerine acılarımızı ortaklaştıra
biliriz. Ben görevimi yapıyorum, asıl ben size teşekkür ediyorum.
Sizleri kovanların inadına topraklarınıza döndünüz. Hepinizi kadim
topraklarda Mezopatmaya'ya; Kürt coğrafyasına davet ediyorum."
Adıyaman
Metropoliti Morg Grigorios Melki Ürek ise törene gelerek kendilerine
destek veren Müslümanlara teşekkür ederek Regaip Kandillerini kutladı.
Kilisenin girişine asılan yazıda da "Aramızda bulunan Müslüman
misafirlerimiz ve de bütün Müslüman aleminin Regaip Kandili'ni kutluyor,
hayırlara vesile olmasını diliyoruz" yazısı asıldı. - DİYARBAKIR
haberler.com
Diyarbakir - Meryem Ana Kilise'si sokağına Bar Salibi ismi verildi
ANF 14:21 / 24 Mayıs 2012
Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kilisesinde bir araya gelen dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Süryaniler, Hz. İsa'nın göğe yükselişi olan Pentikus Bayramı'nı kutladı. Bayrama, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Adıyaman Süryani Metropoliti Melki Ürek, AKP İl Başkanı Halit Advan, Emniyet Müdür Yardımcısı Metin Murt Arslan, Sur Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Altınkaynak, Süryani Vakfı Başkanı Can Şakarer ve çok sayıda misafir katıldı. 'Bar Salibi' sokağının açılışından önce Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Messo, Sur Belediye Başkanı Demirbaş'a 'Süryani nişanı' takdim etti.
Ayinin ardından konuşan Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo, Güneydoğu'da 3 bin civarında Süryani ailenin yaşadığını söyledi.
Ayinden sonra 'Bar Salibi' sokağının açılışı nedeniyle açıklamada bulunan Demirbaş, "Keşke bu günleri daha önce yaşasaydık. Evet, insanlar gittiler. Ama gidenlerle birlikte biz de kaybettik. Şimdi tarihsel özeleştiri yaparak kaybettiklerimizi yeniden kazanma çabasındayız. Elbette ki belki birçok şeyi geri getiremeyiz. Ama inanıyorum ki geleceği daha güzel bir şekilde yaşamak adına öreceğiz. İki kutsal dinin güzel bir günündeyiz. Aynı zamanda hem Regaip Kandili hem de İsa'nın göğe çıkışıdır. Ne kadar güzel bir tesadüf. Ama bir şeyi gösteriyor; farklılıklarımızla bir arada yaşamamız gerektiğini, artık acıları yaşamayalım diye birçok şeyi yapmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Artık acıları yarıştırmak yerine, acıları ortaklaştırmak bir daha geçmişin yaşanmaması adına bir şeyler yapmalıyız" dedi.
Yapılan konuşmanın ardından Meryem Ana Süryani Kilisesi'nin bulunduğu 'Ana Sokak' ismi, Süryani din adamı Bar Salibi'ye atfen 'Bar Salibi Sokağı' olarak değiştirildi.
ANF NEWS AGENCY
http://firatnews.biz
Montag, 21. Mai 2012
Ziyaret Tepe tabletindeki 60 kadının sırrı
RADIKAL, 21/05/2012 2:00
Diyarbakır'daki höyükte bulunan Asur tabletinde yazılı isimler, bölgede 'bilinmeyen bir dil'i ortaya çıkardı.
İki yıl önce bulunan tabletin yazıları yeni çözüldü.
Hem tarihsel hem de dilbilim açısından, bölgedeki kazılar sırasında çıkarılan diğerlerinden ayrı bir yere sahip olan tablet, höyükteki sarayın alt kısmından çıkarılmıştı. Cambridge Üniversitesi’nden Dr. John Macginnis, tablette ismi geçen 60 kadının Asur İmparatorluğu Zağros Dağları etrafındaki bölgeyi istila ettiğinde getirilen ve sarayda çalıştırılan kadınlar olduğunu düşünüyor. Keşif, yazın yapılacak yeni kazılarla daha da heyecanlı hale gelecek.
10 yıldır kazılıyor
Ziyaret Tepe bölgedeki büyük höyüklerden biri ve ovadan 22 metre yükseklikte 3 hektarlık bir alana yayılmış halde. Kuzey taraftaki höyüğün (akropol) üç tarafında uzanan ‘aşağı şehir’ ise 29 hektarlık bir alanı kaplıyor. Ilısu baraj gölünün bölgenin büyük bir kısmını sular altında bırakacak olması nedeniyle 10 yıldır kurtarma kazı çalışmaları yapılıyor. Kültür Bakanlığı’nın desteklediği proje, Dr. Macginnis dışında, Akron Üniversitesi’nden Doç. Dr. Timoty Matney, Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu ve Mainz Üniversitesi’nden Dr. Dirk Wicke tarafından yürütülüyor.
Ziyaret Tepe arkeolojik kazı alanından iki yıl önce çıkarılan kil tabletteki yazının 2 bin 500 yıl önceye dayanan bir dil olduğu ortaya çıktı. Tabletin üzerinde Süryanice çivi yazısı ile yazılmış 60 kadın ismi var. Şimdiye kadar bilinmeyen bu dilin ve tabletin üzerindeki yazının sırrını kazı çalışmalarından sorumlu arkeologlardan biri olan Dr. John Macginnis BBC Türkçe’ye anlattı. Süryanice çivi yazısının şifresinin yüzyıldan fazla bir süre önce çözüldüğünü dolayısıyla tabletin üzerindeki yazıların okunabildiğini belirten Macginnis, kadın adlarının bir iki tanesi dışında geri kalanının bölgede bilinen dillerle hiçbir benzerlik taşımadığını ve bilinmeyen bir dil olduğunu söylüyor. Macginnis’e göre, iki yıl boyunca üzerinde çalıştıkları bu dil, hakkında bilgi olmayan, Asur İmparatorluğu’nun doğu bölgesine ait olabilir.
Dört ihtimal
Projede Marmara Üniversitesi adına görev alan Prof Dr. Kemalettin Köroğlu tablet hakkında şu bilgileri veriyor:
“Bu tablet sarayın bulunduğu odada ele geçti. Asur sarayında çalışan 60 kadının ismi yer alıyor. İki isim mükerrer yazılmış, bir tanesi de kırık, tam okunmuyor. Bu isimlerin bazıları bölge dillerine uygun. Biri eski İran isimlerine benziyor. Ancak diğerleri hiç bildiğimiz bir dilde değil. Dört ihtimal var. Asurlular hüküm sürdükleri 400 yıl boyunca 1.5 ile 4.5 milyon insani tehcir etmişler. Ticari, ekonomik, askeri nedenlerle yapılmış. Belki bu tehcir sırasında bilmediğimiz bir topluluk esir edilmiş olabilir. İkinci neden bölgede henüz tespitini yapmadığımız bir topluluk olabilir. Üçüncüsü aynı dönemde Elazığ bölgesinde Muşki diye bir toplum var ve bunların dilleri hakkında bilgimiz yok. Belki bu topluluğa aitler. Dördüncüsü de Diyarbakır bölgesinde Dicle’nin kuzeyinde yaşayan Şubriya isimli bir topluluk var. Bunların da yazılı belgeleri yok. Yerel dilleri olabilir diye düşünüyoruz. Yeni kazı döneminde tabletteki kadınların nasıl geldikleri bilgisine ulaşacak yeni tabletler bulmayı umuyoruz.”
Zengin bir coğrafyaya ışık tutacak
Doğu Anadolu Arkeolojisi ve Demir Çağı Kültürleri üzerine çalışmalarla tanınan arkeolog Nezih Başgelen ise tabletin önemini şöyle anlatıyor:
“Önemli bir Asur yerleşimi olan Ziyaret Tepe’de bulunan bu tablet Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ’da oldukça karmaşık bir döneme ışık tutması açısından önemli bir tarihi belgedir. Özellikle M.Ö 13. yüzyıldan itibaren Asur kaynaklarında tabletin bahsettiği alanlarla ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Örneğin başkent Asur’da bulunmuş bir tablette Asur Kralı I. Salmanassar’ın (M.Ö. 1263-1234) kendisine karşı ayaklanan ülkelere yaptığı sefer ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Diyarbakır yakınındaki Ziyaret Tepe’de (Tushan) bulunan bu tabletin ait olduğu süreç Urartu devletinin de önemli bir güç olarak geliştiği bir dönemdir. Bu alanın tarihi coğrafyasında Orta Toros ve Zagros Dağları arasında kalan bölgede batıdan doğuya doğru Geç Hitit devletleri; Orta Fırat bölgesinde Arami devletleri bulunmaktadır. Kumme ülkesi ise büyük ihtimalle Habur’un doğusundaydı. Van Gölü’nün güneyi ile Yukarı Botan Suyu’nun doğduğu yer arasında bulunan dağlık Hubuskia madencilik açısından stratejikti. Urumiye Gölü’nün batı kıyısında Gilzanu, Zagros Dağları’nın diğer yanında Parsua, Mana ve Amádája ülkeleri yer alıyordu. Bu ülkelerin dillerinin de farklı olduğu öngörülmekte ancak haklarında çok az şey bilinmekteydi. Bu açıdan Asur tarih yazıcılığının bize aktardığı bilgiler çok önemli. Tablette adları geçen kadınların bu ülkelerden birinden geldiğini rahatlıkla düşünebiliriz. Bu isimler üzerinde yapılacak araştırmalar yazılı kaynaklarda bugüne kadar adları geçmediği için tarihleri karanlıkta kalmış bu halkların kültürlerini ve tarihlerini aydınlatabilir.”
Sonntag, 20. Mai 2012
Bakan Şimşek, Süryanilerle futbol oynadı
19.05.2012 20:41
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek memleketi Batman’da Süryani vatandaşlarla futbol maçı oynadı.
Toprak sahada oynanan maçta Bakan Şimşek ilk yarıda Süryani takımında ikinci yarıda ise köyünün takımının formasını giydi. Güneşli havada başlanan maç yağmur altında devam etti. Maçı Süryanilerin Turabdin takımı 7-4 kazandı.
19 Mayıs Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor bayramı günü münasebetiyle Bakan Şimşek doğup büyüdüğü Gercüş’ün Arıca köyünde Süryani vatandaşlarla futbol maçı oynadı. Eşi Esra Şimşek ile beraber doğduğu köye gelen Bakan Şimşek’i köyün girişinde Turabdin Metropoliti Timotheos Samuuel Aktaş ve çevre köylerden maç için gelen Süryaniler karşıladı.
Bakan Şimşek çocukluğunda oynadığı toprak sahaya gelerek hem köylülerini hem de Süryani sporculara karanfil vererek maça başladı. İlk yarı Süryanilerin Turabdin takımında oynayan Bakan Şimşek ikinci yarıda köyünün takımının formasını giyerek kale önünde gol aradı.
BAKAN ŞİMŞEK'İN GOLÜ MAÇIN SON DAKİKASINDA GELDİ
Bakan Şimşek ilk yarıda atamadığı golü ikinci yarının sonunda kendi köyünün forması altında attı. Yaklaşık bir saat süren maç sonrasında Süryani takımı 7-4 galip geldi.
Her iki takımın oyuncularına Bakan Şimşek, Süryani vatandaşların kanaat önderi Turabdin Metropoliti Timotheos Samuuel Aktaş ve Batman Valisi Ahmet Turhan tarafından madalya verildi.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle Süryani vatandaşların köyde futbol maçı teklifinde bulunduklarını ve kendisini de davet ettiklerini belirten Bakan Şimşek, “Ben de kabul ettim. Süryani vatandaşlarımızla beraber çocukluğum geçti. Çeşitli nedenlerden dolayı göç etmek zorunda kaldılar. Bu günkü organizasyon çok anlamlı zamanında köyden göç edip dönüş yapmak isteyen Süryani vatandaşlarımız için kapımız açıktır. Bu insanlar Türkiye’nin zenginliği bunların hiç birisi tehdit kaynağı değil hepsi birer zenginlik kaynağıdır.” dedi.
Süryani vatandaşların geri dönüşlerine de olumlu baktıklarını belirten Bakan Şimşek, “Osmanlı bu anlamda birçok zenginliği barındırıyordu şimdi Türkiye de bunu barındırıyor. Bizim inancımızda tolerans vardı sevgi saygı vardı. Bu anlamda ülke olarak geri dönüşlere olumlu bakıyoruz inşallah o zenginlik bu bölgede yine yaşar.” diye konuştu.
tumhaber.com.tr
Toprak sahada oynanan maçta Bakan Şimşek ilk yarıda Süryani takımında ikinci yarıda ise köyünün takımının formasını giydi. Güneşli havada başlanan maç yağmur altında devam etti. Maçı Süryanilerin Turabdin takımı 7-4 kazandı.
19 Mayıs Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor bayramı günü münasebetiyle Bakan Şimşek doğup büyüdüğü Gercüş’ün Arıca köyünde Süryani vatandaşlarla futbol maçı oynadı. Eşi Esra Şimşek ile beraber doğduğu köye gelen Bakan Şimşek’i köyün girişinde Turabdin Metropoliti Timotheos Samuuel Aktaş ve çevre köylerden maç için gelen Süryaniler karşıladı.
Bakan Şimşek çocukluğunda oynadığı toprak sahaya gelerek hem köylülerini hem de Süryani sporculara karanfil vererek maça başladı. İlk yarı Süryanilerin Turabdin takımında oynayan Bakan Şimşek ikinci yarıda köyünün takımının formasını giyerek kale önünde gol aradı.
BAKAN ŞİMŞEK'İN GOLÜ MAÇIN SON DAKİKASINDA GELDİ
Bakan Şimşek ilk yarıda atamadığı golü ikinci yarının sonunda kendi köyünün forması altında attı. Yaklaşık bir saat süren maç sonrasında Süryani takımı 7-4 galip geldi.
Her iki takımın oyuncularına Bakan Şimşek, Süryani vatandaşların kanaat önderi Turabdin Metropoliti Timotheos Samuuel Aktaş ve Batman Valisi Ahmet Turhan tarafından madalya verildi.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle Süryani vatandaşların köyde futbol maçı teklifinde bulunduklarını ve kendisini de davet ettiklerini belirten Bakan Şimşek, “Ben de kabul ettim. Süryani vatandaşlarımızla beraber çocukluğum geçti. Çeşitli nedenlerden dolayı göç etmek zorunda kaldılar. Bu günkü organizasyon çok anlamlı zamanında köyden göç edip dönüş yapmak isteyen Süryani vatandaşlarımız için kapımız açıktır. Bu insanlar Türkiye’nin zenginliği bunların hiç birisi tehdit kaynağı değil hepsi birer zenginlik kaynağıdır.” dedi.
Süryani vatandaşların geri dönüşlerine de olumlu baktıklarını belirten Bakan Şimşek, “Osmanlı bu anlamda birçok zenginliği barındırıyordu şimdi Türkiye de bunu barındırıyor. Bizim inancımızda tolerans vardı sevgi saygı vardı. Bu anlamda ülke olarak geri dönüşlere olumlu bakıyoruz inşallah o zenginlik bu bölgede yine yaşar.” diye konuştu.
tumhaber.com.tr
Donnerstag, 17. Mai 2012
Süryani Sempozyumu başladı
Mardin Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü tarafından düzenlenen 1. Uluslararası Süryani Sempozyumu başladı.
20.04.2012 | 17:57
MURAT AKGÜL
Erdoba Elegance Otel'de düzenlenen sempozyuma Mardin Artuklu
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay, Mardin Vali Vekili ve
Yardımcısı Turan Erdoğan,
Türkiye'nin ilk Süryani Milletvekili BDP'li
Erol Dora, Mardin-Diyarbakır Metropoliti Salibe Özmen, Turabdin
Metropoliti Samuel Aktaş, ABD'nin Adana Konsolosu Daira Darnell'in yanı
sıra Türkiye, Amerika, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, Belçika,
Hollanda, Norveç, Rusya, Gürcistan, İran, Lübnan, Hindistan, Çin ve
Japonya gibi ülkelerden 80'e yakın akademisyen katıldı.
Açılış konuşmasına 5 dilde yaptığı selamlama ile başlayan Rektör Omay,
sempozyumla Mezopotamya coğrafyasının bütün bileşenlerini yeni bir
anlayışla değerlendirmeyi, görünür kılmayı ve yeniden canlandırmayı
hedef edindiklerini söyledi. Türkiye'de bu alanda yapılmış en geniş
kapsamlı ve katılımlı sempozyuma üniversite olarak ev sahipliği yapmanın
memnuniyet verici olduğunu belirten Omay, "Süryaniler bilgi, düşünce ve
sanatın medeniyetler arası yayılımına neden olmuş, Anadolu
ve Mezopotamya coğrafyasına büyük katkılar sunmuş bir halktır.
Süryaniler, Mezopotamya topraklarının, Turabdin'in en kadim, en medeni
toplumlarından biridir.
5 binyıllık bir geçmişe ve Hz. İsa'nın ilk müminlerinden olma şerefine
sahip bir halktır. Ülkemizin tekamül safhası devam eden bu yeni
cumhuriyet döneminde bu toprakların en eski mukimlerinden olan
Süryanilerle ilgili bu çalışmaları yapmak bizler için bir görev, bir
borçtur.Bu aziz ve bilge halkla aynı şehri, aynı sofrayı paylaşmak, aynı
havayı teneffüs etmek, ilimin ve irfanın hepimizin ortak mirası
olduğuna inanan benim ve benim gibi düşünen her Mardinliyi, her
Türkiyeliyi mutlu ediyor. Süryaniler bu köklü ve zengin geçmişleri ile
insanlık tarihine ve onun muazzez bir unsuru olan İslam medeniyetine,
Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasına büyük katkıları olmuş bir toplumdur"
dedi.
SÜRYANİLERE DÖNÜŞ ÇAĞRISI
Konuşmasında Süryanilere anavatanlarına geri dönme çağrısı da yapan
Rektör Omay, "Bugün burada önemli bir davetiye yapmak istiyorum.
Dünyanın değişik yerlerine göç etmiş bütün Süryanilere ve diğer etnik
dini kimliklere sahip hemşehrilerimize şu çağrıda bulunuyorum. Mardin'e,
doğduğunuz, kendinizi ait hissettiğiniz bu topraklara geri dönün.
Süryani Kadim Patriği Kadasetli İğnatiyus Zakka 1. Iwas'a da şu davetimi
sunuyorum. Cumhuriyetimizin ilk zamanlarında yaşanan ihmal ve
hatalarımızdan dolayı Suriye'ye taşıdığınız patriklik merkezinizi tekrar
Mardin'e, bu topraklara taşıyınız. Başımızın gözümüzün üzerinde yeri
var" diye konuştu.
Üniversitede önümüzdeki dönemde Süryanice eğitim verecek olan Yaşayan
Diller Enstitüsü Başkanı Kadri Yıldırım ise, "Dillerin ve dinlerin şehri
Mardin'de, tarihinden kökünü alıp modern geleceğe yansıyan bir sosyal
bilimler üniversitesi olarak, şehrin kültürel zenginliğinin bilinciyle
hareket ediyoruz. Sadece bölgemiz değil, dünya kültürü açısından da
büyük öneme sahip olan Süryanilerin diğer kültürlerle ilişkileri
bağlamında bu sempozyumda incelenmesi, bu kültürle etkileşim içinde
şekillenen diğer kültür ve inançların da farklı bir bakış açısıyla ele
alınmasına katkı sunacaktır" dedi.
Bu arada davetiyelerde saat 09.30'da başlanacağı belirtilen sempozyumun
yarım saat gecikmeli başlaması üzerine ABD Konsolosu Daira Darnell
salonda tek başına beklemek zorunda kaldı. Açılış konuşmalarından sonra
oturumlara geçildi.
MİLLETVEKİLİ DORA: "BÖLGEDE GÜVENLİK SORUNU DÖNÜŞLERİN ÖNÜNDE ENGEL"
Sempozyuma katılan BDP'li Süryani Milletvekili Erol Dora, bölgedeki
çatışmaların Süryanileri tedirgin ettiğini ve bölgeye dönüşlerini
engellediğini söyledi. Dora, "Biliyorsunuz Süryaniler dünyanın bir
yanında yaşayan Mezopotamya'nın kadim bir halkıdır. Aynı zamanda bu
sempozyum, Türkiye'de değişim ve dönüşümlerin gerçek anlamda subut
bulduğu gerçekleştiğinin de bir göstergesidir. Bunu düzenleyenlere,
emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu aynı zamanda tekrar Süryani
halkının kültürünün Mezopotamya'da yeşermesi ve aynı zamanda bölgede
yaşayan bütün farklı etnik kimliklerin ve inançların birlikte
yaşamalarına da bir adımdır. Bu açıdan çok mutlu olduğumu söylemek
istiyorum" şeklinde konuştu.
Dora, Rektör Omay'ın patriklik merkezinin Mardin'e getirilmesi davetine sıcak baktığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biliyorsunuz cumhuriyetin başlangıcında patriğimiz Türkiye'de
1930'larda Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldı. Rektörün davetini olumlu
buluyoruz. Demek ki Türkiye kendi tarihi ile yüzleşme anlamında adımlar
atmaya yönelik yeni bir vizyona sahiptir. Biz bunu çok olumlu olarak
değerlendiriyoruz. Mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Bu bir
başlangıçtır. Süryaniler siyasi, ekonomik ve kültürel birçok
sıkıntılardan dolayı bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. Ama şimdi
süreç değişiyor. Globalleşen dünyamızda artık bilişim çağında yaşıyoruz.
Eskiden kitaplar yasaklanıyordu
ama artık dünya demokratikleşiyor, özgürleşiyor. Tabii şimdi
eksiklikler vardır. Tabii ister istemez bölgede güvenlik sorunu vardır,
halen devam eden Kürt sorunu vardır, bölgede çatışmalar vardır. Bu da
Süryani halkını, bölgedeki halkı tedirgin ediyor. Bizim arzumuz bölgede
bütün halkaların barış içinde yaşayabildiği ve Avrupa'ya gitmiş şimdi
diasporanın içinde yaşamış olan Yezidiler, Süryaniler, Kürtler, Araplar
ve bu bölgeye ait olan Mıhalmiler hepsinin esas kendi anavatanlarında
birlikte yaşamaları bizim özlemimiz. Budur, istediğimiz budur. Bunun
gerçeklemesi için de çalışıyoruz"
"ANAYASA SÜRECİNİ SÜRYANİLER OLARAK ÇOK ÖNEMSİYORUZ"
Süryaniler olarak yeni anayasadaki beklentilerini de anlatan Dora,
"Anayasa sürecini Süryaniler olarak çok önemsiyoruz. Biliyorsunuz bir
komisyon kurulmuş ve her parti bu komisyona 3 üye vermiştir. BDP olarak
bizlerin de 3 üyesi şimdi komisyonda görev almakta.
Şu anda komisyon Türkiye'deki bütün kesimleri, STK'ları,
partileri dinlemektedirler ve Süryaniler'den de iki farklı grup, birisi
Avrupa'yı da içine alacak şekilde, ikincisi de Turabdin'de sayın
metropolitimiz Samuel Aktaş'ın da direktifleri doğrultusunda komisyona hem yazılı hem de sözlü olarak taleplerini
sundular. Biz bunu da çok önemsiyoruz. İlk defa Türkiye'deki bütün
farklılıklar, farklı inançlar davet ediliyor ve sizin talepleriniz
nelerdir, yeni bir Türkiye'de, çağdaş bir Türkiye'de hep birlikte
yaşamaya yönelik ve yeni sivil bir anayasanın yapılması bağlamında
atılmış önemli bir adımdır. Bizim umudumuz ve Türkiye'nin ihtiyacı olan
bütün Türkiye'deki vatandaşların, halkların, farklı etnik kimliklerin,
inançların sorunlarını çözümleyebilecek ve Türkiye'yi bir an önce Avrupa
Birliği'ne tam onurlu bir üyesi yapabilecek çağdaş evrensel sivil bir
anayasa yapılmasının umudu içerisindeyiz. Bekliyoruz, umutluyuz inşallah
bu gerçekleşir" diye konuştu.
METROPOLİT ÖZMEN: "SÜRYANİLERİN YÜZDE 90'I DIŞARIDA"
Mardin'de Paskalya ve Kutlu Doğum Haftası'nı kutladıkları bu haftada
Süryani Sempozyumu düzenlendiğini belirten Mardin-Diyarbakır Metropoliti
Salibe Özmen de, uluslararası hukuk çerçevesinde patriklik merkezinin
Turabdin bölgesine tekrar gelmesine destek verdiklerini söyledi.
Süryani patrikliğinin iki bin yol boyunca bu topraklarda olduğunu
hatırlatan Özmen, "Patriklik Antakya'da başladı, Malatya'dan Mardin'e
geldi. 13. asırdan 20. asra kadar Deyurrul Zafaran Manastırı'ndaydı.
Tabii ki Süryani toplumunun Turabdin bölgesinden göç etmesi, bizi hem
kilise olarak hem de toplum olarak büyük bir zaafa uğratmıştır.
Biliyorsunuz 1920'lerden sonra, 30'lardan, 60'lardan sonra özellikle
Avrupa ülkelerine göç etmeleri, şu anda yüzde 90'ları dışarıda olan
Süryani toplumunun Mardin'de sayısının az olması büyük bir sorun.
Dileriz ki önümüzdeki süreçte, ki başladı Allah'a şükür, son 7-8 yıldır
Avrupa ülkelerinden Turabdin bölgesine göç tersine olarak devam ediyor.
Kimisi evlerini restore ederek 3-4 aylığına geliyor, kimisi de kalıcı
olarak bölgeye geri dönüş yaptı. Umarız önümüzdeki süreçte bu sayı artar
ve bu şekilde Mezopotamya bölgesi Süryanilerin yerleşik merkezine olan
bölgeye dönüşür. Tabii Süryani halkı, Süryani Kilisesi, Süryani
Patrikliği Türkiye'nin önemli bir zenginliğidir. Tabii ki bütün
kardeşlerimiz de Kürtlerle, Araplarla, Türklerle güzel ilişkilerimizin
yanında şartlar el verirse tabii ki uluslararası bir hukukta yeri nedir
onu bilemeyiz ama Süryani Patrikliği'nin Turabdin bölgesine gelmesini
isteriz. Bu Türkiye için de çok önemlidir.
Geçen yıllara oranla şartlar, daha iyi güvenlik sadece Süryaniler için
değil bütün halklar için önemlidir. Dua ediyoruz ki bu kaygılar tamamen
ortadan kalkar. Süryanilerin yanında diğer bütün halklarla burada
hoşgörü ve kardeşlik içinde yaşarlar. Bu dili, bu kültürü korumak sadece
bizim görevimiz değildir. Büt iün kardeşlerimize, Araplara, Türklere,
Kürtlere de düşüyor" dedi.
Metropolit Özmen ayrıca, Mardin'deki hoşgörü ortamına dikkat çekerek,
"Mardinli olarak ve Türkiye vatandaşı olarak hakikaten bu sempozyumun
olması, Süryani dili ve edebiyatının bütün dünyada tanıtılıyor olmasının
hem Mardin'imizin hem de Türkiye'mizin geleceği için prestijine olumlu
katkısı olacağını düşünüyorum. Gördüğünüz gibi dünya çapında profesörler
gelmiş ve Süryani ve Süryanice'yi konuşuyorlar, anlatıyorlar. Bu
sempozyum Mardin için bir zenginliktir, şereftir. Süryaniler olarak
büyük bir onur içindeyiz. Bu sempozyumdan sonra Kutlu Doğum Haftası'nı
kutlamak üzere müftlüğün düzenlediği programda bir konuşma yapacağım.
İşte Mardin budur. Bu zenginlik hepimizindir" şeklinde konuştu.
Rektör Omay da, "Buranın kadim halkı, asıl haklarından biridir.
Dolayısı ile onların köylerine, kasabalarına, evlerine geri dönmeleri
bizim zenginliğimiz olacak, bizleri daha da mutlu edecektir. Kolay bir
şey değil tabii. Özellikle de onlar için bir çekim alanı olması için
Şam'daki patrik hazretlerini davet ettim aslı yerine. Bu daveti de resmi
konuşma vesilesi ile iletmiş oldum. Zaten Suriye'deki sıkıntılar,
politik sıkıntılardan dolayı bunun şartlarını oluşturmuş durumda.
Süryani kardeşlerimizin buradaki zenginlikleri, cumhuriyetimizi daha
kuvvetlendireceğine inanıyorum" ifadelerini kullandı.
3 gün sürecek olan sempozyum, Erdoba Elegance Oteli'nin konferans salonlarında eş zamanlı oturumlar şeklinde yapılıyor.
Erdoba Elegance Otel'de düzenlenen sempozyuma Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay, Mardin Vali Vekili ve Yardımcısı Turan Erdoğan, Türkiye'nin ilk Süryani Milletvekili BDP'li Erol Dora, Mardin-Diyarbakır Metropoliti Salibe Özmen, Turabdin Metropoliti Samuel Aktaş, ABD'nin Adana Konsolosu Daira Darnell'in yanı sıra Türkiye, Amerika, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Norveç, Rusya, Gürcistan, İran, Lübnan, Hindistan, Çin ve Japonya gibi ülkelerden 80'e yakın akademisyen katıldı.
DÜNYA SÜRYANİLER BİRLİĞİ BAŞKANI VALİ MUSTAFA TOPRAK'I ZİYARET ETTİ
19.4.2012 | |
Son zamanlarda Diyarbakır'da yapılan modern tarım sayesinde önemli bir mesafe kat edildiğini vurgulayan Vali Toprak, "Katma değer üreten ve nitelikli üretime sahip tesislere sahip olmak lazım. Bir hafta önce tarım uygulamalarını incelemek üzere Belçika ve Hollanda'yı ziyaret ettim. Oradaki Çiçek Borsası'nı ve süt inekçiliğinin yapıldığı bir çiftliği inceledik. Türkiye ve Hollanda'ya baktığımızda şehirleşme ve modernizm açısından farklılık olabilir, fakat teknolojiyi yakalamışız hatta bu konuda biraz daha iyi olduğumuzu söyleyebilirim. Çünkü burada daha iyi tesislerimiz var. Mesela Diyarbakır'da 300 bin metrekare alanda modern ve son teknolojik ürünü bir sera yapıldı. Hollanda'da bulunan süt inekçiliği tesislerinin aynısı Diyarbakır'da da kuruldu. Bu konuda son yıllarda önemli atılımlar gerçekleştirdik. Katma değer üreten ve nitelikli üretime sahip tesislere sahip olmak lazım. Ürünün işlenip satıldığı zaman para kazanılabilir. Dünyaya açılıp var olan teknolojiyi görmek lazım. Teknoloji artık evrensel oldu, her yere gidebiliyor. Artık dünya globalleşmek suretiyle küçük bir köy oldu. Hem mal ve hizmetler dolaşıyor, hem de insanlar dünya üzerinde her yerde geziyor. Teknoloji geliyor fakat insanlık anlayışımız biraz değişiyor. Teknoloji ile birlikte insanlar biz duygusundan ben duygusuna geçiyor. Bununla birlikte insanlığı da güzelleştirmek lazım, insanlar arasındaki sevgiyi, barışı ve dostluğu da geliştirerek insani güzellikleri ortaya çıkarmak lazım" diye konuştu.
Dünya Süryaniler Birliği Başkanı Johny Messo ise Diyarbakır'daki gelişmelerden çok etkilendiğini ve kendilerini kabul ettiği için Vali Mustafa Toprak'a teşekkür etti. Ziyaret sonunda Vali Toprak, Messo'ya basımı Valilik tarafından yapılan ve Diyarbakır'ı anlatan kitaplardan hediye etti. Messo ise Vali Toprak'a kültürlerin sembolünün bulunduğu gümüş bir tabak hediye etti.
haberx.com
SÜRYANİ DÜNYA KONSEYİ YÖNETİCİLERİNDEN BAYDEMİR'E ZİYARET
17.04.2012 15:57
DİYARBAKIR (İHA) - Süryani Dünya Konseyi Başkanı ve yöneticileri Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'i ziyaret etti. Bugünkü neslin geçmişle yüzleştiğini ve geçmişin vicdansızlığını mahkum ettiğini belirten Baydemir, "Yeni başlangıçlar yapmak istiyoruz. Ortak bir gelecek yaratmak istiyoruz" diyerek Süryanileri geri dönmeye davet etti.
Başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok ülkesindeki Süryanilerin kuruluşu olan Süryani Dünya Konseyi Başkanı Johny Messo, Konseyin Genel Sekreteri Phillip Joseph Hanna, Konseyin Kültür Direktörü Sabo Hanna, yöneticileri Melki Toprak ve beraberindeki heyet ile Diyarbakır Meryem Ana Kadim Süryani Kilisesi Papazı Yusuf Akbulut Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'i ziyaret etti. Konuklarını Kültür ve Turizm Daire Başkanı Muharrem Cebe ile birlikte karşılayan Baydemir, konuklarına karanfil verdi.
"Diyarbakır sizin kentinizdir, dolayısıyla kentinize hoş geldiniz" diyen Baydemir, geçmişe bakıldığında kentin 20. yüzyılın başında büyük acılar yaşadığını söyledi. Kentte Kürtlerin olduğu kadar Keldanilerin, Süryanilerin, Ezidilerin ve Ermenilerin çok büyük emeği ve alın teri bulunduğunu belirten Baydemir, "Maalesef Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Ezidiler bu kentten göç etmek zorunda kaldılar. Onlar büyük acılar yaşayarak gittiler. Ama emin olun biz geride kalanlar kaybettik. Sizlerin gitmesinden
sonra biz yoksullaştık, biz barışı yitirdik" dedi.
Bugünkü neslin geçmişle yüzleştiğini ve geçmişin vicdansızlığını vicdanında mahkum ettiğini belirten Baydemir, "Bunun için de yeni başlangıçlar yapmak istiyoruz. Ortak bir gelecek yaratmak istiyoruz" diye konuştu.
Ortak kültürel organizasyonlar konusunda görüş alış verişinde bulunulduğu ziyarette, Baydemir Nisan 2009'dan bu yana Kürt legal siyasetine karşı bir yargısal baskı ile karşı karşıya olduklarını ve iki yıldan bu yana yurt dışına çıkamadığını söyledi. 7000 Kürt legal siyasetçisinin tutuklandığını bunlar arasında 32'sinin belediye başkanı olduğunu ifade eden Baydemir, kendisine de Ocak 2010'da yurt dışına çıkış yasağı konulduğunu anlattı. Bunun kentin ekonomik kalkınmasına da büyük bir zarar verdiğini de
anlatan Baydemir, "Bu aynı zamanda Diyarbakır Belediyesi olarak yurt dışındaki Ezidi, Süryani, Ermeni, Keldani hemşerilerimize ulaşmamız ve aramızda kültürel ilişki kurmamıza da engel teşkil ediyor" diye konuştu.
Baydemir, Süryani hemşerilerini Diyarbakır'a davet ederken bugünkü kuşağın her halkın ve inancın kendi kültür ve inancını yaşaması gerektiğine inanan özgürlükçü bir kuşak olduğuna dikkat çekti ve buna ilişkin örnekler verdi. Süryani Dünya Konseyi Başkanı Johny Messo bu çağrının kendilerini heyecanlandırdığını ve bunu kendi cemaatleri ile paylaşacaklarını söyledi.
Baydemir, konuklarına Diyarbakır'ı tanıtan rehber ve CD armağan ederken, Messo da Baydemir'e bir gümüş tabak hediye etti.
haberx.com
Süryaniler konulu belgesel çekilecek
Türkiye’de yaşayan Süryanilerin hayatına dair bir belgesel film çekimi yapılacak…
Medeni Akbaş’ın haberi
Uluslararası alanda bilimsel çalışmaları yanı sıra festivallere katıldığı belgesel filmlerle de tanınan Prof. Dr. Sedat Cereci, Süryanilerin hayatının belgesel filmini çekmeye hazırlanıyor. Cereci’nin çok kültürlülük çalışmaları kapsamında mayıs ayında Batman’ın Gercüş ilçesinin Yamanlar köyünde yaşayan tek Süryani ailenin ve Türkiye’de kalan Süryanilerin öyküsünü filmle belgeleyeceği öğrenildi.
Prof. Cereci, önceki yıllarda Türkçe’nin yanı sıra İngilizce, Arapça ve Kürtçe filmler çekerek uluslararası festivallere katılmıştı. Prof. Cereci’nin, Anadolu’nun çok kültürlü ortamında yaptığı araştırmaları uluslararası bilimsel etkinliklerde katılımcılarla paylaşarak Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunduğu dile getirildi.
Prof. Cereci, Süryanilerin, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Ezidiler, Asûriler gibi Anadolu’nun kadim ve başlıca unsurlarından biri olduğunu belirtti. On yıllarca süren toplumsal baskılar nedeniyle Türkiye’yi terk eden kültürel unsurların son örneklerini filmle belgelemenin bir görev olduğunu kaydeden Prof. Cereci, Türkiye’yi terk eden azınlıklar kadar Türkiye’de kalanların da ilginç öyküleri olduğunu bildirdi. Bazı azınlık mensuplarının Kürtler ve Türkler tarafından korunduğunu dile getiren Prof. Cereci, çekeceği filmde yörenin bilinmeyen demografik tarihine ışık tutacağını belirtti.
Belgesel film formatında çekilecek filmin, Süryanilerin temel özelliklerini ve değerlerini ön plana çıkaracağı öğrenildi. Batman’da yaşayan birkaç Ermeni ve Süryani ailenin bu yörenin kültürel değerleri konusunda önemli ipuçları verdiğini söyleyen Prof. Dr. Sedat Cereci, Türkiye’nin ancak değişik kültürel unsurlarını fark ederek ve onların değerini bilerek kalkınabileceğini ve uluslar arası alanda güçlü bir devlet olarak yer alabileceğini vurguladı.
Prof. Cereci, 2011 yılında Kürtçe olarak çektiği ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kültürel tarihini canlı tarih görüşmeleriyle anlatan ‘Demek ji Dema’ adlı belgesel filmle İspanya, Almanya, Avusturya, İngiltere, Yunanistan, Hırvatistan ve Ermenistan’da film festivallerine katılmıştı. Prof. Cereci’nin, Türkiye’de çekilmiş az sayıdaki Süryanice filmden biri olan belgesel filmle de uluslararası festivallere katılacağı belirtildi.
Yrd. Doç. Dr. Ersoy Soydan, Yrd. Doç. Dr. Funda Masdar, Yrd. Doç. Dr. Rohat Cebe, Tarkan Demir, Halit Kavak, Nuri Abaşlıoğlu, Emine Polat’ın da görev aldığı film çalışmasının, 2012 yılının Kasım ayına kadar tamamlanması planlanıyor. Süryanice filmin de uluslar arası festivaller için hazırlanması nedeniyle İngilizce alt yazıyla kurgulanacağı bildirildi.
(CİHAN)
Abonnieren
Posts (Atom)